8.Bölüm: Caroline
Armiger ile olan dersim için göl tarafındaki bahçede oturmuş kraliyet bilgesini bekliyordum. Bu sefer saatinden biraz önce gelmiştim. Onunla dersten önce konuşmak istediğim konu için gereksiz bir heyecan vardı içimde. Tam da bu yüzden kumaş bezin içerisinde olan kolyeyi zincirlerinden tutarak çıkarttım.
Bezi yanıma koyduktan sonra üzerine güneş vuran taşı inceledim, bu şekilde ayrıntılarını görmek çok daha kolaydı. Kesim noktaları, kıvrımları ve özellikle kolyeyle bağlandığı kısımlar mükemmel denecek şekilde pürüzsüzdü. Kolyeyi kendime yaklaştırıp içini daha net görmeye çalıştığım anda kolyeden anlık bir şekilde ışık yansıdı. Anında geriye doğru gittim. Gerçi bunu istemeden yapmış olma olasılığım oldukça yüksekti, taşa doğru çok faza odaklanmıştım.
Ve taş gerçekten de saniyelik parlamış sonra eski haline geri dönmüştü.
''Bugün nasılız bakalım?'' Tanıdık sesi duymamla başımı kaldırdım.
Armiger oldukça yaşlı bir adamdı. Beyaz uzun saçları arkasından bağlanmış ve hafif uzun sakalları da aynı şekilde dağınık görünmeyecek bir biçimde birleştirilmişti. Yılların verdiği yaşanmışlıkla yüzü ve bedeni buruşukluklarla kaplı olsa da ufku çoğu insandan çok daha genişti. Üzerine giyindiği yeşil takımı ülkede ondan başka giyen yoktu. Her gün, aynısından pek çok olan bu takımı giyer ve olmayan kast sistemindeki yerinin yüksekliğini gösterirdi.
Kraliyet bilgesi, Aydınlık temsilcisinin tek öğreticisi olduğundan o aslında kral ve kraliçeden bile daha üstün olan ancak bu statüyü kullanmasına izin verilmeyen yegâne kişiydi.
''Güne böyle başlamak istemezdim ama...'' Elimdeki kolyeyi ona uzattığımda yaşlı adam kolyeyi taşından tutarak kavradı... Büyük bir dikkatle ne olacağını seyrettim ancak benimkinin aksine adamın eline hiçbir şey olmadı. ''Dün bunu buldum ve enteresan bir şeye benziyor.''
Armiger kelime seçimime şaşırmış olacak ki dikkate bana baktı. Nasıl enteresan?'' Bunu göstermenin söylemekten çok daha kolay olacağını düşünerekten Armiger'ın elindeki kolyeyi aldım ve ona bakarak baş parmağını taşa dokundurdum. Aniden gelen ısıyla elimi çekerken duyulan cızırtı ve hafif duman da bunun teyidiydi.
Armiger'ın kolyeyi tekrar eline aldı ve taşa dokundu lakin hiçbir şey olmamıştı. ''Prenses bu... Bu yalnızca bir efsane. Ben kafanı bununla karıştırmak istemem ama biliyorsun yemin ettim ve...'' Armiger, bildiği her şeyi bana öğreteceğini, ben henüz beş yaşındayken canı pahasına yemin etmişti, buna ne kadar uyduğunu bilemezdim gerçi... Şimdiye kadar aksine inanmama sebep olacak bir hareketi olmamıştı. ''Bu, efsaneye göre Karanlığın kolyesi. Onun burada olduğuna dair bir gösterge olmalı.''
Ne dedi o?
Hararetle ayağa kalktım. ''Karanlık mı? Ama ben onun...''
Armiger sözümü kesti. ''Evet, yalnızca bir efsane. Ve doğruluğundan emin olamayız. Ama kırmızı olması, seni yakması... Bilemiyorum, efsanelere inanmak ne kadar doğru ama ben Karanlığın var olduğuna hiç inanmadım.'' dedi kolyeyi göstererek.
Bu hiç iyi değildi, hiç hiç hiç iyi değildi.
Karanlık diye bir şey varsa her şey değişirdi. Geleceğe yönelik planlar, hamleler ve ondan da öte... Geleceğin kendisi değişirdi.
''Eğer Karanlık varsa, ne olacak?''
Armiger kolyeyi cebine attı. ''Daha kesinliği yok, lakin sen Aydınlığın temsilcisisin. Efsaneye göre karşı karşıya kalacaksınız ve bunun sonunda biriniz kazanabileceksiniz.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIN- YANG SERİSİ
FantasyCaroline bu dünyaya gelme sebebini henüz küçük bir kız çocuğuyken öğrenmişti. Kişiliği ve bedeni temsilci olduğu ortaya çıktığından beri eğitilmiş, buna hazırlanmıştı. Yapacaklarının mantığı basitti: Aydınlığın temsilcisi olacak, onun getirdiği soru...