Söylediğim yerler sallamasyondur Ankara'da yaşayanlar lütfen orada yaşadığımı sanmasınlar.
Ayrıca Türkçe konuşmalar italic yani böyle kürtçe olanlar şuanki kalın yazı tipiyle olacak.
Neden düğün sahnesi yazdığımı diğer bölümde anlayacaksınız :D
---
1 Hafta Sonra
"Off... Çok endişeleniyorum ve heyecanlıyım!"
"Acaba neden? Salak salak heyecanlanıyorsun ve bu seni endişelendiriyor."
Üç gün önce Ankaraya geldik ve bizimkileri kuzenim Yunho ile tanıştırdım, kuzenimde onlarla tanıştığı için mutluydu.
"Çocuklar! Üzerinizi giyindiniz mi!?"
"Hepimiz hazırız noona ama erkenden çıkalım, çünkü kameralar peşimizi bırakmayacak gibi görünüyor."
Seungmin konuştuğunda teyzem onaylamış ve bir kaç eşyayı alarak merdivenlerden inmeye başlamıştı.
Chan hyung teyzemin elindeki bir kaç poşeti alarak inmeye başladığında gülümseyerek arkalarından ilerledim.
Kuzenimde hemen yanımdaydı, o sırada ise Changbin kapıyı kilitliyordu.
Yunho ceplerini karıştırırken parasını unuttuğunu fark ettim.
Cebimdeki parayı çıkardım ve ona 500 bin won uzattım. Yani bu 11.837 tl ediyordu.
"Giderken parayı türk parasına çevirelim."
Kuzenim başıyla onaylayıp eğilerek teşekkür etmişti, sorun olmayacağını söylesemde hâlâ teşekkür ediyordu.
"Hyung bir kaç kamera kapının önünde bekliyor!"
Felix seslendiğinde demirlere tutunup aşşağıya baktım ve seslendim.
"Ciddiyetinizi koruyun! Bir açıklık vermeyin!"
Onaylar bir kaç mırıltı çıkardıktan sonra gitmişti, Changbin ve Jeongin geldiğinde merdivenlerden inmeye başladık.
Kapının önüne geldiğimde ciddiyetimi korudum, illahaki iki üç tane kamera peşimize takılacaktı.
Gelin arabası ve bizim akrabalarımızın arabaları vardı.
Chan hyung teyzemin kendi arabasına eşyaları koyduktan sonra bizi çeken kameraları umursamadan yanımıza geldi.
"İki kişi gelin arabasına binsin, arabayı o kişilerden biri sürsün."
"Bence Minho ve Jisung binsin, sonuçta ikiside yakınlar hem damat ve Jisung kuzen. Biliyorsunuz."
Başımızla onaylayarak arabaya gittik, Yunho ona verdiğim parayı kardeşi Jongho'ya verip türk parasına çevirmeye göndermişti.
Bizde o sırada bir kaç ayarlama yapıyorduk, kuzenim olduğunu bildiğim ama adını unuttuğum çocuk elimize kocaman bir Güney Kore bayrağı vermişti.
"Hyunglar, arabanızdaki herhangi bir kişi bayrakları tutsun. Kendimizi belli etmemiz gerekiyor."
Hepimiz onayladık, sonunda Jongho geldiğinde bize sorulan soruları umursamadan arabalara bindik.
Ben sürücü koltuğuna binmiş Minho ise yanıma binmişti, gariban Yunho da arkamıza binmişti.
Minho bayrağı tutarak camdan çıkarmış sallıyordu, arkamızdan davul sesleri duyunca gelin tarafının adetlerinden birinin olduğunu düşündüm.
Ama arkama döndüğümde Jeongin arabanın üst camını açmış ve arkadaki davulculardan aldığı davullardan birini çalıyordu.
Deneyimli olmasa bile iyiydi, kıkırdayarak arabayı sürmeye başladım, arkadan ise korna sesleri geliyordu.
"Minho hyung dörtlüleri açar mısın? Düğün olduğu belli olsun."
Dikkatim dağılmasın diye Minhoya söylemişti, Minho dörtlülerin tuşuna basıp açtı.
"Bu arada sormayı unuttum, bunlar kürt mü türk mü?"
"Kürtler kuzen."
"Kürtler kalabalık oluyor diye biliyorum, ben gelmem eve."
"Zaten kalabalıklar, istemede yürüyecek yer yoktu."
"Ben hiç gelmiyeyim o zaman, sen git ananla Jongho'yla hallet."
"Ulan... neyse tamam."
Sonunda ulaşmıştık, arabayı park edip inmelerini bekledim.
Çünkü benim tarafım yol tarafıydı, onlar inince bende indim.
Kuzenim annesinin yanına gitmiş baba tarafı olan akrabalarıyla birlikte eve girmişti, bizde bahçede oturan erkekleri selamlamıştık.
Onları beklerken sohbet edip gülüşüyorduk, davulcular ayağa kalkıp davul çalmaya başladıklarında geldiklerini anlamıştım.
Minho yanında beklettiği bayrağı eline alarak sallamaya başlamıştı.
Yunho ve gelin çıkınca alkışlamıştık, arabaya doğru ilerlerken Minho'yu dürtmüştüm.
İkimizde hızlı adımlarla arabaya ilerlerken Minho'nun elinde bayrak olmadığını fark ettim.
"Bayrağı ne yaptın?"
"Jeongin'e verdim, davul çalmak yerine bayrak sallasın kanlı ekmeğimiz."
Kıkırdayarak kilidi açıp direkt sürücü koltuğuna bindim, Yunho arkaya bindikten sonra Minho geline yardım edip kendisi binmişti.
"Kuzen kornaya bassana."
"Niyeki? Biraz saçma geldi bana."
Korece konuştuğumuz için gelin anlamaz bir şekilde bize bakıyordu.
"Hani biz kız aldık ya, o yüzden mutluyuz ya, o yüzden bu bir adet ya."
"Öf tamam be."
Diyerek kornaya bastım, Minho tekrar dörtlüleri açmıştı.
Arkamızdan bir kaç araba geliyordu, Yunho ise bize yolu tarif ediyordu.
"Yenge senin ismin ne?"
"Adım Selen."
Minho anlamsızca bana bakarken Yunho onun için dediklerimizi çevirmişti.
"Biraz daha gidince sola döneceğiz."
"Sen niye türkçe konuştun amın oğlu?"
"Alışmışım, kes."
Dediği şey ile kıkırdadım, telefonum çaldığında hafif yükseldim. Minho hemen anlamış ve telefonumu çıkarıp açarak hoparlörü açmıştı.
Arayan kişi Jeongindi...
"Jisung hyung! Biz yolu kaybetti- Lan Hyunjin oynaşmasana!"
Jeongin'in sözünü kesen Felix ile gülmüştüm.
"Neyse, telefonu Chan hyunga ver."
"Al Chan hyung."
Bir kaç cızırtıdan sonra Chan hyung konuşmaya başladı.
"Jisung şuan hemen sağımızda işkembeci var, nereye gidicez?"
Geldiğimizde direkt inerek Yunho'nun kapısını açıp konuştum.
"Düz ilerleyin."
Chan hyung onaylamıştı, bir süre sonra ses geldi.
"Bir ışığı geçtik, yine düz mü gideyim?"
"Hayır, sonraki ışıkta sola dön zaten direkt kocaman 'Şahanem düğün salonları' yazan bir yer var."
"Tamam gördüm, kapatıyorum."
Telefonu kapattığında telefonumu cebime koydum, Yunho ve Selen çoktan gitmişti.
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Köy 2 [Minsung]
Fanfiction{Bu kitap Gizemli Köy'ün ikinci kitabıdır okumadan önce birinci kitabı okuyun yoksa hiç birşey anlamazsınız.} Chan dilediği dileğin işe yaramadığını sanarak arkadaşları ve sevgilisi ile oradan ayrılır, ancak onlar gittikten sonra dirilen ikili nered...