Bölüm 4

439 103 90
                                    

"Bu sene parti için annemin özel tasarımını giyeceğim."

Ellie gösterdiği mavi, askılı, sade ve oldukça şık bir elbiseyi bana gösterdi.

"Annenin tasarımı mı?"

Ellie kafasını evet anlamında salladı.

"Geçen sene tiyatro kulübü için tüm tasarımları o yapmıştı"

Diyerek devam etti Aaron.

"Annem bu işleri sever."

Dedi omuz silkerek.

Bu cuma her dönem yapılan yeni döneme merhaba partisi vardı.

Ne giyeceğim konusu hâlâ soru işaretiydi...

"Selen."

Ellie bir şeyi hatırlamış gibi çantasından bir şey aramaya başladı ve bulduğu kartı bana verdi.

"Evde yedek buldum. Fotoğraf makinen için."

Hatırlattığı şeyle kafamı salladım ve minnetle ona baktım.

"Çok teşekkür ederim. Gerçekten buna hafıza kartı bulmak çok zordu."

Ember fotoğraf kulübüne girdiğimi öğrenince eskidende kendisinin aynı kulüpte olduğunu ve kamerasını bana verebileceğini söylemişti.

Fakat tek sorun hafıza kartı sıkıntısı vardı...

Ellie'de eskiden beri fotoğraf çekmek ile ilgilendiği için kendisinde çıkmasına şaşırmadım.

"Rica ederim, ne demek."

"Selam gençler, tahmin edin kim bir kafede limonata işine girdi."

Harvey oturduğumuz banka geldi ve karşıma oturdu.

"Bir dakika bu replik sana ait değil. Austin ve Ally - Trish repliği bu."

Söylediğim cümle ile bana döndü.

"Sen iyice Disney kızıymışsın."

"Bir zamanlar öyleydim. Şu an kendisi ile aram iyi değil. Boykot ediyorum."

Atamın filmine yaptıklarını unutmamıştım.

"Piyasayı açıyorum kaç gün çalışmaya dayanabilir?"

Ellie'nin sözünü Carson tamamladı.

"Gün demeyelim kaç saat diyelim."

Carson'un dediğine herkes gülerken Harvey kaşlarını çatmıştı.

"Ha ha ha. Çok komiksin sen."

"Öyleyim."

Dedi Carson dikleşerek.

Onlar şakalaşırken kafamı kaldırıp okulun çevresine baktım. Okulda üçüncü günümdü ve şimdiden buraya çok alışmıştım.

İlerde olan büyük sahada Yakup'un koştuğunu gördüm.

Bununda her dakikası burada geçiyordu.

Derslere giriyor muydu acaba?

Tek başınaydı... Genelde koşarken tek olurdu.

Su şişesinden su içmek için eline aldığında boş olduğunu fark edip şişeyi çöpe doğru fırlattı.

Kaç saattir koşuyordu. Susamış olmalıydı...

Masada duran suyumu elime aldım.

"Ben geliyorum. Bekleyin beni."

"Nereye?"

Ellie'nin sorusuna gittiğim yol cevap vermişti.

Carson'un bizim eve geldikten sonraki gün Jacob ile aynı evde kaldığımı onlarda öğrenmişti.

İlk şaşkınlıktan cevap veremeseler de konu uzamamıştı. Tek sıkıntı artık Yakup hakkında daha az konuşuyorlardı. Özellikle yanımda...

Sahaya girmem ile Yakup beni fark edip kulaklığını çıkardı.

Elimdeki suyu ona uzattım.

"Al iç."

Mavi gözleri kısıldı.

"Niye?"

Dediğine kaşlarımı çattım.

"Kaç saattir koşuyorsun. Suyunda bitmiş. Al işte."

Dediğime güldü.

"Kaç saattir koşuyormuşum?"

"Bu mu konu?"

Bana doğru adım atarak aramızdaki farkı kapattı.

"Kaç saattir izliyorsun?"

Dediğine iyice kaşlarım çatıldı.

"Mal mal konuşma Yakup."

Mal kelimesinin İngilizcesini bilmediğim için ağzımdan Türkçe olarak çıkmıştı.

Aniden Türkçe konuşmama kaşlarını çattı.

Tekrar konuşma gereği duydum.

"İyilik yapan da hata. Susamışsındır diye düşünmüştüm."

Hızlıca geri dönüyordum ki "Selen" demesiyle tekrar ona döndüm.

"Teşekkür ederim su için."

Tabii susadın, baktım gidiyorum. Teşekkür et. Yer mi Anadolu çocuğu bunu?

Elimdeki suyu ona uzattım.

"Kolay gelsin."

"Başka suyun var mı?"

"Var."

Kafasını olumlu anlamda sallayıp ona uzattığım suyu alıp içti.

"Bugün çıkışta antrenmanım yok. Arabanın önünde beklerim seni."

Dediğine güldüm.

"Bekle diyip seni bir saat bekletebilirim ama ben böyle yapmayacağım. Çıkışta işim var. Sanmıyorum."

"Selen ders başladı gel artık."

Ellie'nin sesiyle ona döndüm.

"Tamam geliyorum."

Oraya doğru ilerlerken Yakup'a döndüm.

"İyi çalış maça. Fotoğraf çekmek için orada olacağım."

Dediğime gülüp kafa salladı.

Yılın ilk maçı partiden sonraydı o yüzden Yakup heyecanlıydı.

Sakinliğini göstermeye çalışsada onun heyecanını fark edebiliyordum.

Ellie'nin yanına varmamla Ellie koluma girdi.

"Sadece aynı evde yaşayan iki yabancı mısınız?"

Diyerek soru yöneltti.

Dediğine omuz silktim.

"Aynı evdeyiz. Aynı sofraya oturuyoruz. Yabancı istesekte olamayız."

Dediğime olumlu anlamda kafa salladı.

"Kızlar. Çıkışta limonata içmeye gidelim."

Arkamızdan Harvey'in bağırması ile ikimizde güldük.

Buraya bu kadar çabuk alışacağım hiç aklımdan geçmezdi...

Touchdown|Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin