/∆
Elimdeki cipsi kemirirken yanı başımda oturan üçlüye baktım. Süleyman, Batı ve gri gözlü devin eşi Zehra. Tüm ciddiyetleriyle televizyon izliyorlardı. Tüm ciddiyetleriyle...
Ben daha fazla böyle sessiz ve odaklanmış kalamayacaktım. Günlerdir Zehra bizimle yaşıyordu. O ortadan kaybolduğunda Süleyman geliyordu. Sözde korumam gibi bir sebeple yanımdalardı ancak ev sahibi gibi rahat, öylesine bi' uğrayalım demişler gibi asıl geliş sebeplerinden uzaklardı.
"Arkadaşlar." dedim dikkatlerini çekmek için. Süleyman ve Zehra bana dönmüşken Batı hâlâ televizyondaydı. "Batı!"
"Hm?"
Tamam, üç çift göz bana bakıyordu. Gülümsedim sakin olmaya çalışarak. "Endişelendirmek istemem tabii ama üç ay oldu, mâlumunuz. Acaba arkadaşlarınızı mı arasanız, belki Ali'den haber vardır?"
"Endişelenme. Turp gibidirler." derken ayaklarını öne uzatmıştı Zehra. "Dün gece mesajlaştım Gri'yle. İyilerdi."
"Yan yana değiller mi? O sana mesaj atabiliyor da Ali niye bana atmıyor?" diye sordum şokla. Bilmediğinden omuz silkti.
Aptal Ali. Salak Ali. Kevaşe Ali! Nefret ediyorum ondan!
Normalin aksine kapı çaldığında hepsi televizyona dönmüştü. "Batı, kalk sen ev sahibisin." diyene kadar Batı kendini koltuğa tamamen yaslamış, gözlerini kapatmıştı. "Kalk lan! Ben mi bakaca'm?"
Hâlâ hareketlilik olmadığından kalktım koltuktan. Gözüm Zehra ve Süleyman'daydı. Belki kapıyı açtığım an anlımın çatından vurulacaktım. Niye kimsenin umrunda değildi?
Kapıya zor bela gidip kimin geldiğine bakmadan açtım. Zehra'ların timinden sarışın olan içeriye koşarken etrafa bakıyordum. Gözlerim onu görmediğinde dudaklarım kurudu, kalbime ağırlık çöktü.
Gri gözlü komutanın kolunu tutarak durdurdum. "Ali nerede?"
∆
Yıkılan üç katlı, zaten harabe olan binanın önündeki ikinci gününde gözleri ağlamaktan şişmişti küçük Ali'nin. Nedim abisi o iki günün sonunda kollarından birini Ali'nin beline sarmış, çocuk ne kadar çırpınırsa çırpınsın bırakmadan kendi karavanına getirmişti.
Günlerce yattığı yataktan kalkmamış, doğrulmaya bile çalışmamıştı. Nihayet bu duruma son vermek isteyen Nedim yatağın ucuna oturmuş, oğlana dikmişti gözlerini.
"Ne bakıyorsun?" diye diklendi sonunda küçük Ali. Kısa kollu, araba desenli tişörtünün açıkta bıraktığı yerlerde çıkan yaraları haşur huşur kaşırken kaşları çatıktı. "Bakma bana! Beni mahallemden çıkaracağına annemi niye enkazdan çıkarmadın?! Güçlüsün, askersin. İstesen hepsini kaldırır, annemi getirirdin."
"Çıkardım." dedi Nedim çatallaşmış sesiyle. Gücü yoktu. Günlerdir ayılıp bayılan çocuğa serumla takviye yapıyordu ama kendisini buna da layık görmüyordu. Gönüllü askerlik yaptığı yerde kalıcı olarak kalmasına sebep olan kişiyi kaybetmişti. Canını, sevdiği kadını. Yası büyüktü. "İznin olursa onu kendi ülkeme götüreyim."
"Götürme!" derken gözlerinden yaşlar boşalıyordu. "Anneme götür beni."
Nedim'inde gözleri dolacak gibi olduğunda kahve gözlerini parmakları arasında okşadığı bileklikten kaldırıp karavanın tavanına çevirdi. "Götüreceğim. Bir mezarlığı olsun en azından Ali. Burada mutlu olmaz. Sensizde mutlu olmaz yani sende geliyorsun.'
"Hiçbir yere gelmiyorum, annemde hiçbir yere gitmiyor."
"Geliyorsun, annen de ben ve seninle birlikte Hindistan'a geliyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kod Adı: LEHEP
Action"Yayınımızı bir son dakika haberi ile bölüyoruz sayın seyirciler. Son üç yılda adından çokça bahsettiren, bilinen 172 cinayet işleyen Lehep şimdi de Türkiye'de görüntülendi." Üst bedeni çıplak olan adamın yalnızca arkası gözüküyordu ekranda. Yerde b...