bölüm 5: yapamam, kaçamam serden.

263 9 0
                                    




Muhammed Kerem Aktürkoğlu


Önümdeki beyaz tahtaya dikkatimi vermeye ne kadar çalışırsam çalışayım zihnim bambaşka diyarlardaydı. Öyle ki yanı başımdaki Yunus'un bana seslendiğini anlamamıştım bile.

''Ne var ulan ne! Omzumu deldin be!''

''Asıl sen de ne var ulan! Sabahtan beri sesin soluğun çıkmıyor. Bak birazdan hoca ahiret sorgusuna başlayacak sen burada değilsin. Topla oğlum aklını başına.''

Yunus'un bu yerine ikazı ile oturduğum yerde daha da dikleşip önümdeki sudan bir yudum aldım. Elimdeki şişeye de bir müddet boş baktım. Aklımın burada olmadığına şüphem yoktu ama kaybettiğim aklımı nerede arayacağımı da bilmez bir hâldeydim. Göğü olmayan kuşlar misali oturmuş aklımı bekliyordum konferans odasının ortasında. Kendimi yapayalnız bulalı çok olmuyor. Birlikte oturduğumuz çardaktaki dostlarımın tek tek gidişini izlerken gidenin işinin kalandan zor olmadığı kanısına varmıştım da bu kadar zorlanacağımı düşünmemiştim hiç.

Aklımdaki tüm sesleri susturmayı ne çok istiyordum. Sadece o anı düşünmeyi... Sadece gole odaklanmayı... Yalnızca golü düşünmeyi istiyordum. Her istediğimiz her zaman olmaz der annem. Bilmiyor ki her isteğim değil tek istediğimdi bu... Sadece o anı düşünmek, golü düşünmek, ona odaklanmak...

Sadece bu istek bile yeterdi Tahir olana, dağları oynatmak için. Barikatta dövüşmeye, kuzey kutbunu gerekiyorsa fethetmeye... Bana kalırsa ne Tahir tek başına Tahir olurdu Zühre'si olmasaydı, ne de Zühre'nin Zühre olacak aşkı olurdu tek başına. Ve yine bana soracak olursanız Zühre'nin aşkıydı Tahir'i Tahir yapan.

Zühre'nin aşkı.

Zühre.

Ahsen.

Ah, Ahsen.

Kaybolan aklımı onda arayasım vardı. Ahsen'de. Sanki aklımın içinde kaybolduğum bu fırtınalı denizin dalgaları onu gördüğümde dinginleşecekti. Sanki bir rüyaydı. 23 yıllık hayatımda gördüğüm en güzel rüyaydı. Bir daha görmenin kuşkulu olduğu bir rüya. Ve o rüyaydı beni daldıran kendi kafamın içindeki sulara, çıkmaz sokaklara, ters yönlere. Onu bulma ümidiydi beni burada tutan, ayaklarımı yere bastıran, bir tufan olmadan sakin kalmamı sağlayan...

Onu nerede arayacağımı bilmeden, ona koşasım vardı.

Ahsen'e.

Tüm bu düşüncelerimi bölen şey kapının acele ile açılması oldu. İçeriye giren Aziz abinin telaşlı hali dikkatimi çekmişti. Telaşlı adımlarla Okan hocaya doğru ilerlerken Okan hocanın şaşkın ama sakin hali de alışılmışın dışındaydı. Başka bir teknik direktör debriefingin ortasında konferans salonuna can havli ile giren kişi kim olursa olsun büyük tepkiler verirdi. Okan hocanın bu sakinliği ise herkesin dikkatini çekmiş olacak ki takımdaki herkes birbirine kaş ve göz hareketleri ile sorular sormaya çalışıyordu. Okan hocanın kulağına fısıldadığı bir iki kelime ile kaşları hafifçe çatılan hocamızdan onay alan Aziz abi duruşunu dikleştirerek konuşmaya başladı.

''Kerem Bey ve Ahu Hanım... Sanırım maç öncesinde otoparkta bir karşılılık olmuş. Böyle de çat kapı gelip toplantınızı da bölmek istemezdim. Hocam da müsaade ederse gelip arabalarınızı çekebilir misiniz 5 dakika?''

Aziz abinin söyledikleri üzerine Ahu'ya dönüp baktığımda onun da bana büyük bir şaşkınlıkla ve anlamadığım bir mahcubiyetle baktığını görmem bir olmuştu.

''Şöyle yapalım Aziz... Bir 10-15 dakika mola verelim. Hem herkes bir su içsin hava alsın. Zaten çok fazla insan kalmamıştır sahada. Bir çime dokunun gelin çocuklar sonra devam edelim. Kerem sen de o arada bu otopark işini hallet aslanım. Ahu sen bir saniye yanıma gelir misin? Sonra gidersin hemen.''

Okan hocanın sözlerini bir emir gibi kabul eden herkes dört bir yana dağılırken Aziz abiyi önüme katıp son sürat personel otoparkına inmiştim.


vedi, vidi, amavi | kerem aktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin