İllüzyon / Taegi Fanfiction

11 2 7
                                    

Medya: Linkin Park - With You

Şimdi biliyorsun her şeyi içimde tuttuğumu,
Şimdi biliyorsun, seninle gözlerimi kapattığımı.

Gözlerimi aralamaya çalıştım ama nafileydi. Sanki göz kapaklarım üzerine öylesine büyük un çuvalları konmuştu ki kaldırmak için vücudumdaki bütün kaslardan daha fazlasına ihtiyacım var gibiydi. Etrafımda olup bitene anlam vermeye çalışırken kulağıma da anlamsız sohbetler doluşup duruyordu.

"Buraya düşmeden önce komedyendim." Dedi birisi. "İnsanları güldürmenin nesi suç olabilir? Ben yalnızca espri üretmekle mükellef bir vatandaştan başka bir işe yaramayan sıradan bir insandım. Buraya yatırılmak için özel olduğunu düşünmen gerekmez mi? Ben düşünmüyorken neden buradayım hala? Çok anlamsız geliyor bana."

"Şakalarını nerede ve kime karşı yapacağına dikkat etmeliydin. Bazı doktorların mizah anlayışı yoktur." Başka bir ses, çok daha ciddi bir biçimde dökmüştü sözcüklerini. Bilge bir havası vardı muhtemelen ama kim olduğunu anlayamıyordum bile.

Gözlerim nihayet açıldığında iki yanından bana dikkat kesilmiş, birinin kolu alçılı, birinin ise başına sarılmış sargı bezi yüzünden dikkat çeken iki hasta kıyafetli adam bana bakıyordu.

"Ah, onunki daha fena, bana kalırsa." Dedi kolu alçılı olan. Az önce duyduğum ilk sese benziyordu. Komedyen olduğunu söyleyen adam bu muydu? Neden yüzünde en ufak bir tebessüm yoktu? Komedyen olduğunu söylüyor diye sürekli gülmesini neden beklemiştim ki gerçi? Kolu böylesine beter haldeyken nasıl olacaktı da gülecekti ki zaten?

"Öyle elbette. Bize bakan doktor var ya, onun sevgilisi o. Skandallarını hiç okumadınız mı? Ben deli oluyordum onlara." Başındaki sargıya elini atsa da yüzündei ifade değişmemişti. Acı çekmediğine buradan kanaat getirmiştim. "Ve biliyorsunuz, bu söylediklerim mecaz da değil."

"Mesleğimi sorgulamama sebep oluyorsunuz." Dedi kolu alçılı olan adam, küçük kahkahaları arasından. "Siz benden katbekat iyisiniz. Hayatınızı boş yere kitaplara adamışsınız."

"Her deli biraz komedyendir. Nasıl insanlar arasına karışacağız yoksa?" Başı sargılı adam imasını anladığını umduğu karşısındaki adama göz kırpmayı da ihmal etmemişti.

"Neredeyim ben?" Diye fısıldadım çatallı bir sesle. Aralarına girmiş gibi hissediyordum. "Siz kimsiniz?"

"Adım Jeon Jungkook." Dedi kolu alçılı olan adam. "O da burada tanıştığım Kim Namjoon. Çok bilge birisi. Kendisinin profesör olduğunu biliyor muydunuz? Ülkenin en prestijli okulunda hem de. Dünya çapında övgü toplayan araştırmaları da varmış..."

"Beni övmeyi kes, sen de ülkece çok tanınan bir isimsin. Seni görür görmez buraya tıkılma sebebimi anlamış gibiydim. Şizofren olduğum kesindi." Kim Namjoon isimli adamın ağır bir tonlaması vardı. Gerçekten bilge bir tavrı ve ses tonu hakimdi ruhuna. Ona özenmeden edememiştim. 

"Ben..." diye mırıldansam da Jeon Jungkook sözümü kesiverdi.

"Seni tanıyorum. Kitaplarını kardeşlerim zevkle okuyordu. Kim Taehyung'sun değil mi? Buraya nasıl düştüğünüzü ben bilmiyorum ama hyung bana çok ağır dönemlerden geçtiğinizden şöyle bir bahsetti."

Elimi ister istemez başımın sağ tarafına attım. Öylesine çok zonkluyordu ki ruhumu teslim edebileceğimi düşünüyordum. Kaslarımı kasmayı bıraktım, kendimi öylece uzanmakta olduğum sedyeye bıraktım. Benim de bir kolum sargıdaydı, sanıyordum ki alçılıydı ve besbelli Jeon Jungkook'un tarafındakiyle aynıydı. "Hatırlamıyorum." Diye dinledim. İmdadıma Kim Namjoon yetişti.

Destiny [BTS Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin