04

18 6 0
                                    

Han Jisungdan...

"Beomgyu! Gelsene bi!"

Beomgyu'ya seslendikten sonra elimdeki kavanozu masaya bırakmıştım. Beomgyu hızlı adımlarla yanıma gelmişti.

"Ne oldu fantezilerine taptığım adam?"

"Şimdi sana hiç uygulamadığım bi fantezi uygularım görürsün!"

"Yani fantezin mi var?"

"Taehyun! Alın şunu başımdan!"

"Sen çağırdın ya!"

"Olsun, şimdide geri gidebilirsin. Şaka şaka, şey diyecektim sende çakı var mı?"

"Hortlayıp başıma bela oldun Jis! Neys hadi al vardı bende."

Beomgyu'nun elinden çakıyı alarak cebime koydum.

"Babana hortlarsam görürsün Beomgyu."

"Rahmetli adamdan ne istiyon aq?"

Tam Beomgyu'ya vuracaktım ki kaçmıştı.

"Gel lan buraya! Ateşimde yakacağım seni!"

Beomgyu'yu kovalamaya başlamıştım, şanslıydı ki sürekli tutacağım sürede kaçıyordu.

"Abi özür, valla şakaydı!"

Mutfağa bir anda Minho'nun girmesi ile ona dönmüştük.

"Kavga etmeyi bırakır mısınız acaba?"

"Çok şükür gelebildin enişte, yoksa ben bunun elinde ölürdüm!"

"Dışarıda şiddetli bir yağmur başladı, Kai ortalıklarda yok."

"Nasıl yok ya?"

"Bilmiyoruz Beomgyu, az önce buradaydı ama şimdi yok."

"Hadi gidiyoruz! Çabuk olun!"

Yeonjun seslendiğinde hızla mutfaktan çıkmıştık, ayakkabılarımızı giyip hızla dışarı çıktık.

"Nereye gitmiş olabilir ki?"

"Çok uzaklaşmış olamaz. Dağılalım!"

Minho'yu onaylayarak ikili bir şekilde bölünmüştük. Beomgyu Taehyun ile ben Minho'yla, Soobin ise Yeonjun ileydi.

Soobinler sağ tarafa, Minho'yla ben orta taraftan, Taehyunlar ise sol tarafa gitmişlerdi.

"Neden Kai bir anda kayboldu ki..? Ah... Toprak kokusunun yoğunluğu yüzünden kokusunu alamıyorum..."

"Merak etme Jis, onu elbet bulacağız. Hem yağmur azda olsa yavaşladı."

"Kendinde diyorsun, azda olsa diye."

Minho derin bir iç çekerek ilerlemeye devam etmişti, bende onu takip ediyordum.

"Çok hafif kurt kokusu alıyorum, onların soyu tükenmemiş miydi?"

Minho'nun sorduğu soru ile odaklanarak havayı koklamaya başladım, cidden bir kurt kokusu vardı.

"Hiç birinin cesedini bırakmamıştık diye hatırlıyorum?"

"Bende öyle..."

Öylece ilerlemeye devam ederken kurt kokusunun yoğunlaştığını fark etmiştim.

Biraz daha ilerledikten sonra tanıdık gelen bir bedenin et yediğini görmüştüm.

"Bu Kai değil mi..?"

Korkuyla Minho'ya dönmüştüm.

"Maalesef Han... O Kai..."

"Ama onu öldüremeyiz ki..!"

"Yapmak zorundayız, yoksa ölen kişi biz olacağız."

Dediği şey ile nefesimi tutmuştum, Kai'yi öldürmek istemiyordum.

Kai arkadasına dönmüş ve tepkisizce bize bakmaya başlamıştı, ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra ise sırıtıp ayağa kalkmıştı.

"Woah... Kanınızın kokusu ne kadarda güzel kokuyor... Kanınızın kokusuda etinizinki kadar güzeldir ha..?"

Dalga geçerek konuştuğunda yüzümü ekşiltmiştim.

"Seni kim böyle hâle getirdi Kai? Bize söyleyebilirsin."

"Neden söyleyeyim ki? En azından sizin gibilerin nasıl bir canavar olduğunu bana gösterdi."

Kuyruğunu sallayarak bana doğru ilerlemişti, dibime girip eliyle çenemi tutarak hafif kaldırdı.

"Kanının kokusu sarhoş edici Han... Seni öldürmemek için zor duruyorum."

"Öldürsene ha!?"

Minho koşarak yanımıza geldiğinde Kai onu boğazından yakalayıp ağaca doğru fırlatmıştı.

"Minho!"

Tam Minho'nun yanına gidecektim ki Kai bileğimden tutmuştu, kendinde olmasada böyle birşey yapması ondan nefret etmemi sağlıyordu.

"Bırak!"

"Bu kadar haşin olma güzellik, sadece bir parça etini yiyeceğim. Sonuçta yenilenebiliyorsun."

Tam boşta olan elimle tırnaklarımı onun koluna saplayacaktım ki bileğimden yakalayıp hafif sıkmaya başlamıştı.

Sıkışı dahada güçlenirken inlemiş ve ondan kurtulmaya çalışmıştım.

Minho'ya döndüğümde ise eski yerinde olmadığını fark ettim, başka bir yerde yerde yatıyordu.

Yağmur durmuştu, Minho'nun kan kokusu yoğunlaşmıştı.

Korkarak ona bakarken bir anda bileğimden gelen ses ile çığlık atmıştım.

Niyeyse etrafımızda kandan bir daire vardı, bileğim zar zor yavaş yavaş yenilenirken aniden etrafımızdaki kandan oluşan dairenin erimesiyle toprağın çökmesi bir olmuştu.

Hızla kendimi Kaiden kurtararak yukarı tırmanmış ve Minho'nun yanına gitmiştim.

"Minho! İyi misin!?"

Hızla yanına çökerek yüzünü ellerimin arasına almıştım, gözü hafif açıktı.

Omzumda hissettiğim el ile cebimdeki çakıyı çıkarıp koluma sapladım.

"İntihar etmeyemi çalışıyorsun? Çok acınası..."

"Kim acınasıymış göreceğiz..."

Çakıyı yavaşca bileğime doğru götürürken dudağımı dişliyordum, bir anda kol kısmım alev almaya başlayınca çakıyı bırakıp hızla elimi Kai'nin kalbine yasladım.

Kai alev almaya başladığında geri çekilmiştim, o sırada Yeonjun ve Soobin gelmişti.

"Jisung! Ne oluyor!?"

Soobin hemen yanıma gelmiş ve korkuyla Kai'ye bakmıştı.

Yeonjun tam koluma bakmak için tutacaktı ki geriledim.

"Dokunma! Kai gibi mi olmak istiyorsun!?"

"Tamam tamam... Dokunmayacağım..."

Gerilediğinde Soobin cebindeki tüpü çıkarıp bana uzatmıştı, içinde kan vardı ve buna en çok benim değil Minho'nun ihtiyacı olduğunu biliyordum.

Alev içinde olan koluma dikkat ederek Soobin'in elinden tüpü alıp Minho'nun yanına gittim, yavaşca başını kucağıma çekerek tüpü açıp Minho'ya kanı içirmeye başladım.

"Koluma dikkat et... Seninde yanmanı istemem..."

Devam edecek...

Gizemli Köy 2 [Minsung]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin