24- Yangın

648 53 16
                                    

Üçe kadar sayıyorum ve bir sürü satır içi yorum atıyorsunuz

Birkiüç

Yatağın içinde diğer yöne döndüğümde yanım boştu. Kaşlarım çatık açtım gözlerimi. Gözlerim Ali'yi aradı ama bulamadım. Yavaşça kalktım yerimden. Onu ararken odadan çıkmış, salona bakmıştım.

İlk gördüğüm çıplak omuzlarıydı. Beni görmemeyecek koltuğa oturmuştu. Yaklaştıkça elindeki şırıngayı gördüm. "Ali!" diyip yanına koşana kadar tüm kanına katıp şırıngayı çekmişti bile. "Ne yapıyorsun ya? Gerek olmadığını söyledim. Seni her halinle seviyorum dedim. Ne diye hâlâ kullanıyorsun?"

Süleyman ölüm kalım meselesi demişti ama belki de yalandı. Yoksa Ali bunu öncesinde düşünmüş olmalıydı.

"Mahfer'im? Ben mi uyandırdım?" derken sesi çatallıydı. Belli ki o da yeni uyanmıştı.

"Yok kendim uyandım da, kullanmada mıydın acaba? Süleyman cüzzam ölümcül dedi, zararsızlaştıran ilaçlarmış ama inanmam hataydı değil mi? Gerek yok yani şu ilaca. İçinde de ne olduğu belirsiz zaten. Saçma sapan bi' şey-"

"Nefes al." Dişlerini göstererek beni böldüğünde kaşlarım çatıldı ama sinirlenemedim de. "Ne dedi tam olarak bilmiyorum ama hemen hemen doğrudur."

Değildi. Kabul etmiyorum. "Gerek yoktu ilaçlara falan."

"Ben denemek istiyorum Mahfer. Ne kadar sürerse sürsün, deneyelim."

Cevap vermeme izin vermeden uzanıp yanağımı öptü. Gözlerimi kaçırmak, elini tutmak dışında bir şey yapamamıştım ki kapı alacaklı gibi çaldı. "İmdat! Lan imdat! Açın kapıyı!"

Ali önce maskesine sonra masadaki silahına uzanıp kapıya giderken gördüğümü sorguladım. Yanında silah mı taşıyordu?

O sesi tanımasada ben tanımıştım. Zarar vermesin diye kapıyı açacağı sırada kolunu tuttum. Ben açtım onun yerine. Küçük aralıktan önce sesin sahibi Akif değil Tuğrul girmişti. Ardından Akif girip kapıyı sertçe kapatmıştı. "Mahfer'im, senin şu kızıl kafa hasta olabilir mi?"

"Mahfer'im?" diye tekrar etti Akif'i Ali. İki erkeğinde gözü benimkinin elindeki silahı gördüğünde gerilediler.

"Hassiktir." Tuğrul'un ettiği küfür kimsenin umrunda değildi. Ali yine bozuk plak gibi bir yere takılmıştı.

"Benim Mahfer'im olduğunu söyleyecek misin Mahfer?"

Art arda kapıya vurulduğunda kaşlarım çatıldı. Biri Farsça küfürler sıralıyordu. Biri, biri. Kızıl biri.

Yanında da Batı vardı büyük ihtimalle. Farsçayı bırakmış, derdini Türkçe anlatmaya çalışıyordu. "Valla yenisini alacağım Sahra, gözünü seveyim sakinleş."

Sahra gibi düz mimik birini nasıl bu kadar bağır çağır hâle getirecek kadar sinir etmiş olabilirlerdi ki? Mümkün değildi.

"Tuğrul telefonunu kırdı."

Gözlerim irice açıldı. İşte bu delirmesinin sebebi olabilirdi.

"Ne kadar bir telefon? Alacağım diyorum, daha ne diyeyim? Bilerek mi yaptım?"

"Sahra sizi sikecek." dedi yanımdaki Ali. Beline silahını takarken kapıyı açtı bile. Dünyanın en sakin adamı olduğunu düşündüğüm Tuğrul hâlâ sakindi. Akif korkmuş olacak ki benim arkama saklanmıştı.

İlk gördüğüm ayakları yerden yüksekte, saçı başı birbirine girmiş Sahra'ydı. Dediği Farsça kelimelerin dua değil küfür olduğu çok netti.

Kod Adı: LEHEPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin