Bakışlarım uzak diyarlardaydı. Kalenin en güzel manzarasından uzakta, ufukta kaybolan güneşi izliyordum. Turuncu ve pembe tonlarıyla boyanmış gökyüzü, gün batımının büyüsünü yansıtıyordu. Dalgaların kıyıya vuran sesi, kulağıma melankolik bir melodi gibi geliyordu. Deniz hafifçe çalkalanıyor ve güneşin son ışıkları suyun üzerinde parıldıyordu.
Hafif bir rüzgar yüzümü okşarken, içimde bir huzur ve aynı zamanda bir hüzün hissettim. Bu manzara, bana kaybettiklerimi ve kazandıklarımı hatırlatıyordu. Kalbimde derin bir özlemle, geçmişin tatlı anılarına daldım. Anılarımda, bu kalede yaşanan olaylar, dostluklar ve belki de bir zamanlar yaşanan aşklar canlanıyordu.
Kalenin taş duvarlarına dokundum. Soğuk ve sert yüzeyi, bana zamanın geçiciliğini ve aynı zamanda kalıcılığını hatırlattı. Bu duvarlar, asırlardır burada duruyor, sayısız hikayeye tanıklık ediyordu. Ben de bu hikayelerin bir parçasıydım artık.
Bir aile kurmuştum, bir evlilik yapmıştım ve büyük bir sorumluluk almıştım. Ancak bu yaşadıklarımı ne kadar hak ediyordum? Kendime ve sevdiklerime karşı ne kadar adil davranıyordum? Eşime gerçekten iyi bir eş olabiliyor muydum? Evlatlarıma ise gerçek anlamda iyi bir baba olabiliyor muydum? Bu sorular, kalbimi ağırlaştırıyordu.
Üç hafta önce yaşadığımız korkunç gece, adeta bir kabus gibi hafızamda canlanıyordu. O gecenin karanlığı, hala içimi saran bir sis gibi duruyordu. Her şey çok hızlı gelişmişti ve o anın panik ve korkusu hâlâ beni esir almıştı. Aldığım kararların ve attığım adımların ardından, eşime ve çocuklarıma zarar vermiş olabileceğim düşüncesi beni yiyip bitiriyordu.
Eşim Ekim'in gözlerindeki hayal kırıklığını hissetmek, en çok acı vereniydi. Onun sabrı ve anlayışı, beni ayakta tutan tek şeydi ama yine de içimdeki suçluluk duygusunu bastıramıyordum. Ona daha fazla destek olmalı, onunla daha fazla iletişim kurmalıydım ama bu düşünceler beni korkutuyordu.
Çocuklarımızın ise bu olaydan ne kadar etkilendiklerini kestirmek güçtü. Onları korumak için her şeyi yapmıştım ama bu yeterli olmuş muydu? Baba olarak üzerime düşen görevi ne kadar iyi yerine getirebiliyordum? Onların gözlerindeki korkuyu ve endişeyi görmek, içimi paramparça ediyordu. Babalık rolümü daha iyi oynamam gerektiğini hissediyordum ama geçmişte yaptıklarımın onları nasıl etkilediğini bilemiyordum.
Gece karanlığı iyice çökmüştü. Yıldızlar gökyüzünde parlıyor ama içimdeki karanlık bunların ışığını gölgelemişti. Kendimi çaresiz ve yalnız hissediyordum. Kalbimin derinliklerindeki hüzün, her geçen gün daha da derinleşiyordu. Geçmişteki hatalarımın ve korkularımın izleri, geleceğe dair umutlarımı gölgelemişti.
Ekim'in yanında olmalı, ona daha fazla destek olmalıydım. Gözlerindeki acıyı hissediyordum ve bu acıya neden olduğumu düşünmek içimi parçalıyordu. Ona karşı sorumluluklarımı daha iyi yerine getirmeli, duygularımı daha açık bir şekilde paylaşmalıydım. Geleceği birlikte inşa etmeli ve bu zor zamanları geride bırakabilmek için elimden gelenin en iyisini yapmalıydım.
Bu geceyi aşmalı ve yarına daha güçlü bir şekilde uyanabilmeliydim. Geçmişteki hatalarımdan ders çıkararak, aileme daha iyi bir baba olabilmek için çaba göstermeliydim. Çocuklarımızın güvende olduğunu hissettirmeli ve onların korkularını dindirebilmek için var gücümle çalışmalıydım. Onların yanında olmalı, güçlü ve sıcak bir baba figürü olabilmek için gereken desteği vermeliydim.
Bu süreçte kendime de zaman ayırmalı, içsel huzurumu yeniden sağlamalıydım. Geçmişin yükünü omuzlarımdan atmalı ve geleceğe umutla bakabilmeliydim. Bu geceki karanlık, yarının aydınlığını engelleyemezdi. Umutsuzluk yerine, sevgi ve kararlılıkla dolu bir yarına doğru adım atmalıydım.
![](https://img.wattpad.com/cover/369861444-288-k67109.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Gölgesinde Aşk +18
Художественная прозаDoğdukları büyüdükleri kraliyet topraklarından sürgün edilen iki kişi... Laranda Baronesi Ekim bir yandan, Newburry vikontu Simon Hartford diğer yandan... Hiç bir şeyleri kalmamıştı. Her şeyleri elinden alınmıştı... Duyguları haricinde...