KANAYAN NEHİR

4 0 0
                                    

Sırları, sınırlarını zorlamış yorgun bir dağ. Görünür fakat kendini bilmez, değil farkında heybetinin. Dik yokuşsa yokuş, patikaysa patika; çiçeğiyse çiçek ama kendine dağ diyemez, utanır.  Sanılanın aksine sarsılmaz değil dokunsan un gibi dökülecek olduğu yerde. Bedeni hayat dolu, sorsan göğe olan hasreti cüssesini aşar, ama içinde bir nehir akar. Tepeden eteklerine, içinden başka bir yer bilmeyen, kanayan bir nehir. Kesmenin bir imkanı yok mudur bu suyu bilmem ama çabası o kadar büyük ki yaşamaya devam eder içinde. Taş koyup önünü kesmeli fakat mecali yetmez ya da belkilere o kadar tapmış ki gönlü hayır demeyi bilmez. Bu yüzden de bir duvar öremez. Ah o belkiler, girseler ya yerin dibine. Taşı, toprağı şahit acısına, batan dikenler şahit yarasına, uyuyan hakikati şahit umuduna. Bahçesi şahit her gün açan güllerine. Önünde bir tek o bir de bir çift göz. Aklı uykuda. Elinde kalbi, suyuna bir batırır bir çıkarır. Aslı gitmiş sureti kalmış bir et parçası gibi, fakat artık mundar ve renginden etmiş onu. O su birikintisi anlamaz onun taşından, bahçesinden, dikeninden. O heybeti sökmez suya. Su, önüne geçeni çekiyor içine, kimdir nedir farketmez. Bakmaz kimsenin sevdasına. Onun işi bu ya, hapseder kendine. Sen kapılırsın akışına onda yaprak kıpırdamaz. Yorgunluğu açılan yarıklarından belli olan, bu dışarıdan koca kaya içeriden kum birikintisi ne zaman keser suyunu bilinmez. Ama o kesmezse, akan nehrin bir damla yeter taşmasına. Çatlaklarından içeri sızar, suyuyla kurutur bedenini. Sonrası malum, o korkutan heybet bir su damlasında boğulur ve yerle bir olur. Bazen can dediğin şeyler seni canınla tehdit eder. Öyle zamanlarda o tehdidi söküp atmalı, engel koymalı. Yoksa bir daha ne bahçesine ne gülüne ne de gülüşüne veremez can suyunu.

YONCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin