bölüm 7: someone's out there, sending out flares.

222 10 2
                                    



Ahu Altunay

Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerin tümüdür.

Bunu elbette ben söylemedim.

Böyle jenerik lafları söyleyecek kadar duygu yüklü biri olmadım, olamadım hiçbir zaman. Ahsen'in kitaplarından birinde altı çizili bir cümledir bu benim için: Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerin tümüdür. Ahsen'in dediğine göre, John Lennon tarafından söylendiği kabul edilen bu cümle çok da özümsenebilmiş değilmiş. Burada plansızlık değil hayatın akışını kabul etmek gibi bir alt metin varmış. Hayatta her şeye hazırlıklı olmak, başımıza gelen şeyleri kabul etmek gibi...

Okan Hoca'nın anlattıklarına odaklanmış dinlerken gözüm Barış'a kayıyordu. Oturup saatlerce izlemek istediğim yüzünü kaçamak bakışlarla süzüyordum. Hafif çatık kaşları ve dalgın bakışlarından anlaşılması mümkün bir can sıkıntısı vardı.

Benim planlarımın dışında gelişen tek şey Barış Alper'di. Gördüğüm ilk günden beri kalbimin teklemesine neden olan o kıvırcık, benim bütün planlarımın çok dışındaydı.

Kendimi bildim bileli hayattan ne istediğimden emindim. Çok da gözüm yoktu. Sevdiğim insanlarla çevrili olmak sevdiğim işi yapmaktı amacım. Hep planlıydım. Ne istediğim kadar ne istemediğimi de biliyordum, Asaf Abim sağolsun...

Annemi kaybettiğimde küçüktüm, Asaf Abimi kaybettiğimde de... Fakat nedendir bilinmez sanki şöyle kafamı bir tarafa çevirsem omzumun arkasından görüyorum onu. Annemin kulağımdaki güzel sesine eşlik eden temkinli bir gülüşü var hep. Sanki, biz buradayız Ahu diyorlar bana. Korkma seni bırakmadık, der gibiler.

İkisini de kaybettikten sonra elimde kalanlara daha sıkı tutundum. Çok üzülüp çok ağladıysam da kalbimdeki bütün kırıkları bana kalan sevdiklerimle sardım. Onlar yara almasın diye uğraşırken annemin neşesini saçtım. Asaf Abimin umudunu onunla beraber gittiğim her yere taşıdım.

O yüzden ne kadar imkânsız olduğunu bilsem de tutuyorum içimde bazı güzel, adını koymaya cesaret bile edemediğim duyguları. Biliyorum zor, hep zordu.

Asaf Abimi kaybetmek zordu mesela. Çok küçüktük hepimiz. Anlayamadık, anlamlandıramadık. Darmadağın olan Çolpan Teyzeyi, Ahsen'i, Erman Amcayı... Toparlamak çok zordu. Sonra annemi kaybetmek de zordu. Çünkü birer birer eksiliyordu bahçemizdeki portakal ağacının altındaki o sofra. Çocukluk neşemiz yitip gidiyordu biz yasa boğulurken. Toparlanmak çok ama çok zordu. Sanki ömrümce açık kalacak bir yara vardı tam göğsümün altında. Hiç kapanmadan kanayacak. Tam bir dikiş tutturmuşken Ahsen'imin dünyasının bir kez daha yıkılmasına tanıklık ettim. Ahsen'i toparlamak, bir kez daha... Çok zor.

Yani hayat zor. Hiçbir şey güllük gülistanlık değil. Ölüm var bir kere. Kalırsan da zor gidersen de zor. Seçmek zor seçememek daha da zor.

O yüzden ne kadar zor olursa olsun hazırım bir gülüşünü ömrümle değiştirmeye. Beni çocukluğumdaki güneşli günlere döndüren o mis kokusuna değişmeye hazırım varımı yoğumu.

Zor olacağı hiçbir zaman olmayacağı anlamına gelmez, sadece zor olacağı anlamına gelir demişti bir keresinde Ahsen. 3 aldığımız bir İspanyolca sınavından önce ünlü bir filazof edasıyla söylediği bu cümle öyle ya da böyle kazındı aklıma.

Takımın, bütün spor medyasının, gece hayatının, kızların, bir sürü kızın, Okan Hocanın, kulüpte çalışan birçok insanın, basının... Herkesin. Herkesin göz bebeğiydi.

Gerçekleşmeyeceğini bildiğin halde bir yıldız kaydığında dilediğin dilek gibiydi Barış Alper benim için.

O yüzden zor olmuş kolay olmuş çok da umurumda değildi. Muhtemelen o hiç bilmeyecekti. Benim içim gidecek ama planlamadan kapıldığım bu rüzgâra kendi kendime çırpınacaktım. Varsın zor olsundu. Zaten olacağına dair bir umudum çok yoktu.

vedi, vidi, amavi | kerem aktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin