3- Video

2.8K 261 86
                                    

Aradan 2 hafta geçmiş, karnımdaki iki buçuk aylık olmuştu. Ne mide bulantısı vardı ne şişlik ama kendimi daha kabullenmiş hissediyordum.

Vardı.

Bende, benden ayrı bir can daha vardı. Her ne kadar sürekli elim karnımda gezmek, renk renk kıyafet bakmak istesem de pek mümkün değildi. Cumartesi günleri çalışmamam gerekiyordu. Ancak yine 11'e kadar şirketteydim.

Tasarımları bilgisayarda yapmak kağıtta yapmaktan çok daha yorucu ve zahmetliydi. Pratik falan olamazdı. Gözlerimi sökmek istiyordum. Üstelik her ne kadar yorulsam da iş yapmış gibi değildim. Çizim dediğin kağıttan olacaktı işte.

Sonuna kadar geleneksel çizimi savunacağım!

Ya da bırakın ben hiç bir şeyi savunmayayım. Kendimi bile savunmuyorum çünkü.

İş "arkadaşım" yanıma gelip canım kelimesini kullandığında anlamalıyım bir halt isteyeceğini. Anlayamadım. Nişanlısının acil çağırması sebebiyle işlerini bana yığıp gitmişti.

Keriz diye bir sözcük olmasaydı şayet, ben yine keriz olurdum.

"Maaşlar yatmış." dedi yanımdaki başka bir mimar. İyi kızdı. Ya da belki de kötüdür. Ben zararını görmedim şimdiye kadar.

Masanın en ucundaki telefonuma zar zor uzanıp aldıktan sonra hesabıma girdim. Bunda sıkıntı yoktu. Sıkıntı yeni evin depozitosu, ilk iki kirasını peşin vermek derken utanmasa eksiye düşecek hesabımdaki paraydı.

"Maaşlara zam mı geldi?" diye sorduğumda kaşlarını çattı kız. Kahkül kadar olan perçemini kulağının arkasına attı. "Yoo... Niye ki?"

Fazla yatmış olabilir miydi? Bundan iki sene önce böyle bir şey olsaydı tek kelime etmez, paşa paşa yerdim. Keriz dediysek o kadar da değiliz. Ama haberlerde görmüştüm. Adamın birine fazla yatınca yemiş, muhasebe fark edince de faiziyle almışlardı hukuka aykırı olmadan.

"Sorayım mı Arslan Bey'e?" derken ekranı gösterdim. Dudakları o şeklini aldı Narin'in. "Çüş. Sakın söyleme. Eşek gibi çalıştırıyorlar zaten." dediğinde başımı iki yana salladım. "Fark ederlerse geri ödeyemem."

Kalktım ayağı, muhasebecinin odasına yani hemen iki üst kata çıktım. Kapıyı çaldığımda yoktu.

Tabii ki yok. Saat 11 Mahfer.

Bu sefer şirketin sahibi olan baş mimarın kapısına gittim. Sevmezdim bu kadını. En korktuğum şeylerden biri yaşlılıktı bu kadın yüzünden. Kırışık yüzüne rağmen kırmızı ruju hâlâ onunlaydı.

Kapıyı çaldım, açan olmadı. Birden arkamdan oğlu belirdi. Haldun Bey'i görünce gülümsedim. "Haldun Bey merhaba." dediğimde aynı şekilde karşılık verdi. Normalden farklı olarak ceketini iliklemesi de gözümden kaçmamıştı.

"Merhaba Mahfer. Bir sorun yoktur inşallah?" dediğinde adımı nasıl bildiğini anlamadım. Genellikle çok içli dışlı olmazdı çalışanlarla. "Bugün maaşlar yatıyordu ama bana fazla yatmış. Muhasebeye gittim ama yoktu. Yarın da pazar. İş günüm değil."

Açıklamama tebessüm ederek karşılık verdi. "Çok fazla mesaiye kaldığın oluyor. Tabii ki karşılık alacaksın Mahfer. Sorun yok. Muhasebeyle ben görüştüm bunun için."

Dehşetle kaldırdım kaşlarımı. Şaka mıydı? "Diğer arkadaşlarım da kalmıştılar benimle ama-"

"Mahfer!" diyerek böldü sözümü. Eli omzuma gitti. "Benim dikkatimi sen çektin, ayın çalışanı olarak seni seçtik annemle. Her ay yalnızca biri seçilebilir değil mi? İşinin başına lütfen."

Kod Adı: LEHEPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin