5.Bölüm-Koray

247 18 3
                                    


Affet beni Mine, sana yaşattığım bu huzursuzluk için beni affet. Yapamıyorum kendime engel olamıyorum, seni görmeden bir saniyemi zor geçiriyorum ama bir yandan da çok korkuyorum. Bana öyle bir korku dolu gözlerle bakıyorsun ki, sanki karşında bir canavar varmış gibi. Senin bu bakışlarına maruz kalmaktan çok korkuyorum, senin yanına yaklaşamıyorum ama yine de bir şekilde o bakışlara maruz kalıyorum, maruz kaldıkça senden kaçıyor, senden kaçtıkça seni özlüyor ve seni özledikçe uzaktan, gizlice seni izliyorum.
Biliyorum, oradan sapık gibi, her an kötü bir şey yapacak bir psikopat gibi duruyorum ama sadece seni görmek istiyorum.  Keşke seni uzaktan izlemek zorunda kalmasam, keşke seninle yan yana olabilsem ama senin gibi bende korkuyorum.
Beni fark etmeni, seni takip ettiğimi anlamanı istemezdim ama bir şekilde yakalandım işte sana. Suçluyum biliyorum ama yine de tutamadım içimdeki siniri, yanlış anlama bu sinir sana değil kendime ama kusura bakma bu siniri senden çıkarmış oldum.
Gizem’in de dediği gibi hem benden korkuyorsun diye sana yaklaşamıyorum hem de o korkunç, karanlık resmi tuvaline çizerek benden daha çok korkmana sebep oluyorum.
Böyle bir şeyi senden sakladığı için Gizem’e kızma, ben ısrar ettim. O çocuklara senin hakkında sorular sorarken gördüm onu, hepsi cevap vermemiş kaçmıştı çünkü senin hakkında ki kötü düşüncelerini ve planlarını duyunca onları biraz korkutmuştum ama birini yeterince korkutmayı başaramamış olacağım ki o kaçmamıştı ve senden uzaklaşma sebeplerinin ben olduğunu anlatmıştı. Seni takip ettiğim konusunda bir şey söylememişti ama sen buradan onu anlardın biliyorum.
Gizem bu öğrendiği bilgiyi koşarak sana haber vermeye geliyordu ama bana çarpması ile oda birden senin gibi bana korkuyla bakmaya başladı. Bu korku dolu bakışlar sana ait olmadığı sürece canımı acıtmıyordu ama merak etme arkadaşını korkutmadım, kibarca bir istekte bulundum sadece.
“Gizem, lütfen yapma.”
Bana hem korku hem kafası karışmış bir şekilde bakıyordu.
“Anlamadım?”
“Lütfen diyorum, yapma diyorum, öğrendiklerini Mine’ye anlatma.”
“B-Ben neyden bahsettiğini anlamıyorum.”
“Gizem bence gayet anladın.”
“Mine’yi takip eden o gizemli kişi cidden sen misin?”
Üzgün bir şekilde sadece,
“Evet:”
Diyebilmiştim.
“İyide neden?”
“Seviyorum çünkü.”
“Ama böyle onu korkutuyorsun.”
“Bende korkuyorum Gizem.”
İyice şaşırmış ve kafası karışmıştı.
“Neyden?
“Bana sanki bir canavarmışım gibi korku ile bakan o bakışlarına maruz kalmaktan, aynı senin şuan yaptığın gibi, ama onu görmeden de duramıyorum, bana yine korku dolu gözlerle bakacak diye de yanına yaklaşmaya cesaretim olmuyor. Mecbur uzaktan kendi kendime özlem gidermeye çalışıyorum sadece .”
Gizem hiçbir şey söylemiyor sadece beni dinliyordu, gözlerinde hala korku vardı ve sanki bana inanmıyormuş gibiydi.
“Gizem inan bana Mine’ye zarar vermem, onu cidden seviyorum.”
“Peki ama bu böyle devam etmez Koray. Böyle onu korkutmak yerine seni tanımasına izin vermelisin.”
“Biliyorum…”
Diyebilmiştim sadece, bunun böyle devam edemeyeceğini biliyordum ama sadece başka bir şey bildiğim yoktu. O sırada Gizem bir şey hatırlamaya çalışır gibi oldu ve hatırlamıştı da galiba..
“Yoksa Mine’nin tuvaline, o karanlık resmi çizende mi sendin?”
“Evet.”
Demem ile koluma sert bir yumruğu geçirmişti, görünüşüne göre baya da güçlüydü. Bu cidden acıtmıştı…
“Geri zekalı hem senden korkuyor diye yanına yaklaşmıyor uzaktan izleyerek bir sapık görüntüsü oluşturup senden daha çok korkmasına sebep olduğun yetmiyor gibi birde o korkunç resmi çizip korkusunu iyice arttırıyorsun.”
Acı içinde kolumu sıvazlarken bir yandan da kendimi savunmaya çalışıyordum her ne kadar haksız olduğumu bilsem de.
“Ne yapayım ya ona olan sevgimi inanmayınca biraz küçük düşürülmüş gibi hissettim o anlık sinirle dayanamadım.”
“Salak, küçük düşürse ne olacak? Ona yaşattığın korkudan dolayı en azından bu kadarını hak ettin.”
Başımı pişmanlık ile öne eğip sadece,
“Haklısın.”
Diyebilmiştim.
“Koray valla Mine’ye bir şey söylemem ama şimdilik söylemem haberin olsun, baktım sen hala böyle devam ediyor ve Mine’ye bu durumu itiraf etmiyorsun bak o zaman takır takır ötüyor muyum, ötmüyor muyum.”
Yüzüm de küçük bir gülümseme ile teşekkür ettikten sonra bu gülümsememi biraz daha genişletmeye çalıştım.
“Bu iyiliğin karşısında sana müjdeli bir haber vereyim mi?”
“Neymiş bakalım o müjdeli haberin?”
Dedi ve kollarını birleştirerek beni büyük bir ciddiyetle dinledi bende kulağına eğilip sanki bir sır veriyormuşum gibi fısıldamıştım.
“Bu gün Kaan sana akşam yemeği teklifinde bulunacak.”
Yüzü birden parlamış, heyecanla gözlerini iyice açmıştı.
“Şaka? Ciddi? Bak sakın beni kandırmaya çalışma Koray Uzun… Ya.. Ya sen ciddi misin? Sen.. Sen nereden biliyorsun peki bunu?”
Küçük bir omuz sirktim ve imalı bir bakış yerleştirdim yüzüme.
“Sabahtan beri bunun provasını yapıyor.”
“Ayyyy…. Çıldıracağımmmmm, ne…ne zaman edecek? Çabuk olsun ya ben çok sabırsız bir kızım.”
Diyerek sessiz çığlıkları ile yerinde depinmeye  devam etmişti, bu haline gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
“Merak etme ben onu biraz gazlarım hemencecik hallolur.”
“Ay sen var ya bir tanesin.”
Birden yüzüne ciddi bir ifadeyle hafiften beni de uyarmıştı.
“Aynı şekilde kendini de gazlıyorsun bak.”
“Tamam, tamam hadi bak Kaan gözüktü bile gazlamama gerek kalmayacak galiba.”
Demem ile etrafında Kaan’ı aramaya başlamıştı ve kendisi de iki dakikada yanımıza gelmiş ve Gizem’e konuşmak istediğini söyleyip yanımdan ayrılmışlardı ben ise arkalarından aynı durumu Mine ve benim içinde dilemekten başka bir şey yapamamıştım.
Akşam beraber resim dersi için çalışacaktık belki bu birazda olsa yakınlaşmamız ve Mine’nin bana olan korkusunu azaltmak için bir fırsat olabilirdi. Zaten Hayat hoca sırf bu yüzden beraber çalışmamızı istemişti.
Sınıftan çıktıktan sonra Hayat hoca geri dönüp bu sefer sadece beni yanına çağırmış ve imalı bir şekilde gülümserken koluma hafiften vurmuştu.
“Bu kıyağımı da sakın unutma ha.”
O sırada ne demek istediğini anlamamıştım ve bakışlarımda bunu net bir şekilde belli ediyordu.
“Anlamadım hocam?”
“Kıyağımı diyorum, unutma diyorum…”
Bunları söylerken devam eden imalı bakışları ile sürekli Mine’yi gösteriyordu.
“Senin aslında resimde ne kadar iyi olduğunu biliyorum ve resim yapmanı engelleyen şeyi de gayet iyi biliyorum. Bakışlarından ap açık belli oluyor, bilerek beraber çalışmanızı istedim. Bu fırsatı iyi değerlendir bak.”
Derken başarılar dilercesine yüzündeki gülümseme ile kolumu sıvazlayıp gitmişti. Hayat hocanın bu halleri nasıl tepki vermem gerektiğini şaşırmama sebep oluyordu, bu jesti beni şaşırtmıştı ama geri döndüğümde ise Mine’nin yine o korku dolu bakışları moralimi bozmuştu.
Hayat hocanın da verdiği cesaretle, sevdiğim ama o bakışlarından kaçtığım kız ile çalışmaya hemen başlasak da bu durumu azda olsa düzeltebilsem diye içleniyordum ama ne yazık ki akşama ertelemem gerekiyordu çünkü önemli bir basketbol maçı vardı.
Mine’ye akşam çalışmak istediğimi ve nerde çalışacağımız hakkında fikir danışmıştım ama aklına bir yer gelmediği için ikimizden birinin evinde çalışmayı teklif ettiğimde o korku ve endişeli bakışları iyice artmıştı ve o bakışların artması ile içimdeki acıda artmıştı.
Bu sefer kendimi tutamamış ve bu konuda kırıldığımı azda olsa belli edip çıkmıştım ama basketbol maçında ki bana bakışlarını gördükten sonra buna pişman olmuştum. Bana sanki acırmış gibi bakıyordu fakat neyse ki bakışları pür dikkat Kaan’a dönmüştü. Bu durum başta ufak bir kıskançlık krizi geçirmeme sebep olsa da Gizem arasında ki mutluklarını gördüğümde Kaan’ın Gizem’e hediye ettiği basketleri fark ettiğini ve emin olmak için o kadar dikkatli incelediğini anlamış oldum. Maç bitiminde ise yine o bana acırmış gibi bakışları devam etmişti, kararsızdım bana böyle bakması mı daha kötüydü yoksa korkuyla bakması mı?
Maç bitiminde Gizem ile o konuşmamızın da üstünden eve gidip biraz dinlenmeye karar verdim, direk Mine’nin yanına gidip çalışmalara başlamak istemiştim ama bir yandan da sıkboğaz etmek istemedim, ayrıca içimden bir ses Gizem Kaan’dan akşam yemeği teklifini aldıktan sonra hazırlanırken Mine’yi de peşinden sürükleyecek hissiyatına kapıldım.
Kızlar genelde böyle değil midir zaten? Mutlu anlarını arkadaşları ile paylaşmazlar mı? Buna randevuya beraber hazırlanmak birinci sırada bile diyebiliriz herhalde?
Akşam tamda Mine’ye dediğim saatlerde yazdığımda ise bu görüşümde haklı olduğum kanıtlanmış oldu. Şans eseri de tamda Gizem’lerin oradan ayrıldığı vakitte gelmiştim.
Mine’de saçlarını boyamıştı ve bu güzelliğinin etkisinde kalmamak imkansız gibi bir şeydi. Doğal halini daha çok seviyordum ama saçlarının göz rengim ile aynı renkte olması çok hoşuma gitmişti.
Ben geldiğimde Mine’nin her zamankinden yoğun olan o korku dolu bakışları ile karşılaşmam bir olmuştu. Bu bakışlar yine benden dolayı sanmıştım ama motosikletten korktuğunu öğrenince rahatlasam mı, rahatlamasam mı bilemedim.
Buraya onu almak içi gelmiştim ve beraber gidecektik, taksiye binmesine izin veremezdim. Gelirken trafiği görmüştüm ve aşırı kalabalıktı.
Zar zorda olsa sonunda bindirmeyi başarmıştım, hareket ettiğimizde ise bana sımsıkı sarılmış olması kalp ritmimi aşırı hızlandırmıştı. Bunun sebebi sadece bana sarılmış olması değildi, benden korkmak yerine korktuğu başka bir şeyden bir nevi bana sığınıyor olmasıydı ama geldiğimizde korkudan ellerinin titremesine içim gitmişti, yine de onu korkutacak kişi değil de korkusunu atmasında yardımcı olacak kişi olacağım için mutluydum.
Onun yanında resmen üzüntüm ile sevincim bir birine giriyordu, aynı anda bir insan hem üzülmeyi hem sevinmeyi nasıl başarabilirdi? Onun yanında başarıyordum işte.
Ben Mine’nin kendine gelmesini beklerken bakışlarının gözlerime kilitlenip
“Vay, ilk defa gri renginde göz görüyorum.”
Demesi ile neye uğradığımı, ne tepki vereceğimi şaşırmıştım.  O kadar göz göze gelmiştik ama o benden korktuğu için gözlerime bakamıyordu ama şuan bakmıştı, göz rengimi fark etmişti ve hoşuna da gitmişti. Az önce çok feci korktuğundan mı yoksa göz rengimden etkilendiğinden mi bilmem ama ona az önce saçını gri rengine boyattırdığını unutup kendinden emin bir şekilde “Benim saçım siyah.” Diyerek benimle tartışmaya girmesi ve ben ona motorun aynasını çevirmem ile durumu yeni fark edip utanması aşırı sevimli bir görüntüydü. Acaba aynayı çevirmesem ne zaman fark edecekti?
Bu güzel anlar öyle bir üst üste gelmişti ki mutluluktan ne yapacağımı bilemiyordum ki, Mine ile evin kapısını açmamız ile bunu düşünmeme gerek kalmamıştı.
Ev berbat olmuş durumdaydı ama yine de Mine’nin ilk aklına gelen şey ona aldığım tavşan olmuştu. Etrafta deli gibi koşuşturuyor Amanda’yı arıyor ama bulamıyordu, bulamadığı her saniyede çıldırmaya devam ediyordu.
“Lanet herif seni, ne istiyorsun benden? Git başımdan, git.”
Diye sinir krizinden bas bas bağırıp yere diz çöktü ve hıçkırarak ağlamaya başladı, işte bana korku dolu gözler ile bakmasından daha acı bir görüntü var ise oda şuan ki haliydi, hatta eN kötüsüydü bu.
İçim parçalanmış bir şekilde bende yanına çömelmiş onu sakinleştirmeye çalışıyordum ama işe yaramıyordu. Ben de belki bulurum umudu ile Amanda’yı aramaya başlamıştım ve neyse ki Mine’nin odasında, korkudan yatağın altına sinmiş bir şekilde bulmuştum. Hemen onu oradan çıkarıp aceleyle Mine’nin yanına götürdüm.
“Mine, Mine bak sakin ol Amanda burada iyi durumda, sadece biraz korkmuş.”
Mine hemen elimde ki tavşanı alıp ona sıkıca ama canını acıtacak kadar olmayacak bir sıkılıkta sarılıp ağlamaya devam ettiği.
Bunu kim yapmıştı böyle, Mine’nin balkondaki özenle yetiştirdiği çiçekler, saksıları parçalanmış, perdeler yırtılmış, evde kırılmadık bir şey kalmamıştı. Şuan içinde bulunduğumuz durumun şoku ne tepki göstermem gerektiğini düşünmemde engel oluyordu.
O sırada Mine’nin bakışları da öfkeli ve üzgün bir şekilde mahvolan çiçeklerine kaymıştı.
“Şerefsiz çiçeklerimi de mahvetmiş.”
Hiçbir şey demedim, diyemedim. Sadece teselli etme niyeti ile sıkıca sarılmıştım ama bir mesaj bildirimi ile ikimizde Mine’nin telefonuna odaklandık. Benim telefonuma gelmediğini biliyordum çünkü benim zil sesim böyle değildi.
Mine telefonuna gelen mesajı okuduktan sonra yüzü iyice düşmüştü ve kocaman bir korku ile endişe saklıyordu. Kaç defa ne olduğunu sormuştum ama cevap vermemişti en sonunda sinirle telefonu elinden alıp kendim okumuştum.
“Benim kim olduğumu öğrenmek için Gizem’den daha iyi bir casus seçmeliydin, umarım bir dahakine uslu durman gerektiğini anlarsın.”
Buda neydi şimdi, Mine’yi takip eden bir kişi daha mı vardı? Fakat bu…bu takipçi çok başkaydı. Bu beni taklit ediyordu. Derdi neydi bunun? Mine olmadığı kesindi.
“Mine hemen polisi aramalıyız.”
“Ne faydası var ya her seferinde bir yolunu bulup kaçıyor köpek, polisi aradığımda numarasını da iptal ediyor bulamıyor.”
Mine bunları bağırarak haykırdığında kendimi o kadar suçlu hissetmiştim ki, burayı bu hale getiren ben değildim ama onu takip eden bendim ve bu kişinin de derdinin benimle olduğu belliydi ama yine de pes etmedim.
“Mine eve girmiş bu sefer ve ortalığı mahvetmiş. Belki parmak izi falan bırakmıştır, ben arıyorum.”
Dedim ve dediğimi de yaptım. Bir süre sonra polisler geldi, etrafı detaylıca aradılar ama ne parmak izi nede başka bir şey bulabilmişlerdi. Numarayı sorgulattıklarında ise Mine’nin dediği çıkmıştı. Bu numara iptal etmekte mi taklitti yoksa kendisi mi düşünmüştü? O gün sabaha kadar karakolda bu konuyla uğraşmıştık ama onca uğraşın sonunda polisler “Biz bir gelişme olursa sizi ararız.” Diye bizi göndermişlerdi.
Mine ile karakoldan daha yeni çıkmıştık ki o sırada Mine’nin telefonu çalmıştı, arayan Gizem’di. Ona birazdan eve geleceğimizi ve her şeyi o zaman anlatacağını söylemişti, hemen bir taksiye binip eve dönüğümüzde ise hemen telaşla Mine’nin boynuna atıldı.
“Kızım ne oldu burada, ev mahvolmuş?”
“Gizem her şeyi anlatacağım ama izninle bir elimi yüzümü yıkayayım, kendime geleyim.”
“Tamam canım.”
Gizem’in telaşlı bakışları Mine’nin gitmesi ile sinire dönüşüp bana yöneldiler.
“Koray bu ne?”
“Bilmiyorum Gizem ama sanırım başımda bir bela var.”
“Senin mi Mine’nin mi Koray?”
“Derdi benim gibi duruyor ama bu durum ne yazık ki Mine’ye yansıyor. Gizem anlamadım ama biri Mine’yi takip ettiğimi biliyor ve benim sadece özlem gidermek için uzaktan izlediğim durumu iyice çirkinleştirmeye çalışıyor amacı ne bilmiyorum ama bu evin halinin, senin Mine’yi takip edenin kim olduğunu öğrenme çabalarının intikamı olarak gösteriyor. Yani dünkü attığı mesaja bakılırsa öyle.”
Gizem gerginlikle saçlarını çekiştirmeye başlamıştı, tam bir şey diyecekti ki o sırada Mine yanımıza geldi.
“Mine, canım biraz daha iyi misin?”
“İyiyim.”
Dese de yüzü öyle solgundu ki onu böyle görmek içimdeki vicdan azabı işkence yaşamama sebep oluyordu. Gizem ona sıkıca teselli etmek için sarılırken bana sinirli bakışlarını da atmayı ihmal etmiyordu. Bir süre sonra yavaştan hep beraber evi temizlemeye başlamıştık, Gizem ile ben mümkün olduğunca Mine’ye bir şeyler yaptırmamaya çalışıyoruz ama Mine yerinde durmuyordu, artık belki böyle kafası azda olsa dağılır umudu ile bir şey dememiştik. Etrafı temizlerken Mine başka bir odaya geçtiğinde Gizem’in sert bakışları yine bana yönelmişti.
“Koray bunun için bir çözüm bulmalısın.”
“Elimden geleni yapacağı merak etme.”
Demem ile Mine’nin gittiği odadan bir şeylerin kırılma sesi ve bağırmalar gelmeye başlamıştı. Gizem’de bende koşarak Mine’nin yanına gittik. Elinde bir tuval vardı ve Mine sinir içinde ağlayarak o tuvali parçalıyordu…

Benden korkmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin