bölüm 8: nerede bu umut, kimde unutmuşuz?

172 4 0
                                    


Ahu Altunay

Asansörün açılan kapısı bu büyülü anı bölüp beni kendi geçekliğime çekmişti. Duyduğum tanıdık seslere doğru koşarken ayağımdaki ayakkabılardan kurtulmak için durmuştum. Durduğumda yanımda beliren adam, çıkardığım ayakkabıları elimden alıp benimle beraber koşmaya devam ediyordu. Kulaklarımızı çınlatan o acı fren sesini duyduğumuzda ise artık bir nefes mesafesindeydim Ahsen'in birkaç saat önce özenle park ettiği arabama.

Ne yapacağını bilmez bir şekilde yanımda duran görevliye Sare'ye haber vermesini ve onu bulunduğu odadan alıp bir an önce söylediğim hastaneye getirmesini söylemiştim. Bu sırada elinde eşyalarımla gelen takımımızın malzemecisi ise bana endişe dolu gözlerle bakarken halime şaşırmış olsa gerek.

''Tufan Abi! Tam zamanında geldin, sağ ol. Sen Ahu Hanım'ın eşyalarını ver bana. Teşekkür ederim abi. Sen haber verirsin Okan Hoca'ya olur mu?''

''Tabii Barış'ım. Sen merak etme orasını. Siz, Ahu hanımkızım, iyisiniz?''

Ben şaşkınlığımı üzerimden atamadan Tufan Abi'nin elinden eşyalarımı alan ve onları arabaya yerleştiren Barış'a bakmak dışında hiçbir şey yapmadan öylece duruyordum. Bana yöneltilen soruya cevap vermeye yeltenmiştim ki, Barış yanıma gelip elimi tuttuğunda şaşkınlığım artmış ve afallamıştım. Önümdeki ayakkabıları fark etmem ise az da olsa zamanımı almıştı. Elinden aldığım destekle az önce çıkardığım topuklularımı giyerken hâlâ ne olduğunu anlamaz bir hâldeydim.

''Teşek- Teşekkür ederim. Tufan Abicim. Sağ olasın.''

Ağzımdan çıkan her bir kelime hem Tufan Abi hem adını bilmediğim ama Ahsen'in bağırdığına şahit olduğum adam ve benim için en önemlisi, Barış tarafından özenle dinleniyordu.

Sadece kibarlık olsun diye verdiğim cevap kimseyi tatmin etmemiş gibi durduğundan tekrardan konuşmaya başladım.

''Hastaneye gidelim, yani gideyim ben; Ahsen'in yerine vardığını bilirsem daha da iyi olacağım. Siz de sağ olun. Koşturdunuz o kadar. Çok teşekkür ederim. Ben Ahsen'den gelen mesajı görünce... Elim ayağıma dolaştı bir an işte. Kusura bakmayın tekrardan.''

Kendimi fazlaca açıkladığımı fark edince aniden konuşmayı bırakmış ve ayakkabılarıma odaklanmıştım.

''Sen yani siz de hastaneye gideceksiniz değil mi Ahu Hanım?''

Barış'ın sorusu üzerine bakışlarımı giymekte olduğum ayakkabılardan onun gözlerine çevirmiştim.

''E-evet. Gideceğim. Yalnız bırakamam Ahsen'i.''

Cevabım üzerine bakışlarının derinleştiğini fark etmiştim. Bu mimiğini biliyordum. Bu bakışını tanıyordum. Ayakkabılarımı giydiğimden emin olduktan sonra beni yolcu koltuğuna doğru yönlendirirken bana hiçbir açıklama yapmadı. Ne diyebilirdik birbirimize bilmiyorum ama bütün yol boyunca devam edecek sessizliğimiz burada başlamıştı.

İkimizden de gerekmedikçe çıt çıkmıyor öyle ki, birbirimizin varlığını incitmeyecek nefesler almaya çalışıyorduk. 15 dakika süren yolculuğumuz çoğunlukla benim yolu tarif etmem, Barış'ın da beni onaylaması ile geçmişti.

Bu durumun bir açıklaması yoktu. Ne kendimize ne de bir üçüncü kişiye bu durumu açıklayamazdık. Her şeyi planlı o kadına soru sormanız halinde; bugün, ilk defa, verecek cevap bulamayacaktı.

''Bir de bana aklı havada der... Arabasını tam acilin önüne bırakmış. Allah korusun bir derdi olan olsa, bizim sarı kafanın arabasından geçemeyecek.''

vedi, vidi, amavi | kerem aktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin