(Baekhyun'u bu bölümde tasvir ettiğim gömlek ve ceket ile düşünelim.)
#
Bir kokuydu beni senden söküp alan,
Bir nefesti beni sana katan.
Görmez misin sevgili..?,
Ne acayip bir ateştir bu.
Yakar yakar da öldürmeye gücü yetmez.
Ne garip bir kaderdir bu.
Siler siler de yok etmeye gücü yetmez.
Gör sevgili, parmaklarıma bak, kırmızı bir ip, dolanmış bulmuş seninkileri.#
Rutubet ve kireç kokan odanın her bir köşesini zihnime kazıyacak kadar uzun süre izlemiştim. Günde bir kere açılan kapıdan içeriye kahverengi saçlı, çekik gözlü ve orta boylarda bir asker giriyordu. Bir asker kıyafeti giydiği için, ordudan biri olduğunu anlamıştım. Tek bir kelâm etmeden önüme tek çeşit yemek ve bir leğen bırakıp odadan çıkıyordu.
Bu leğeni tuvalet olmadığı için ihtiyacımı gidermek amaçlı kullanacağımı anlayalı çok olmuştu ama burası bir akıl hastanesi değildi ki.
Peki, öyle olabilirdi de. Günlerdir gün ışığının yüzüne rastlayamıyor, derin ve ferah bir nefes alıp vücuduma su değdiremiyordum.
Kafam dayalı olduğu masadan, kıçım da sandalyemden kalkmıyordu. Ellerimi özgür bırakma merhametinde bulunmuş olmaları beni sakinleştirmemiş, aksine sinirden deliye döndürmüştü. Bu dapdar kırmızı el izleriyle dolu olan dört duvarın arasında arada sırada boğulacağımı düşünüyordum, ardından zihnimdeki tüm karmakarışık düşünceler boğazıma düğüm oluyor, yutkunamıyordum.
Bağırmam veya yakarmam işe yaramıyordu, sarı saçlı gencin dediği gibi.
Odanın bomboş alanında gezinen gözlerim bir ışık sızışına şahit olunca, bebeksi bir sevinç ile yerimden kalkıp güneşin geldiği aralığı bulmayı denedim.
Karanlıkların en ücra köşelerinde yaşayan her insanın bir ışığa ihtiyacı vardır, aksi hâlde o bir yaşam olmaz.
Tahtaların köşesinde minik bir boşluk vardı, tek gözümü kapatıp diğer gözümü o boşluğa dayadım. Yaptığım aptallığın farkına varmam gözümün beyaz bir ışığa maruz kalmasıyla beraber olduğunda;
"Güneşin içine ne diye baktın Chanyeol.." kendi kendime söylenirken bir süre zemin mermerine vuran ışığı izledim.
O 'bir süre' sanki iki saat gibi geçti ve ışık kayboldu.
Bir ışık bulabilmeyi umuyordum, bu bir yer olsun, veya bir insan olsun, güneş olsun, fark etmez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gazelle, chanbaek.
أدب الهواة"Gidecek misin?" soluklarının ardından bir soru sordu, kulaklarımda uğuldayan seslerin hepsi bir bir sustu. Konuşmasaydı dâhi duyardım zira onu. Yalnız diller değil, gözler, ruhlar, yürekler de konuşurdu. Endişesinin üzerine bir maske takmaya çal...