"Her şeyi tek başına halletmiş olma güçlülüğü, insanı bazen bir bankta hüngür hüngür ağlatıyor. Ardından, bir kedinin başını okşarken bile mahzun bakıyorsun etrafa. Çok güçlü olmak da yenilmektir bazen. İnsan bazen, en dik yokuşları aşıp bir düzlükte yere yıkılabilir."
━━━━━━━༺༻━━━━━━━
Bir insan kaç kez düşer, kaç kez yeniden ayağa kalkardı?
Jimin, tüm düşüşleri ezberlediğini sanıyordu ama kendi kanından olan insanlar onun ezberlerini bozmuştu.
Yorgundu. Yılların yorgunluğu bir olmuş üzerine çökmüştü sanki. Ayağa kalkması, savaşmaya devam etmesi gerekiyordu ama bunu yapacak gücü kendinde bulamıyordu. Belki birazcık ağlasa, kenara çekilip bir şeylerin kendiliğinden yoluna girmesini beklese daha iyi hissederdi. Oysa şu anda ne ağlamak istiyordu ne de kenara çekilip izlemek.
Yine de, tüm bu isteksizliğine rağmen yaşlar gözlerinden izinsiz bir şekilde dökülüyor, gözleri dalıp dalıp gidiyordu. Neden bunları yaşamak zorunda olduğunu merak etti. Eğer dedesi, annesine düzgün davransaydı ya da büyükannesi, annesini korusaydı her şey nasıl olurdu?
Jimin şu anda olduğu kadar kırgın hisseder miydi ya da kendini kaybeder miydi böyle? Muhtemelen kaybetmezdi ve bunu bilmek Jimin'i daha çok üzüyordu. Keşke annesi de mutlu olabilseydi. Düşlediği gibi bir hayat yaşamak isterdi ama o zaman şu anda olduğu kişi olur muydu? Jimin yine pek çok şeyi aynı anda düşünüyordu.
Kafası darmadumandı. Bildiğini sandığı ne varsa aksini söylemişlerdi. Babası vardı, yıllarca ölü bildiği. Yokluğunu hissedip özleminden geceleri uyuyamadığı bir babası vardı ve bir de kardeşi, başka bir anneden.
Ne hissedeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Ağlamalı mıydı? Öfkelenip ortalığı mı yıkmalıydı? Yoksa gidip hesap mı sormalıydı? Belki de hepsini birden yapması gerekiyordu ama Jimin sadece sessiz bir şekilde yürüyor, öylece ileriye bakıyordu. Yanakları az önceki göz yaşlarının hediyesiymiş gibi ıslaktı. Yüzü o kadar ifadesizdi ki, onu görenler gencin haline acıyor, kimisi de çekinip uzaklaşıyordu.
"Anneni terk mi ettin?" Diye sormuştu, yıllar önce onları terk eden babası. O an ters bir cevap vermişti ama asıl cevabı kendisi de biliyordu. Terk etmişti. Annesini o evde, anılarıyla birlikte yapayalnız bırakmıştı. Babamdan ne farkım kaldı? Diye sordu kendine. Evet, isteyerek gitmemişti ama kaçmış sayılmaz mıydı? Babasına kızdığı şeyde tam olarak bu değil miydi zaten? Korkup kaçması, onları tek başlarına bırakması...
Ellerini cebine koyup esen rüzgara karşı yürüyorken duyumsadığı deniz kokusuyla deniz kenarına doğru yürümüş, banklardan birine oturmuştu. Başı dönüyordu. Birden fazla duyguyu aynı anda yaşamak bünyesine fazla gelmişti. Elleri titiriyordu ve bunu yeni bir şey değildi. 18 yıllık hayatının hatırladığı büyük bir kısmında elleri hep titrerdi ama bu seferki başka gibiydi. Elleriyle birlikte tüm vücudu, kalbi titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Young Lovers, Jikook
FanfictionVe ben şimdi bir şeyler için mücadele etmeye devam ediyorsam bu, bana yol gösteren senin sayende. -SemeJim -UkeKook -Lise kurgusu -Yarı texting+Düz yazı 20|11|23 Semejimin etiketinde birinci. 18|04|24 Semejimin etiketinde birinci.