Christopher Bang Chandan...
Dakikalarca Seungminle ilerliyorduk, herhangi bir koku veya bir iz bulamamıştık.
Seungmin ile aram bozuktu bu yüzden onun gönlünü almaya çalışacaktım.
"Sence bir ipucu bulur muyuz?"
Cevap vermeden yürümeye devam etmişti, oflayarak ona döndüm.
"Hadi ama... Özür dilemiştim..."
"Demekki işe yaramamış Christopher."
"Bak birdaha yapmam cidden, yeter ki affet."
"Sana nasıl inanayım? Mezarda 'son kez' demiştin ama gizli gizli tekrar devam ettin."
"Cidden özür dilerim birdaha yapmam, hem arkadaşını kurtarmaya çalışıyorum. Neden kızıyorsun ki..?"
"Arkadaşımı değil, kardeşini kurtarmaya çalışıyorsun Chan."
"İkisinide kurtarmaya çalışıyorum Seungmin, neden anlamıyorsun?"
"Anlıyorum ama kendini bu kadar da yormanı anlamıyorum, kendini yorma diye bende sana yardımcı olmaya çalışıyorum ama sen yardım etmemi istemiyorsun."
"Peki özür dilerim birdaha yapmayacağım, affettin mi?"
Derin bir iç çekip gülümsedi.
"Peki deli çocuk, affettim."
Gülümseyerek ona sarılıcam derken Changbin'in araması ile göz devirip telefonu açtım.
"Ne var?"
"Hyung nasıl anlatsam bilmiyorum ama acilen attığım konuma gelin."
Telefonu yüzüme kapattığında anlamsızca ekrana bakıyordum, daha sonra ekranı kapattım ve merakla bana bakan sevgilime döndüm.
"Ne olmuş?"
"Bilmiyorum ki? 'Acilen attığım konuma gelin' dedi. Başka birşey demedi."
Bildirim sesi geldiğinde hızla telefonumun ekranını açıp Changbin'in attığı konuma girdim.
"Yakınlarmış bize."
Diyerek hızlı adımlarla konumu takip etmeye başladım.
Seungmin ise arkamdan geliyordu, daha çok gelmeye çalışıyordu çünkü ben çok hızlıydım.
"Ya Chan! Beni bekle!"
Seungmin bana yetişebilsin diye biraz beklemiştim yetiştiğinde ise elini tutup ilerlemeye devam ettim.
Konuma ulaştığımızda şaşkınlıkla etrafa bakıyordum, her yer mavi alevlerle kaplıydı ve yer çökmüştü.
Ayakkabımda hissettiğim o iğrenç vıcık vıcık olan sıvı şey ile yüzümü ekşiltip Changbin'e döndüm.
"Bana şaka mı yapıyorsunuz? Şakaysa komik değil tamam mı?"
"Chan hyung ne şakası!? İkisininde güçleri kullanılmış! Ayrıca o polisin ve Minho'nun kan kokusunu alıyordum ama toprak kokusu yüzünden kokuları daha az geliyor."
"Sabahtan beri aldığım koku Kai'nin kokusu muydu?"
"Evet Seungmin hyung."
"Bebek ekmek sen gelsene bi benle."
Seungmin ve Jeongin biraz uzaklaştığında etrafa bakınmaya başladım.
"Bence iki gün sonra değil şimdi gidelim."
"Kimlere hyung?"
"Ulan salak! Biz iki gün sonra kime gidicez?"
"Evde durmiyacak mıydık ya?"
Changbin'e side eye attıktan sonra oflamıştım.
"Yeonjunları ziyarete gidicez."
"Ulan, ulan Hyunjin! Bana yalan söylemiş. Buraya doğru gelirken bana 'iki gün sonra evdeyiz.' demişti. Şuan Felix'in göt gitmeseydi gösterirdim ona!"
Gülmemek için zor durmuştum.
"Felix'in götü ne alaka sevgilim?"
Jeongin ve Seungmin geri geldiklerinde konuşmayı bırakıp onlara döndük.
"Boşverin, neyse şu ateşi söndürelim yoksa yetkililer Jisung'u araştırmaya çalışırlar."
"Aha şimdi çarkına sıçtım Hyunjin! Sevişemeyeceksin Felixle!"
Changbin sırıtarak konuştuğunda Jeongin başına vurmuş ve sinirle ona bakmıştı.
"Neyse şu ikisini arayında yardıma gelsinler."
---
"HAY JİSUNG'UN GÜCÜNÜ SİKEYİM!"
Hyunjin oflarken elindeki 1 kilometrelik -şakam yok cidden 1 kilometre uzunluğunda- hortumla yanan ağacı söndürmeye çalışıyordu.
"Bizim evde niye uzaksa zaten! Kim götürecek bu hortumu?"
Hyunjin isyanlarına devam ederken göz devirmiştim.
"Biriniz eve gidip suyu kapattıktan sonra hortumu çeşmeden çıkarsın, ondan sonra çekip toparlasın."
"Getiren kimse o toplasın Chan, ben gitmem eve."
"Yanlız Seungmin hyung o öyle değildi... Ben getirdiysem o götürsün anlamında olmalıydı..."
"Olsun banane kanlı ekmek."
"Taş, kağıt, makas?"
"Kabul Chan hyung."
İki kişi gidecekti, bu yüzden iki gruba ayrılıp taş kağıt makas oynadık.
Ben, Changbin ve Hyunjin oynadık ve Changbin kaybetti. Diğer gruptan ise Felix kaybedince 'ben tek giderim, zaten Hyunjinle Felix getirmişti.' diyerek uzaklaştı.
Hyunjin'in yere bıraktığı hortumu alarak son kalan ağacı söndürmek için baş parmağımla hortumun ucuna baskı yapmış ve kısa sürede ağacı söndürmüştüm.
Hyunjin ağzı açık bana bakarken Felix elini çenesine koyup hyunjin'in ağzını kapatmıştı.
"Neyse hadi gidelim."
Seungmin ile kol kola girmiştik, Hyunjin zaten Felix'i kucağına almıştı.
Jeongin ise onlara tik tik bakarak yanımıza gelmiş ve Seungmin'in koluna girmişti.
---
"Kim zile basacak?"
Hyunjin'in mükemmel (?) sorusu ile Jeongin göz devirmişti.
"Kasmayın o kadar, ben basarım."
Diyerek zile basmıştı, kısa bir süre içinde kapı açıldığında hepimiz şaşkınlıkla kapıya bakıyorduk.
Hyunjin bile o şaşkınlıkla Felix'i kucağından düşürmüştü.
"ANANI SİKEYİM SENİN!"
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Köy 2 [Minsung]
Fanfiction{Bu kitap Gizemli Köy'ün ikinci kitabıdır okumadan önce birinci kitabı okuyun yoksa hiç birşey anlamazsınız.} Chan dilediği dileğin işe yaramadığını sanarak arkadaşları ve sevgilisi ile oradan ayrılır, ancak onlar gittikten sonra dirilen ikili nered...