4.Bölüm: Madaleine
Saraya adımı atmamla bir odaya çekiştirilmem bir oldu. Hali hazırda var olan ruh hali durumumu göz önüne alırsak şimdi pek de katlanılabilir bir insan değildim. İlerlerken yanı başımda benimle yürüyen kadına gözlerimi diktim.
''Terzi sizi bekliyor.'' Diye açıklama yaptığında çoktan kapının önüne varmıştık.
Ben tek kelime edemeden kapı aralandı ve içeriyi gözler önüne serdi.
Camdan içeri giren güneş ışığının odayı loş yapmasıyla birlikte odanın ortasındaki daire biçimdeki basamağın etrafındakiler göze çarpıyordu. Birbirinden farklı elbiseler, korseler, şapkalar ve ayakkabılar dizilmişti.
''Hoş geldiniz majesteleri, ben de sizi bekliyordum.'' İçerideki beni görmesiyle birlikte eğilerek selam verdi. Terzi, hanedana hizmet vermenin heyecanıyla her zaman abartılı takımlar giyen orta yaşlardaki bir adamdı.
Ardımdan kapının kapanmasını seyrederken ona doğru yaklaştım. ''Ne getirdin bakalım?''
''Görebileceğiniz üzere toz pembe, lavanta moru, koyu kırmızı ve altın yaldızlı beyaz balo elbisesi takımları getirdim.'' Eliyle basamağın üzerindeki elbiseleri işaret etti. ''Ayrıca...'' Dolabın ucunda asılı olan ancak bir bezle üzeri örtülmüş askıyı parmakları arasına alıp ona yaklaştı. ''İstediğinizi de getirdim.''
Heyecanla gülümserken saniyeler öyle yavaş akıyordu ki heyecandan bayılacaktım sanki. Az önceki yaşananlar aklımdan uçup gitti. ''Ne bekliyorsun, göster bana.''
Terzi tepkime gülümserken elbisenin üzerindeki örtüyü kaldırdı.
Elbisenin göğüs tarafı siyah bir tül ile kapatılmış üstündeki danteller ile kaplanmıştı. Simsiyah korse, rengiyle uyumlu olan siyah saten kurdelelerle bağlıydı. Altında elbisenin rengiyle uyumlu siyah ama bu sefer parlak bir ipek kumaş eteği oluşturup tamamlıyordu.
Terzi uyumlu olacağını düşündüğü aksesuarları da getirmişti. Siyah oval bir taşı barındıran kolye, göğüs kısmında bulunan açıklığı kapatacak şekilde ayarlanmıştı.
''Obsidyen taşı.'' Dedi kolyeye baktığımı fark ettiğinde. ''Değerli bir taş olmasa da anlamı büyüktür. Lavların kristalleşmesi ile oluşur.''
Yanardağlar Aisa'da yoktu, bu da demek oluyor ki Eorepo'da varlardı...
Gerçekçi olabilecek bilgilere böyle erişebiliyordum işte... Başkalarının ağzından kaçırdığı bilgiyi direkt olarak veremeyecekleri yollarla. Ablamın aksine benim eğitimimde bu tarz eksiklikler vardı işte, ben nasılsa asla yönetime geçemeyecektim. Bazı şeyleri bilmemi gerekli görmüyorlardı.
''İsteğimi gerçekleştirdiğin için teşekkür ederim.'' Elimi elbisenin kumaşına götürüp parmaklarımı sürttüm. ''Bir sonraki ziyaretinde bunun karşılığını göreceğinden emin olabilirsin.''
Terzi gülümserken abartılı bir reverans yaptı. ''Sizin için ancak en iyisi, prensesim.''
Adam çok geçmeden odadan çıkarken içeri Martha girdi. Martha böyle özel günlerde saçımı ve makyajımı yapan nedimemdi. Diğerleri gibi beşten fazla nedimem yoktu ama onları aratmayacak kadar becerikli birine sahiptim.
''Nasılsın?'' dedim kadın elindeki çantalarla içeriye girerken.
Martha elindekileri masaya bırakıp öne çıkarılmış elbiseye baktı. ''Yaptın yine yapacağını.'' Anaç bir tavırla yanıma gelip sandalyeye oturmamı sağladı. ''Bundan memnun olmayacaklarını biliyorsun.'' Omzumu silkip gülümserken benden yaklaşık on yaş büyük kadın ellerini omzuma götürdü. ''Güzel bir elbise, güzel bir kız, güzel bir kader.'' Eğilip kafamın hemen arkasına kadar geldi ve aynadan yansımamıza bakındı. ''Tüm bu hırs niye?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIN- YANG SERİSİ
FantasíaCaroline bu dünyaya gelme sebebini henüz küçük bir kız çocuğuyken öğrenmişti. Kişiliği ve bedeni temsilci olduğu ortaya çıktığından beri eğitilmiş, buna hazırlanmıştı. Yapacaklarının mantığı basitti: Aydınlığın temsilcisi olacak, onun getirdiği soru...