asi çok yorgundu.
doğru düzgün uyuyabildiği bir gece olduğundan değildi ama günlerdir durmaksızın çalışıyordu. eve gidip yatağına uzandığında ise kendini tetikte hissetmeyi bir türlü bırakamadığından rahatça uykuya dalamıyordu. bu ara kendisine aşırı yüklenmiş olduğunun farkındaydı ama kafasını dağıtacak bir şey yapmazsa delirecek gibi oluyordu. o da hayatı boyunca yaptığı tek şeyi yapıyor ve çalışıyordu.
bar tezgahını toz tanesi kalmayana kadar sildikten sonra sıkıntıyla iç geçirerek ondan kokteyl isteyenler için arka dolaptan üç adet bardak çıkardı. içkileri hazırlamaya başlamadan önce üzerindeki beyaz, bol gömleğin bir kısmını şortunun içine sıkıştırdı. sahnede şarkı söyleyen kıza baktı. her şey durağandı. olağan görünüyordu. değişen hiçbir şey yoktu. içkilerini yudumlarken şarkıların ritmine eşlik ederek sallanan bedenler vardı. asi bir çiftin beraber tuvalete doğru yol aldığını görebiliyordu.
monoton gecesini bozabilecek tek şey de o an tezgahın önünde belirdi.
bar sandalyelerinden birine rahat bir edayla oturan çocuğu ilk defa o an gördü. açık kahve saçları, keskin yüz hatları, yanık teni ve ela gözlerindeki umursamaz görünen o ifadeyle direkt kızın gözlerinin içine bakarken asi'nin belanın yaklaştığını anlamama olasılığı yoktu.
yine de normalde ne yapması gerekiyorsa onu yaptı. çocuğun ne istediğini sordu, içkisini doldurdu. cebindeki çakıyı da kontrol etmeyi unutmamıştı. onun güvencesiydi arka cebinde tuttuğu kelebek. sadece önlem değildi, kullanmaktan çekinmeyeceği bir aletti asi için. son olarak hemen kapıda duran cesur'un hâlâ orada olup olmadığına da baktığında rahatalamayla karışık bir nefes verdi. karşısındaki genç adamın boy avantajına rağmen asi onu kolayca haklayabileceğinin farkındaydı. ama karşılık çıkarsa başına patlardı ve bununla gerçekten hiç uğraşası yoktu.
genç adamın bakışında yananları tanıyabilecek kadar kişiyle uğraşmıştı asi. insanları okuyabilmeyi öğrenmişti yıllar içerisinde. hayatta kalmak için yapması gerekenlerden biriydi bu. tek bir bakış yetmeliydi karşısındakini çözmeye. yoksa onlar parmak uçlarını şıklatır ve kolayca yerle bir ederdi seni. kaçan tek bir bakış ve sonrası büyük bir düşüştü.
asi sandalyeye rahatça yayılmış çocuğun gözlerinde istek, merak ve beğeni görüyordu. asi'den ayrılmayan gözleri kızı iyiden iyiye süzüyordu. ve bu iyiye işaret değildi. hiçbir zaman olmazdı.
"biraz daha bakarsan gözlerini oyarım." dedi asi kristal bardağı bir bez yardımıyla silerken. kafasını bile kaldırmamıştı uğraştığı işten. "olmadı ben daha parmağımı kıpırdatmadan kendini kapının önünde bulursun. ya doğru düzgün içkini iç ya da defol git. tercih senin."
en ufak bir bakış bile asi'ye öyle rahatsızlık veriyordu ki normalde yapmaması gerektiğini bildiği bir şey yapıyordu ve karşısındaki adama meydan okuyordu.
"kovulacağımı sanmıyorum." dedi ela gözler ondan ayrılmamaya devam ederken. sözleri de ses tonu gibi büyük bir özgüven taşıyordu. "ama sen tezgahın altından yürüttüklerin öğrenilirse çok rahat kovulursun gibi geldi bana."
asi'nin normalde de titreyen elleri yaptığı işi hızla keserken kara gözleri hızla genç adamın yüzüne tırmanmıştı. hemen sonrasında endişeyle etrafına bakındı. neyse ki müzik çalıyordu ve etraflarındaki kimse ne konuştuklarına dikkat etmemişti. tekrar ela gözlerin sahibine döndü.
"gerizekalı mısın sen?" diye sordu neredeyse tükürürcesine. "mal istiyorsan bunun bir yöntemi var di mi? ne ulu orta salak salak konuşuyorsun?"
"kabasın." dedi genç çocuk tezgah üzerinden üst bedenini ona biraz daha yaklaştırarak. "en azından müşterilerini tanıman falan gerekmiyor mu? böyle yaparsan kolay müdavim edinemezsin." alayla yaklaşması asi'nin gözlerindeki öfkenin ışıklarını yaktığında kalemle çizilmiş gibi duran dudaklarında bir gülümseme peyda olmuştu adamın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
serseri doğanlar kulübü
Fanficyaman'ın hiç kaçırılmadığı bir evrende asi ve cesur'un hikayesi.