Jeongin'in işaret ettiği yere döndüğümde şoka girmiştim.
Minho'nun mezarının ortasından sarı Jisung'un mezarından ise mavi bir ışık bir kaç metre yukarı doğru süzülüyordu.
Hepimiz şaşkınlıkla orayı izliyorduk, bir anda yukarı doğru süzülmeye başladığımda Seungmin beni tutmaya çalışmıştı.
"Chan!"
İki mezarında yukarısında oluşan yuvarlak yeşil kürenin hizasına doğru yükselmiştim.
Yeşil küreden bana doğru süzülen yeşil ışığa bir göz gezdirmiştim.
Yeşil ışık tam kalbimin üzerinde durduğunda sanki birşey benden çekilip alınıyormuş gibiydi.
Yeşil ışık biraz gerileyince hafif bulanık olan kurt formum kalbimin hizasından çıkıp ışığa doğru süzülüyordu.
"Chan! Yapma!"
Kurt formum ne kadar bana seslensede umursamamaya çalışarak başımı eğdim.
Yavaşca yere doğru süzülmeye başladığımda Seungmin korkuyla benim ineceğim bölgenin yakınında beni izliyordu.
Sonunda yere indiğimde Seungmin bana sarılmıştı, saçlarını okşarken yeşil kürenin titrediğini fark ettim.
Kürenin patlayacağını anladığımda Changbine seslendim.
"Patlayacak! Uzaklaşın!"
Verdiğim emir ile hemen uzaklaşmışlardı bende Seungmini kucağıma alarak uzaklaşmıştım.
Küre patladığında orada oluşan duman yüzünden gerçekten geri geldiler mi diye bakıyorduk.
Göremesekte kan kokuları olmadığı için işe yaramadığını fark etmiştim.
"Geri dönelim... İşe yaramamış..."
Seungmini kucağımdan indirmeden eve doğru ilerlemeye başlamıştım.
---
Han Jisungdan...
Gözlerimi açtığımda şaşkınlıkla etrafıma bakıyordum, etrafım dumanlarla kaplıydı.
Tanıdık kan kokusunu aldığımda oraya ilerlemiştim.
"Minho... Orada mısın..?"
Yavaşca ilerlerken arkamdan belime dolanan kollar ile duraksamıştım, tanıdık kan kokusunu aldığımda rahatlamıştım.
"Şuan neredeyiz biliyor musun Minho?"
"Bizim için özel olarak yapılan mezarlıktayız güzelim."
Güzelim demesi ile gülümsemiştim.
"Bence bu dumanın biraz uzaklaşmasını beklemeliyiz yoksa nereye gideceğimizi bulamam."
"Bencede, ayrıca biz nasıl... Geri döndük?"
"Orasını bende bilmiyorum, evi bulmamız gerekiyor. Yoksa burada kansızlıkdan gebericez."
Duman azaldığında Minho elimi tutup beni bir yere doğru çekiştirmeye başlamıştı.
"Yeonjun bana evleninin konumunu söylemişti, eğer doğru hatırlıyorsam Yeonjunlara gideceğiz."
"Kaybolmasak iyidir..."
Hiç bilmediğim bir yere doğru ilerlemeye devam ediyorduk, umarım yolu cidden biliyordur...
---
Gece olmuştu ve biz hâlâ yürümeye devam ediyorduk, saatlerdir kan içmiyorduk.
"Minho... Çok yoruldum... Lütfen biraz dinlenelim..."
"Peki Jis, uygun bir alan bulursak dinleniriz olur mu?"
Başımla onaylamıştım, sonunda iyi bir alan bulduğumuzda kalın gövdeli ağacın dibine çöküp sırtımızı ağaca yasladık.
Minho elini belime koyup beni iyice kendine çekmişti, başımı göğsüne yaslayarak etrafı incelemeye başlamıştım.
"Bence ateş yaksak iyi olur, karanlıkta kalmak bizi zor durumda bırakabilir."
"Bencede, ayrıca ben kanımla ateşi yakabilirim ama galiba burada yağmur yağmış. Biraz zaman alabilir. Kuru odunlar toplasak yeter. Ben taş toplayayım sende odun topla, olur mu Minmin?"
"Bana uyar meleğim."
Gülümseyerek doğrulmuş Minho'ya elimi uzatarak beklemiştim.
Elimi tutarak kalktığında yanağımı öpmüş ardından ise kuru odun toplamak için uzaklaşmıştı.
Ben ise tırnaklarımda avuç içimi yaralayıp elimde mavi ateş oluşturup taş toplamaya başlamıştım.
Taşları toplarken aklıma niyeyse Minho'nun dediği o şey gelmişti.
Ölmeyeceğiz... Geri döneceğiz Jisung... Geri döndüğümüzde ise o iki ahmağın ailesinin kanı ile beyaz gülleri boyayıp sana çıkma teklifi edeceğim.
Minho benim ondan hoşlandığım gibi benden hoşlanıyor muydu yoksa sadece sakinleşmem için mi söylemişti anlayamamıştım.
Eğer beni seviyorsa cidden dediğini yapıp beyaz gülleri Yeji ve Ryujinin ailesinin kanı ile boyayıp bana çıkma teklifi edecek miydi?
Kendimi yaraladığım için daha çok acıkmıştım, açlığımı önemsememeye çalışarak taşları toplamaya devam ettim.
Bir süre sonra eski alana geri dönerek taşları daire olacak şeklinde dizmiş ve Minho'nun benim geldiğimi fark etsin diye avuç içimi daha çok yaralamıştım.
Ateş artarken bir koşma sesi duymuştum, Minho'nun endişeli bir şekilde bana doğru geldiğini anladığımda anlamsızca onu izledim.
Hızla yanıma gelmiş ve elinin yaralanmasını umursamadan ateş içinde olan elimi ellerinin arasına almıştı.
"Jisung kendini neden bu kadar çok yaraladın ki..? Kan içemeyecek durumdayız, yenilenmen zaman alıcak..."
"Seninde öyle..."
Diyerek elimi nazikçe çektim, onun yaralanmasını istemiyordum.
Yanmış elini umursamadan koltuk altındaki odunları eline almış ve dizmeye başlamıştı.
Güzelce dizdikten sonra gerilemişti, Minho fark etmeden avuç içimi tekrardan yaralayıp ateşin birisi söndürene kadar yanması için kanımı odunlara damlatmıştım.
Biraz ateşin önünde beklemiş yine o kalın gövdeli ağacın dibine çökerek dinlenmeye başlamıştık...
---
"Bunlar ölmemiş miydi..?"
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Köy 2 [Minsung]
Fanfiction{Bu kitap Gizemli Köy'ün ikinci kitabıdır okumadan önce birinci kitabı okuyun yoksa hiç birşey anlamazsınız.} Chan dilediği dileğin işe yaramadığını sanarak arkadaşları ve sevgilisi ile oradan ayrılır, ancak onlar gittikten sonra dirilen ikili nered...