Fırat ERGÜÇLÜ
Gül güzelim askeriyeye geldikten sonra albayın odasına gitmişti. Sanırım bugünkü suikast girişimi ve davalar hakkında konuşacaktı. Onun gelişini bana attığı mesaj sayesinde öğrenmiştim. Dövüş eğitimindeki askerlerle ilgileniyordum o sıra. Gerçi son birkaç dakikadır izleniyormuşum gibi hissediyordum.
Karşımdaki askere iyi ve kötü yanlarından bahsederken bakışlarım duvara yaslanmış, beni izleyen gül güzelime kaydı. Bir yandan yanındaki kuzeni, savcı Ali'yle konuşuyor bir yandan da beni kesiyordu. Konuşmam bittiğinde nereden çıktığını anlamadığım Ahu Hanım'ın - Albay'ın kızı- elindeki papatya buketini Dicle'nin eline tutuşturmuştu.
Onlara yaklaştığımda Özkan Albay da binadan çıkarak yanımıza gelmişti. As duruşa geçtiğimizde rahat emri veren albayım; Dicle'nin elindeki papatya buketine baktı. Dicle papatya değil siyah gül severdi. Ahu Hanım bu çiçekleri kimden almıştı ki alelacele Dicle'ye vermişti?
- Asena savcım papatya sevdiğinizi bilmiyordum. Elinizde birkaç kez siyah gül görmüştüm sanki. Hatta adliyedeki odanızda da var. Bugün bir farklılık yapmışsınız.
- Evet, albayım. Siyah güller kadar olmasa da papatyaları da severim. Ali halama -annesine- çiçek siparişi verirken bana da almış. Bir an dalgınlığına denk gelmiş sanırım. Halam papatyaları çok sever de, onunla karıştırmış olsa gerek.
Özkan albay bunu yemiş gibi yaptı.
- Ne tesadüf, kızım da papatyaları çok sever.
- A öyle mi? O zaman bu buketi sana verebilir miyim Ahu? Hem saksı bitkilerini daha çok severim ben. Özkan albayım da odamda görmüştü az önce dediği gibi.
Ahu Hanım'ın bir şey demesine izin vermeden çiçekleri ona uzattı. O da mecburiyetten aldığında bakışları bana döndü.
- Daha işiniz var mı yüzbaşım?
- Bitmek üzere savcım. Neden sordunuz?
- Üzerine çalıştığım davalardan biri hakkında sormam gerekenler var da.
Başımı salladım.
- Ben sizi birkaç dakika sonra bulurum savcım.
- Ahu'm gel odama gidelim de baba kız birer çay içelim ha? Belki bana anlatacak bir şeylerin vardır.
- Tabii ki babacım, gidelim.
Ahu Özkan albayın koluna girerken, babasının odasına doğru gitmeye başlamışlardı.
- Mesai saatinin bitmiş olması üzücü. Bazen sivil olmak kötü oluyor.
Dicle tırnaklarını incelerken bu sözleri sarf ettiğinde bıyık altından güldüm. Sonra ikisini yalnız bırakıp işlerimi halletmek için müsaade istediğimde Ali savcı kuzenine ters ters bakarak onaylamıştı beni. Dicle'ye her ne kadar ters ters baksa da onun sağlıklı olup kendisiyle inceden dalga geçmesi hoşuna gidiyordu, biliyordum.
Ali savcı saldırıyı sonradan öğrenmişti ve kuzenini canlı kanlı karşısında gördüğü ilk an nasıl sarıldığını, rahat bir nefes verdiğini, gözlerindeki korkuyu çok net görmüştüm. Kuzenine çok değer veriyordu. Aralarındaki ilişki kuzenlikten öteydi. Artık kardeş olmuşlardı.
Saldırı aklıma geldiğinde dayısı Tarık abinin -kendisi abi dememi istemişti- ona sarılışı da gözlerimde canlandı. Tabii bir anda Dicle'nin gözlerinin doluşu da vardı. Tarık abi ona ne demişti? Saldırı onu korkutmamıştı, biliyordum. Sanki benden sakladığı çok büyük bir sır varmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nehirlerin Sevdalandığı Topraklarda (TAMAMLANDI)
Novela Juvenil- Sizin askerlere ait bir toplantı salonunda ne işiniz var hanımefendi? Son sözcüğü bastırarak söylemişti. Sesi sertti, bağırmasa da gür sesi beklenmedik anda insanı yerinden sıçratabilirdi. Ben dışında... Ela gözlerim, siyah gözlerine tutundu. Ben...