Hwang Hyunjinden
"Hyunjin! Parfümünü sıktın mı!?"
Felix bana seslendiğinde hızla yanına gittim, Telefonum çaldığında ise cebimden çıkarıp baktım.
Taehyun olduğunu görünce umursamadan kapattım ve tekrar cebime koydum.
"Neden parfüm sıkayım ki? Zaten sıkmıştım?"
"Dışarı çıkacağız, parfümün kokusu biraz azalmış."
"Ama aşkım ne yapayım? Parfümüm kalıcı değil ki... Ayrıca neden biz devlet sırrıymışız gibi saklanıyoruz?"
"Hyunjin hâlâ anlamadın mı? Jisunglar gibi olursak Chan hyunga yük olmamak için tabiki."
"Onu anladım zaten ama Taehyunlara evimizin yerini bile söylemedik, o neden peki?"
"Orasını bende bilmiyorum, Chan hyung söylememizi istemedi."
Felix üzerime kendi parfümünü sıkmış ardındam komidinin üzerine bırakmıştı.
"Ah neyse, giderken Minhoların mezarlarınada bakalım. Dün patlama oldu ya bakarız bi."
"Aynen, zaten mezar yolun üzerinde, hadi gidelim!"
Felix elimi tutarak beni sürüklemeye başlamıştı, yarı yolda Changbin ile karşılaşmıştık.
"Nereye gidiyorsunuz?"
"Şehre gideceğiz hyung, izin verde gidelim."
"Peki öyleyse, hadi gidin bakalım."
Changbin'e küçük çaplı bir veda ettikten sonra hızla evden çıkmış ve mezarlığın oraya ilerlemeye başlamıştık.
"Düşünsene bi gidip bakıyoruz mezarlar boş."
"Hyunjin korkutma beni! Hem öyle birşey olmazki."
"Nerden biliyorsun? Belki olacak?"
"Ya korkutma! Olmaz öyle birşey!"
Kıkırdadım.
"Peki korkutmam seni."
"Şey ya... Bence mezara dönüşte bakalım, biraz korktumda..."
Felix'in yanağını öpmüştüm.
"Korkma aşkım şakaydı, sen ne dersen onu yaparım, biliyorsun."
"Ama olsun! Korktum bir kere, birdaha mezarlık alanlara giremem."
"Tamam tamam korkma, ayrıca biz ne için şehre gidiyorduk? Unuttum bak..."
"Seungmin YouTubeye geri dönmemizi önerdi, ne kadar uzun sürerse o kadar Jisung hakkında şeyler çıkacakmış."
"Zaten geri döndüğünüzde çıkacak, sonuçta Jisung yok. O zaman ne diyeceksiniz?"
"Bilmiyorum, Seungmin ayarlayacağını söylüyor."
"Seungmin Jisung gittiğinden beri çok şeyi üstlendi... Jeonginle sen kan içmediğinde gece size ilaç veriyordu. Bayılmanızı sağlayınca kanı içirip odadan kaçıyordu."
"Demekki bu yüzden bizde Minho'nun annesi gibi olmadık..."
"Jisung her ne kadar Minho'yla birlikte bizi geri bıraksada... Eminimki şuan bizi izliyorlardır..."
"Umarım bizi izliyorlardır... Onları çok özledim."
"Maalesef ki fotoğraflarına bakmaktan başka birşey yapamıyoruz..."
Derin bir nefes aldıktan sonra yalandan gülümsemiş ve Felix'in yanağını öpmüştüm.
"Kendini üzme meleğim, Chan hyung zaten Seungminden habersiz birşeyler yapmaya çalışıyor."
"Ya işe yaramazsa? Zaten Chan hyungun babasının yazdığı şeylerde yalan çıktı."
"Olabilir meleğim ama Chan hyungun onları kurtaracağından eminim, sen bana güven. Sadece bana değil Chan hyunga da güven."
"Neyse hadi hızlı olalım, telefoncular kapanırsa eğer goproları senin götünden çıkarırım Hyunjin."
Şakasına arkama dönmüş ve götüme bakmıştım.
"Hani? Yok?"
Koluma sert olmayacak bir şekilde vurduğunda gülmüştüm.
"Hadi Hyunjin-ah! Bu sefer cidden goproları götünden çıkarırım!"
"Tamam yah!"
Hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım, araba kullanamama sebebimiz ise Chan hyungun kurallarından biriydi.
Başka birilerine görünmek istemiyordu, bizde bu yüzden yürümek zorunda kalıyorduk.
Hızlı adımlarla ilerlerken mezarlığın yanına ulaşabilmiştik, Felix koluma sarılmış mezara bakmamaya çalışarak yürümeye devam ediyordu.
Mezarlığa hüzünlü gözlerle bakıp dahada hızlanabilirmişim gibi hızlanmıştım.
Felix ile sonunda şehire ulaşmış ardından ise herhangi bir telefoncuya gitmiştik.
Yada ben öyle sanıyordum.
Felix adam ile arkadaşmış, adama gopro sipariş ettirmiş. Şimdi ise adamın parasını ödeyip ormana doğru ilerlemeye başlamıştık.
Şuan küçük çaplı (?) bir kıskançlık krizine girdiğim için Felix'e trip atıyordum.
"Ya hadi ama Hyunjin... Sunoo benim çok önceden bir arkadaşımdı..."
"Olsun, o adamla çok samimiydin."
"Beni affetmezsen sana birdaha americano alm-"
"Ben ve seni affetmemek? Çok ayıp olur mu hiç öyle şey? Yalan, kim söyledi sana bunu? Ben sana küsmedim ki!"
"Tatlış sevgilim benim... Öpeyim mi o yumuş yumuş dudaklarından?"
"Hayır."
Aniden tırnaklarını koluma geçirip çıkarınca sanki yenilenmemiş gibi sızlanmaya başlamıştım.
"Çok acıyor! Kolumu hissetmiyorum! Seni Changbin hyunga söyleyeceğim..."
"Abartma, hadi hızlı ol mezarlığa gitmemiz gerek."
Dudaklarımı büzüp başımla onaylamış ardından ise mezarlığa ilerlemeye başlamıştık.
Mezarlığa ulaştığımızda hâlâ tozlar azda olsa uçuşuyordu.
Felix'in elini sıkıca tutarak boşta kalan elimle demir kapıyı itip içeri girmiştim.
Gördüğüm şey ile duraksamıştım. Minho'nun mezarına diktiğimiz çiçekler erimiş, Jisung'un mezarına diktiğimiz çiçekler alev almıştı.
"Ne olmuş burada..?"
Felix'in elini bırakarak yavaş adımlarla mezarlığın yanına doğru yaklaştım.
İki mezarda içe doğru çökmüştü, korkarak baktığımda ise mezarların boş olduğunu gördüm.
"Felix! Chan hyungu ara çabuk! Mezarlar boş!"
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Köy 2 [Minsung]
Fanfiction{Bu kitap Gizemli Köy'ün ikinci kitabıdır okumadan önce birinci kitabı okuyun yoksa hiç birşey anlamazsınız.} Chan dilediği dileğin işe yaramadığını sanarak arkadaşları ve sevgilisi ile oradan ayrılır, ancak onlar gittikten sonra dirilen ikili nered...