önceki bölüme bir göz gezdirseniz iyi olur, aradan uzun zaman geçti.
iyi okumalar
***
"Naber Burak?"
Standın önünde dikilen siyah saçlı çocuğa döndü gözlerim. Ellerini ceplerine sıkıştırmış öylece duruyordu orada ve tek ilgisi Burak gibiydi. Yüzünde anlamlandıramadığım garip bir ifade vardı.
Belki de arkadaşıdır diye düşünüp Burak'a baktım ancak yüzündeki ifade kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Hem şaşırmış hem de sinirlenmiş gibiydi ve karşısındaki çocuğu gördüğüne hiç de sevinmiş gibi durmuyordu. Burak'ın herhangi bir yanıt vermesine gerek kalmadan Melisa nereden geldiğini bile anlayamadan birden ortaya çıktı ve "Ne işin var senin burada?" dedi sert bir sesle. Onu ilk defa böyle sinirli gördüğümü fark ettim. Yüzündeki ifade karşısındaki gence karşı nefretini çok net bir şekilde ortaya koyuyordu. Ayrıca biraz da tiksiniyor gibiydi sanki.
Melisa'nın çıkışmasıyla birlikte çocuğun gözleri de Burak'tan ayrılıp Melisa'ya kaymıştı şimdi. Göz göze geldikleri anda yüzünde beliren geniş gülümsemeyle rahatsız olduğumu hissettim. Neye gülüyordu böyle? Karşısındaki insanların kendine karşı olan tavrının farkında değil miydi? Ya da yoksa hoşuna mı gidiyordu bu durum?
"Yani, bir yemek standının önünde neden dikildiğimin bariz olduğunu düşünüyordum oysaki. Bunu akıl edebileceğinin kanısındayım Melisa. Aklından şüphe ettiren sorular sorma bence, hiç çekici durmuyor."
Buram buram alay kokan cümlelerinden dolayı ağzım aralanmıştı şaşkınlıktan. Çok saygısızca ve küçümseyerek konuşmuştu. Hiç hoşuma gitmemişti bu durum.
"Ateş, yürü git. Belanı arama." Burak'ın son derece sakin duyulan sesiyle adının Ateş olduğunu öğrendiğim çocuğun vücudunun gerginlikle kasıldığını fark ettim. Yine de bunu kamufle edip rahat olduğunu göstermek istermiş gibi bacaklarını biraz araladı ve yine aynı kasıntı gülümsemesini sunarak "Kalbimi kırıyorsunuz ama. Bir müşteriyle hiç böyle konuşulur mu? Melisa'nın az önceki aptalca sorusuna rağmen yine de alışveriş yapmak istiyordum halbuki. Siz de gelmiş beni kovuyorsunuz." dedi. Aptalca? Bence kendi asıl nasıl konuşması gerektiğini bilmiyordu.
"Düzgün konuş, kime aptal dediğine dikkat et." diye cevap verdi Eren. Şimdiye kadar sessiz kalan Eren de dahil olmuştu birden olaya. Melisa ve Burak kadar olmasa da o da oldukça sinirli görünüyordu. Aralarındaki sıkıntının ne olduğunu anlayamasam da iyice merak etmiştim şimdi. Eren'i gören Ateş başını geriye yatırıp küçük bir kahkaha attı.
"Tabii ya, sen de buradasın tabii. N'aptın, sen mi getirdin bu baklavaları?" dedi masadan bir tane baklavayı iki parmağı arasına sıkıştırıp kaldırırken. Sormadan etmeden ellemesine sinir olsam da karışmadım. Benlik bir durum yoktu burada. Kendi soru sormuş olsa da cevabını beklemeden yüzünde aynı sırıtmayla baklavayı ağzına attı ve çiğnerken aynı zamanda "Yedekte oturmaktan sıkıldın da hamur işine sardın galiba." dedi alayla. Eren'in yüzündeki sert ifadenin saniyelik olarak çatladığını gördüm ancak uzun sürmemişti. Hemen geri toparladı ve "En azından onurumla oynuyorum ben, hak yemeden." dedi omuzlarını dikleştirerek. Karşıdaki çocuğun sinirleneceğini düşünmüştüm ancak mimik bile oynamamıştı.
"Oynamıyorsun yani."
"Ne?"
"Diyorum ki bırak onurunla oynamayı, hiç oynamıyorsun."
"Ben de sana diyorum ki hileyle oynayacağıma hiç oynamam-"
"Öyle demedin."
Aralarındaki atışma daha devam edecekmiş gibiydi ancak Burak bıkkınlıkla nefesini verip "Uzatmayın. Ateş, sen de git hadi." dedi. Yüzü ifadesizdi. Ne hissettiğini çözemiyordum bile. Kimdi ki bu Ateş? İçimin merakla dolup taştığını hissettim. Ateş'in rahatsız edici derecede mavi gözleri Burak'a kaydı. Yüzünde daha sakin bir ifade vardı şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
assignment | bxb
Teen FictionÇağın kaybettiği bir iddia sonucu bir dönem boyunca okulun yıldız basketbol oyuncusu Burak'ın ödevlerini yapmak zorunda kalır.