21- Kanlı Beyaz

17 2 0
                                    

Sabaha kadar Rıfat'a ait ne kadar mülk varsa hepsine bakmıştık. Rıfat hiçbirinde yoktu. Onu aramak aklıma hiç gelmemişti. 

En son onu bulduğumuzda, babaannesinin evinden çıkmıştı. Yani onun haberini almıştık birilerinden.

Şehir merkezine uzaklığı on beş dakika, eski tarz köy evlerindenmiş. Rıfat'ı en son orada görmüş mahallenin muhtarı. Şans eseri bizim de işimiz ona düştüğünde ve olaylardan bahsettiğimizde vermişti adresi.

Hakikaten bahsettiği gibi bir yerdi. Etrafında kocaman bir bahçesi vardı, çitlerin ardındaki bahçenin sağ tarafında çeşitli ekinlerin olduğu bir alan vardı, sol tarafta da tavuk kümesi ve diğer küçükbaş hayvanların bulunduğu alan vardı.

Bu hayvanlarla ya da bahçeyle asla ilgilenmezdi Rıfat, bu ev ya bir tanıdığınındı ya da evi yeni satın almıştı. Belki de birkaç günlüğüne kiralamıştı...

O kadarını bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey var. Rıfat da babası gibi...

Çocukluk arkadaşımdı ama artık kabul edemem onu.

***

Uyutulmuş kıza baktım, günlerdir etrafta uykusuz geziyordum, yorgundum ama onun kadar olmadığım kesin.

Canım yanıyor ama onun canının yandığı kadar değil, mutsuzum; benimki geçer de o ne yapacak?

Onun gülüşünü aldılar...
Asla unutamadığım, görmeye doyamadığım ışıkları aldılar gözünden, yanıma her geldiğinde titreyen ellerinden tutup sürüklediler o cehenneme.

Dokunmaya kıyamadığım, tek bir teline zarar gelirse diye korkarak dokunduğum saçlarını kestiler...

Onunla birlikte benim de canımı yaktılar, ben de ilk saniyesinden son saniyesine kadar tüm bu yaşanmışlığın tamamına; canımızı yakanların canını yakmaya yemin ettim.

***
Ziline bastığım kapının arkasından, üzerinde beyaz gömleği, yorgun ve uykusuz bir kısmı vicdan azabıyla dolu gözleriyle bana bakan Rıfat çıktı. O an Cihan yanımda değildi, evin arka bahçesine bakmak istemişti. Beni görünce içine ferahlık düşmüştü, "İyi ki geldin lan..." dedi, "Delireceğim kaç gündür!"

Ona cevap vermedim, kapıda bekledim sadece, yani beni içeri almadı. Üzerine bir ceket alıp bahçeye, kapının önündeki kanepeye oturmayı teklif etti. Onun yanına oturmadım ama karşısına da durmadım. "Niye delireceksin?" dedim.

Korku dolu gözleri gözlerimi buldu, "Türkan..." dedi, "Türkan benim yüzümden o halde..." 

Ellerimi belime koydum, "Ne yaptın kıza?" 

Bu sefer gözlerini kaçırdı, "Hırpaladım biraz..." dedi. Kaşlarımı kaldırdım, "Sonra?" dedim. Bana bakmadan, "Sonrası yok..." dedi. Belimdeki ellerimi yakalarına koyup onu oturduğu yerde ileri geri bir iki kere salladım, "Kıza tecavüz ettin!" diye bağırdım yüzüne.

"Çok seviyordum Ferhat!" dedi. 

"Seveni de sevmeyeni de gördük, onu gerçekten seven şuan yanında günlerdir uykusuz geziyor." diye bir cümle duyuldu arkadan, "Seven insan sabreder..." 

Cihan'a baktım, "Al onu!" dedi, "Erik ağacının altında bir süre misafirimiz olacak..."

***

Uyanıp gözlerini açtı, bir süre benim olduğum tarafa bakmadı ve sonra kendi kendine sırtını dikleştirdi.Saçlarını karıştırırken etrafına bakındı, beni gördü. "Günaydın..." dedim tebessüm ederek. Başını salladı, ayağa kalkıp tezgahtan ona bir su aldım. Suyu ona uzatırken, "Seninle bir konuşalım mı?" dedi. 

"Konuşalım güzelim." 

Suyu alıp kenara koydu, "Uzatmayacağım..." dedi. "Ben kendimden vazgeçtim, sen de benden vazgeç." 

Beynim uyuştu! Yapamazdım öyle bir şey asla yapamazdım... "Çiçeğim..." dedim. Yüzüme bakmadı, "Her şeyi iste benden ama bunu isteme." dedim. Kucağında duran ellerini tuttum, "Sana söz veriyorum, her şeyi beraber atlatacağız. Kötü anıları beraber yok edeceğiz." 

"Güven bana..." dedim. Gözleri doldu, "Kabul etmezler." dedi, "Kim?" dedim. Bana baktı, "Lütfiye anne..." 

"Sarılabilir miyim?" dedim. Başını salladı. Onu kollarımın arasına aldım, "Lütfiye anne seni çok sever, öyle geri kafalı da değildir yani."  dedim. "Bana kızmaz mı?" dedi, "Kızarsa ben de ona kızarım çiçeğim. "dedim.

"Annelere of bile denmez!" dedi, gülümsedim. "Seni çok seviyorum ben, bir daha vazgeçmeli konuşma benimle." 

Omzuma koyduğu başını salladı, "Uykusuz musun?" dedi, "Gözlerin kan çanağına dönmüş." 

"Ağladım." dedim. Başını kaldırıp, "Benim için mi?" dediğinde sadece başımı salladım, "Çok ağladım..."

***

"Cihan!" dedim. Rıfat'ı ağaca bağlayan Cihan'a seslendim uzaktan adamlarından biri demir bir fıçıya benzer kovada yanan ateşin içinde demir ısıtıyordu, Rıfat bana bakmıyordu, buraya gelene kadar tüm sinirimi, nefretimi onun üzerine yansıtmıştım yüzünü biraz dağılmıştı. 

Cihan'ı test etmek istemiştim, ona ne kadar seslensem de bana bakmadı. Sadece Rıfat'ın yüzüne bakıyordu. 

***

Hastane odasından çıktım Melek benim ardımdan içeri girdi.  

Akşama kadar dövmüşler Rıfat'ı, ben de akşama kadar onun dizinde uyumuştum. Şimdi sıra bendeydi, onun nefesini kesecektim. 

Danışmaya gittim, bir kalem ve küçük kağıt rica ettim, kağıdın üzerine birkaç kelimelik bir şey yazıp altına imzamı attım. Kağıdı cebime sıkıştırırken danışmada bana bakan kıza teşekkür edip yoluma koyuldum. 

Erik ağacının altına geldiğimde ateş başında yemek yiyen Ferhat'ı ve abimi gördüm, yanlarına, "Rıfat'ı mı yiyorsunuz lan?" diyerek ilerledim abim gülerek, "Yok!" dedi, "O işi gündüz hallettik baygın şimdi." 

Elimdeki halatla birlikte Rıfat'ın karşısına durdum, "Oo paşam, geçmemiş olsun!" dedim. Üzerindeki kanlı beyaza baktım, "Yakışmış ha!" diye söyledim. "Fatih! Çözün oğlum bunu." 

Ferhat bana baktı, "Gönderecek misin kardeşim?" dedi, başımı salladım, "Aynen öyle!" dedim, "Lakin bu cici çocuk öteki tarafa gönderilecek. "

Cihan abim, "Asacak mısın lan?" dediğinde başımı salladım, yerde iki büklüm yatan Rıfat'ın boynundan halatı geçirip ağacın rastgele bir tarafına, halatın uzun kısmını attım, bir kere daha doladıktan sonra, "Fatih, aslanım gel buraya." deyip yanıma gelen gence ipin ucunu verdim. Ağaca turmanıp o dalın üzerine yaklaştım.

Küçüklüğüm bu ağacın üzerinde geçti, alışığım bu ağaca.

Halatın bir kısmını tutup asılmaya başladım, yaklaşık seksen kilo adamı havalandırıp ağacın dalından sallandırdım.

Halatı bağlarken Rıfat'ın çırpınmaya başladığını fark ettim, aşağıya inip ona baktım.

Cebimdeki kağıdı, pantolonun arka cebine, ucu görünecek şekilde bıraktım...

"Haydi!" dedim, "Toparlanın, yarın Türkan hastaneden çıkıyor işimiz var."


Kader BozgunuWhere stories live. Discover now