YÜZLEŞME

61 7 0
                                    

"Sevgili kızım...
Bu mektubu okuyorsan istediğim yaşlara ulaşmışsın demektir. Küçüklüğün hala gözlerimin önünde ve bir film şeridi gibi geçiyor. Artık kendi ayakların üzerinde durabiliyorsun, bu her anne ve babanın bir hayali aslında. Ben de tekerlekli sandalyeyle kör bir hayat yaşıyorum. Seni göremiyorum ama kokunu biliyorum. Yüz hatlarını, kirpiklerinin dizilişini bile ezbere biliyorum. Asıl konuya gelmem gerektiğini hissetmeye başladım. Bu mektubun yazılış amacı bambaşka. Senin asıl gerçeklerle yüzl-"

***
-Anne? Ne gerçeği bu? Neyin yüzleşmesi? Okumaya cesaret edemiyorum anlat lütfen.

+Oku Talia, lütfen. Ben de sana söylemeye cesaret edemediğim için yazdım zaten kızım.

-Peki. Nerede kalmıştıııkk: "yüzleşme".

Ihım ıhm

"Evet. Senin asıl gerçeklerle yüzleşme zamanın geldi. Gözünün önünde anlam veremediğin bazı gerçekler olabilir. Bunlar senin gözlerinde, senin göremediğin ama benim gördüğüm soru işaretleri.
Kızım.. daha fazla dayanamıyorum. Bir çırpıda ağzımdan çıksın istiyorum ama yapamıyorum. Her şeyin bir kaza olduğunu biliyorsun. Korkunç, lanet olası, berbat sonuçları olan bir trafik kazası. Ben sana böyle söylemiştim değil mi? Anneler hiç yalan söyler mi? Söylemez tabii ama istisnalar bazen kaideleri bozuyor istemeden...
Evet Talia. İlk gerçekle yüzleştiğini sanıyorum. Bu kör olma ve sandalyede yaşama serüvenim bir kazayla değil baban yüzünden old-"

-Ne!? Nnne anne nolur şaka olduğunu söyle anne nolur lütfen.
+Oku dedim

Tuzlu gözyaşları benim gözlerimden akan okyanusun yanında bir nehir gibiydi. Benim gözyaşlarımda kırgınlık vardı, bildiğim hiçbir doğruya inanasım gelmiyordu. Boğazım düğüm düğüm olmuştu, bir de eşlik eden sızlayan bir burun. Çok karmaşık duygular içindeydim. Şakaklarımda babama bir öfke artmaya başlıyordu.

Ama annemin gözyaşlarında yılların yorgunluğu vardı. Bir pes ediş, bir kabulleniş, bir pişmanlıktır ki yanaklarından kıyafetine akan. O beni ağlarken ne zamandır görmemişti. Ben de görmemiştim kendimi böyle. Bir ara içimden annemin yerine koyuverdim kendimi. "İyi ki kör ki bu halde ne kendisini ne de beni görüyor." dedim. Ne kadar acı bir şey bu. Okumaya devam ettim.

"Tüm bu olanlar baban yüzünden oldu. Evliliğimizin kötü bir döneminden geçiyorduk o zamanlar. Sen seneye anaokuluna başlayacaktın. Bir akşam baban eve sarhoş gelmişti. Onu ilk kez sarhoş gördüm o gün. Borçlar gırtlağında sanki nefes almasına bile izin vermiyordu. Benimle de arası bozuktu ve eminim ki tek çocuğunu en son ne zaman öptüğünü hatırlamıyordu. O kadar sinirlendim ki onu sarhoş görünce, bulunduğu durumu umursamadan üzerine gittim. Sonra benim üzerime kırık şarap şişesiyle yürümeye başladı. Ben de o sırada geri geri gitmeye başladım. Ayağım sehpaya takıldı ve pencereden aşağı düştüm. Kafamı artık nereye çarptıysam beyindeki görme merkezim pert oldu ve o günden beri bir gözüm %4 görüyor, diğeri ise hiç görmüyor. Belden aşağı da alt balkonun demirine çarptığım için felç oldu.

Baban o günden sonra kendini hiç affetmedi. Depresyona girdi ve bu olanları kabullenemedi. Çok ağır ilaçlar kullandı. Ben uzun bir süre hastanede yattım. Babanı da bir kliniğe yatırdılar. O sıralar sen ikimizin de aklından çıkmıştın. İki buçuk ay kadar yan komşumuz sana baktı. Ahiretlik dediğim arkadaşım Fatma. Aylar sonra eve getirildiğimde beni bu halde nasıl gördün bilmiyorum ama tam anlamamıştın. "Kızım artık bu sandalyeyle her yere gideceğim" dedim. "Olsun anne bu halinle de çok güzelsin. " dedin. Bu iki cümle benimle mezara kadar gelir diye umuyorum. Baban hapse girebilirdi ama şikayetçi olmadım. İlköğretimi bitirip liseye geçtin. Artık bazı şeylerin farkındaydın ama bir yalanla büyüyüp o yaşlara gelmiştin. Sorgulamana izin vermiyordum. Lise mezuniyetine de gitmedin ben göremeyeceğim diye. O gün beraber deniz kenarında oturduk. Çok kez oldu dilimin ucuna gelip sustuğum. Çünkü daha bir mesleğin yoktu. Üniversite okuyacaktın. Allah'a şükür bir yerlere geldin de artık bu yükten kurtuldum. Affet kızım bizi. Nolursun affet. Hayatının en güzel zamanlarında yanında olamadım. Affet..."

*******

Tam anlamıyla yıkılmıştım. Benimle beraber bu odadaki her şey dönüyordu. Bir ara gözlerimin önü kapkara oldu.

Ne kadar zaman geçmiş bilmiyorum ama bayıldığımı fark ettim. Kafam allak bullak olmuştu ve başım fena halde ağrıyordu. Kendimi duşa atıp ağlama seslerim daha fazla duyulmasın diye suyu sonuna kadar açtım. Sanki dünyanın en mutsuz insanı benmişim gibi geliyordu. Duş alıp kıyafetlerimi topladıktan sonra buradan defolup hastaneye gideceğim.

-SAPLANTI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin