22- Aile Sofrası

15 3 0
                                    

Aziz abim sabahtan hastaneye gelip beni ve sevdiği kızı alıp konağa götürmüştü.

Üç büyük masa birleştirilmişti bizim avluda. Herkes sevdiğiyle yan yanaydı, üç aile birlikteydi.

Masa çeşit çeşit kahvaltılıklarla doluydu, tabaklar elden ele gidiyor, gülüşerek sohbetler ediliyordu.

Sanki son bir hafta hiç yaşanmamış gibiydi bizim için, bir tek masada iki kişi kendi arasında sessizce konuşuyor, gülmüyordu.

İkisinin de ne gülmeye ne de sohbet etmeye hâli kalmıştı.

Ferhat ellerini havaya kaldırıp birbirine vurdu, "Bahar geldi!" dedi, herkes anlamsızca ona baktı, ellerini indirip, "Bir şenlik yapalım, güzel olmaz mı?" dedi, "Bahçede, kendi aramızda..."

Babam başını salladı, "Çok güzel olur, hem Türkan kızıma da iyi gelir." dedi, Ferhat gülümsedi, "Hepimize iyi gelsin..." dedi.

"Ne zaman yapıyoruz?" dedi yengem, Ferhat, "Boş bir vaktimizde kararlaştırırız onu." dedi.

Konağın kapısı açıldı, Mahir abi gelmişti. Aziz abime baktı, masanın kenarına durup, "Seninle bir konuşalım mı?" dedi, Aziz abim arkasına yaslandı, "Çek bir sandalye konuşalım." dedi gülerek.

Mahir abi sabır çeker gibi elindeki kağıdı önüne koydu, "Ne yaptın sen?" dedi, Aziz abim kağıdı aldı, "Ben böyle bir şey yazmadım, hastanede sıkılınca öylesine imzaladığım bir kağıt." dedi.

Mahir abi, "Bana bunu kanıtlayabilir misin?" dedi, Aziz abim bir iki saniye arkasına baktı, o sırada arkasında duran korumalardan biri bu tarafa yaklaşıp, "Ağam doğru söyler, o kağıda yazıyı ben yazdım komutanım." dedi.

Mahir abi, Aziz abime baktı, sonra korumaya dönüp "Rıfat'ı da sen mi astın?" dedi.

Yusuf sakin bir dille, "Önce işkence ettim, sonra da astım." dedi. Suçunu itiraf etti, Cihan abim ve Ferhat bir anda sustu, tüm masa bir anda sustu, Mahir abi, "Tamam..." dedi, arkadaki jandarmalara bakmadan, "Arkadaşı alalım, Aziz sen de bir ara çaya gel bizim oraya..." diye konuştu.

Abim başını salladı, burada kimse ne olduğunu anlamıyordu. Mahir abi Yusuf'la beraber çıkıp gittiği an babam üçüne bir bakış attı, "Siz yaptınız değil mi?" dedi.

Aziz abim hiç düşünmeden, "Evet..." dedi, "Biz yaptık, Yusuf'u da ben ayarladım..."

***

"Aziz Ağa ile aramızsa bir sürtüşme yaşandı, tartıştık, ben de öfkelendim. Hastanede öylesine imzaladığı kağıtlardan birini alıp bunu yazdım az çok yaşanan olaylara bilgi yönünden hakimdim, belki beni affeder diye böyle bir şey yaptım ama işin onun üzerine kalacağını düşünememiştim. Rıfat Ağa'yı ben öldürdüm."

***

Kahvaltıdan sonra Türkan için bir oda hazırladım. Abim bir süre sonra bizimkileri toplayıp Mahir abinin yanına gitmişti.

Biz de Türkan'la baş başa kalmış, kahve içmiş, sohbet etmiştik. O uyuyunca sessizce odasından çıktım.

Anladığım kadarıyla, yani jandarmalardan öğrendiğim kadarıyla bu sabah bir ihbar yapılmış. Majir abi olay yerini incelerken Rıfat'ın cebinden bir not çıkmıçıkmış, nottanotta: "Benim sevdiğimi bu ağacın altından alıp canını yaktı, bu ağacın altında gebermek hakkıydı." yazıyormuş.

Her ne kadar üzerini örtse de bunu ancak ve ancak  abilerimden biri yapabilirdi, net bir isim merak ediliyorsa o isim Aziz'di...

***

Üçümüz oturduk karşısına, o sırada Yusuf'un ifade kağıdı geldi. Mahir bir süre kağıdı okudu, başını salladı, "Tamam, yarın bir de savcı karşısında konuşsun." dedi. Bize döndü, jandarma çıktığı an, "Aziz!" dedi.

Gözlerimi ona çevirdim, "Öldürmen şart değildi..." dedi, başımı iki yana salladım, "Gebermek zorundaydı..." dedim.

Alnını ovuşturdu, "Bunlar da yardım etti değil mi?" dedi abim ve Ferhat'a bakıp, ikisi aynı anda baş salladı, Mahir derin bir nefes aldı, "Ben bu işi yapanın Yusuf olduğunu öğrendim, ne Aziz ne Cihan ne de Ferhat diye isim falan duymadım, siz de buraya adamınızı ziyarete geldiniz." dedi.

"Tamam." dedi abim, "Gidiyoruz biz."

"Ben kalıyorum." dedim, başını salladı.

Ferhat'ı alıp gittiğinde Mahir'in önündeki kağıdı alıp okumaya başladım, "İyi ifade vermiş sıpa." dedim. Kağıdı elimden çekti, "Geri zekalı!" dedi.

"İç çayını kalk git!" dedi. Gülümsedim, "Daha anasının babasının kapısına adam koyulacak Harun rahat bırakmaz." dedim.

"Harun'u da öldür bir şey olmaz..." dedi, "Vallahi mi?" dedim. Ters bakışlarını gözlerime dikti, "Git artık!" dedi.

Ellerimi dizlerime vurup, "Gidiyorum zaten, çiçeğimi özledim." dedim.

"Aman!" dedi, "Sanki bir tek sen de çiçek var."

Kapının önünde durdum, "Çocuklarla bir akşam bize gel." dedi, omuzlarını kaldırdı, "Her akşam sizde olacağız zaten." dedi.

"Doğru..." gülerek dışarı çıktım.

Kader BozgunuWhere stories live. Discover now