-4-

47 3 0
                                    

Multimedya Deniz.

Bu farklar kafamda arada yankılanıyordu ama geri plana atmaya çalışıyordum. Eve girdim. Annemle babam salonda oturuyordu.
"Erken geldin." Diyip kaşlarını çattı annem.
"Sen de mi biliyordun?" Dedim elimi belime koyup.
"Mert söylemişti." Dedi babam. Yine derin bir nefes aldım.
"Erken geldim çünkü bunu istemedim. Kutlama havasında değilim." Saçlarımı arkaya attırdım.
"Mert senin için çok çabalıyor kızım. Seni çok seviyor. Onu üzüyorsun."
"Biliyorum farkındayım."
"Peki sen?"
"İlk fırsatta bana size uygun birini bulmaya çalışmanızı yanlış buluyorum. O iyi tamam ama yas tuttuğumun hiç farkında oldunuz mu?" İkisi de birbirine baktı. Belki de söyleyecek sözleri yoktu.
"Hayat bu Güneş. Birilerini kaybederken başkaları giriyor aramıza."
"Neyse. Çok konuşma havasında değilim." Ne zaman oldum farkında da değillerdi. Onlardan git gide uzaklaşıyordum ve onlar da yanımda olmuyordu. Zaten kim doğru dürüst yanımda oluyordu ki? Hepsinden sahtelik aktığını yavaş yavaş hissediyor ve anlıyordum. Arkadaşlarımı düşündüm. Hepsi çıkar peşindeydi. Kendileri için dedikodu malzemesi,kendimi ne kadar dağıttığım ve Mert'le aramızdakiler hakkında. Mert dikkat çekiciydi ve ortak birçok arkadaşımız vardı. Benimle olan durumu hepsinin ağzındaydı. Ayrıca Deniz hakkında da konuşuyorlardı ki bu da canımı en çok yakandı. Hiçbiri onu tanımıyordu. Benim gibi değil. Ve şimdi bir kenarda oturup onun zaten bana yakışmadığını, aynı çevreden olmadığımızı, Mert'in beni sevdiğini söylemelerini duyuyordum. Deniz'imin adını ağızlarına aldıkları için bile onlardan tiksiniyordum. Buna layık değillerdi. Hepsi ama hepsi midemi bulandırıyordu. Yatağa kendimi atıp saçlarımı dağıttım. Tavanımı iyice inceledikten sonra kendi kendime konuştum.
"Bir yerlerde oturup beni izliyorsun di mi? Biliyorum kesinlikle izliyor olmalısın. Sen bensiz yapamazsın ki. Bana kızdıktan iki dakika sonra bile bana sarılıp gitme derdin. Ne yapmalıyım Deniz? Sana ihtiyacım olduğu zaman yoksun. Eğer görüyorsan biliyorsundur,ona karşı bir şeyler hissedemiyorum. Sensiz daha sadece altı ay geçirdim ve şimdiden sıkıldım. Onu kırmak istemem sonuçta bana yardımcı oluyor ama eğer onunla olursam sana haksızlık yapıyor gibi hissediyorum. Senin yanına mı gelmeliyim acaba? İnan bana bazen en doğrusu gibi geliyor. Seni öyle çok özledim ki. Seni öyle çok özledim." Ellerimi yüzüme kapadım. Ağlamadım ama ağlayacak gibiydim. Sonra acaba kalkıp dışarı mı çıksam dedim ama yapmadım. Çok fazla dertlendim,bir çare aramak için düşündüm ama işin içinden çıkamadım. Kahve mi içsem dedim uyku da uyumazsam gün onsuz daha uzun hiç de çekilmiyordu. Zaten çay içemiyordum. O bazen her şeyin çözümünü çayda arardı. Canı sıkılınca çay içerdi. Beni düşününce,beni özleyince,bana kızdığında... Çay bardağına bakıp da kaldığımda sanki karşımda o oluyordu. Gülüyordu ve çay içiyordu. Basit bir şey bile onu hatırlatıyordu ve bunun ardı arkası kesilmiyordu. Sonra kafamı iki yana sallayıp üstümü değiştirdim ve yattım. Bir süre uyuyamasam da boş boş vakit geçirmenin iyi bir yoluydu. Uyku her şeyin ilacı olabilirdi. En çok da zaman öldürmenin ilacıydı. Beynimizi uyutmanın.
Ertesi sabah kalktığımda saat geçti. Aşağıdan sesler geliyordu. Birileri bize gelmiş olmalıydı. Bugün günlerden pazar olduğuna göre de gayet doğal dedim kendi kendime. Kalkıp yüzümü yıkadım ve saçlarımı topladım. Ağlayarak uyuyunca yine gözlerim şişmişti. Ama bir şey yapmadım. Makyajdan tiksinmiştim. Kendimi olmadığım şekilde göstersem ne olurdu ki? Ben buydum. Sevdiği birini kaybetmiş bir kız. Yüzümü silip aşağı indim. Bizimkiler ve Mert'in ailesi oturuyordu. Üstümdeki pijamalara baktıklarında ben de baktım. Bir an için üstüme bir şey giymemiş gibi hissetmiştim çünkü.
"Hoşgeldiniz." Dedim sadece ortaya. Onlar da bana gülümsediler. Annem yanıma geldi.
"Yukarı çıkıp üstünü değiş istersen tatlım." Omuz silktim.
"Hayır ben rahatım böyle. Sağol." Mert bana bakıp güldü. Ben de ona göz kırptım. Annemin sinir olduğunu ve utandığını gözünden anlıyordum.
"Peki. Öyle bakma gidiyorum." Dedim sessizce. Sonra tekrar ağır adımlarla yukarı çıktım. Odamın içindeki küçük giyinme odasına girdim.
"Tamam. Giyecek hiçbir şeyim yok." Bu benim uygun bir şey bulamadığımda söylediğim klişeleşmiş bir kalıptı. Aslında giyebileceğim birçok şey vardı. Ama bunun benim için değil annem için olduğunu anladım. Bu yüzden hanım hanımcık kız elbiselerinden birini giymeye karar verdim. Mert'in ailesine de ayıp olurdu hem. Aynada kendime baktım. Eksiği fark etmiştim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Biraz topuklu çünkü Mert biraz uzundu. Sonra makyaj masamdaki rujlardan birine uzandım. Onun tek sevdiği kırmızı olan. Dudağıma kadar götürdükten sonra kapatıp geri koydum. Buna gerek yoktu. Sonra tekrar aşağı indim. Bu sefer de değiştiğim için bakıyorlardı. Annem onaylayan gözlerle baktı. Mert ayağa kalkıp toparlandı.
"Müsadenizle Güneş'le biraz dışarı çıkıp gezebilir miyiz?" Ailemle hep böyle kibarca konuşuyordu. Gerçi sanırım küçüklükten beri böyleydi.
"Tabi ki. Siz gençsiniz. Bu güzel havalarda gezip dolaşın." Dedi babam. Neden önce de böyle değildi? Bizim yaşam tarzımıza daha yakın biri olunca hemen bu kadar değişmesi mi gerekiyordu? Onun hakkında söylediklerini hala hatırlıyorum. Böyle olunca da bazen mutlu olmamı istemediklerini düşünmüştüm. Belki de mutlu olduğumu fark etmiyorlardı.
"Hadi gidelim." Dedi Mert. Onun elini tuttuğumda annemle Mert'in annesinin kendi aralarında sevinçten deliye döndüklerini biliyordum.
"Ortamdan kurtardığın için teşekkürler. Ama açlıktan başım dönüyor." Dedim. Yüzüne güneş vurduğu için elimi alnıma koyup siper yapmaya çalıştım. Aynı anda gözlerimi de kısmıştım.
"Tamam. Bir şeyler yemen için bir yere gideriz. Güneşi sevmeyen Güneş." Dedikten sonra güldü ve güneş gözlüklerini gözüne taktı. Bana acele ettirmeseydi ben de bunu akıl edebilirdim. Topuğumu yere vurup arabaya bindim.
"Yorgun gözüküyorsun. Uyumadın mı?" Bana dönüp baktığında elimle başını yola döndürdüm.
"Böyle şeyler beni korkutuyor Mert. Lütfen." Sonra yaptığım hareket biraz kabaca geldi ve pişman oldum. Ona bir yabancı ve arkadaş arası davranıyordum. Ama sevgili değil. O hiç olmamıştı. Elini tutmam sayılmazsa tabi.
"Bana niye böyle davranıyorsun? Yani ben dün konuştuktan sonra.." Sözünü kesip konuşmaya başladım.
"Dün konuşmamızdan sonra bir anda sıradan bir kız olacağımı mı düşündün? Üzgünüm Mert ben bu değilim. Sen de bunu gayet iyi biliyorsun. Zor biri olduğumu söyledim."
"Belki de başka biriyle uğraşmalıydım. Daha çabuk pes eden biri mesela." Kızmamıştı çünkü gülüyordu. Zaten kızsa da haklı olmazdı. Bunların hiçbirini ben istememiştim.
"Kızlar sana hiç hayır demedi anlaşılan." Dedim gülerek.
"Sayılır. Sen hep böyle miydin peki?"
"Sayılır." Dedim aynı şekilde. O güldükten sonra devam ettim.
"Deniz peşimden bir sene kadar koşmuştu."
"Hala beş-altı ayım var desene." Başımı sallamakla yetinip kafamı sağa çevirdim ve dışarı izlemeyi tercih ettim. Lisenin son senesinde Deniz'den nefret ederdim. Ama onun beni sevdiğini biliyordum. Beni deli ediyordu ama aynı zamanda farklı hissettiriyordu. Çünkü herhalde herkesin ismi bizim kadar uyumlu olmamıştır. O da bunu kullanıp sürekli bununla ilgili şeyler yazardı. Bunları okumamı ister ve ısrar edip beni sıkardı. Her seferinde bunları bana verir ya da telefondan yollardı ve ben de okumayacağımı söylerdim. Ama okuyacağımı bilirdi. Her zaman okurdum. En sevdiğim de "Güneş batar ve Deniz'ine kavuşur." Yazdığı bir yazıydı. Son günlerde sıklıkla o yazıyı okur ve bu cümleyi düşünürdüm. Ama şimdi güneş batıyordu ve denizine kavuşamıyordu. Ben onun kadar güzel yazamam. Sadece bunu söyleyebiliyorum.
Bu yazıları yazdıktan ve ben de ona direndikten sonra üniversitede bir sürprizle karşılaştım. Uzun süre Deniz'le konuşmamıştık ve ne yaptığı hakkında bir fikrim yoktu. O zaman bir fikrim olmuştu işte. Aynı üniversitedeydik. Eski dostlar gibi birbirimize sarıldıktan sonra Deniz beni öpmüştü. Ne kadar şaşırsam da hiçbir şey demedim. O sırada sessizlik en güzel cevaptı. Bu durumda ise içler acısı.
Hemen ardından elimi tutup "Geleceğinde ben varım di mi?" Demişti. Başımı sallamıştım. O zaman daha onun yanında utangaçtım.
Mert havayı işaret etti.
"Birden güneş battı." Dedi.
"Ama Deniz'ine kavuşamadı." Diye mırıldandım. O duyamamıştı.
"Daha çok var mı?" Dedim daha sonra.
"Hayır gelmek üzereyiz." Dedikten sonra bir yerde park ettik. Park görevlisi kapımı açınca inip teşekkür ettim.
"Mert sen çalışıyor musun?" Dedim oturunca. Başını salladı.
"Mimarım." Ben de başımı salladım.
"Sen iktisat okumuştun di mi?" Dedi bana.
"Evet. Benim hakkımda biraz idman mı yaptın dün gece?" Diyip güldüm.
"Öyle de denebilir. Ablan ve abinle konuşmuştuk sabah." Onlar beni iyi tanırdı. Evde tek başıma takılmadığım zaman onlarla takılırdık. Belli ki sabah bize gelmişlerdi. İkisi de evleneli çok olmamıştı. Ben de evlenmeyi düşünüyordum. Bir süre önce. Sevdiğimle.
"Sen ve ben..." Dedikten sonra duraksadım. Mert gülümserken gülümsemesi yerini düz bir çizgiye bıraktı. Suratı gerginleşti.
"İnkar edemem Güneş,ben seni seviyorum." Ben de bunu biliyorum. Ama ne demem gerekiyordu? Ben de seni? Hayır. Buna kanmayacak kadar zekiydi. Sevmiyorum? Bu da olmaz. Onun kalbini kıramam. Yanımda olması iyi oluyor. Vakit geçiyor ve bunu anlamıyorum bile. Onun yanında Deniz'i daha az düşünüyorum.
"Peki bizi ileride nerede görüyorsun?" Kaşlarımı kaldırdım. Ondan gelecek cevabı bekliyordum.
"Açıkçası bilmiyorum. Senden gelecek bir sonraki hareketi bile kestiremiyorken ileriyi düşünmek çok akıl kârı değil. Ama nerede olmak istediğimi söyleyebilirim. Beş yılda,on yılda..." Gülümsedim.
"Tamam söyle peki. İki yıl olsun."
"Peki. Bir düşüneyim." Ellerini başının iki yanına koyup düşünür gibi yaptı.
"Evdeyim. Kendim ve karımın zevkiyle döşediğimiz çok güzel bir evimiz var."
"Karın nasıl biri?" Dedim araya girerek.
"Çok güzel. Sana çok benziyor. Ama biraz daha kilo almış çünkü ilk çocuğumuzu bekliyoruz. Tabi hala çok güzel. Ona benzeyen bir kızımız olacak çünkü." Kafamı gülerek iki yana salladım.
"Hızlısın." Güldü. Bir sır verecekmiş gibi masaya eğildi.
"Ee yaşım artık geldi de geçiyor."
"Hala iyisin Mert. Birçok arkadaşın hala senin gibi bekar ve bir sürü kız seninle olmak için can atıyor olmalı."
"Evet ama ben bir tek kıza abayı yaktım." Yanaklarıma hafif bir sıcaklık geldiğini hissettim.
"Mert şu anda ben iki sene içinde sana bu istediklerini verir miyim bilmiyorum. Yani büyük ihtimal veremem. Ama bunu sana söylersem kaçıp gitmenden de korkuyorum açıkçası ki söyledim bile. Mert.." Ellerini ellerimin arasına aldım. Ellerini okşarken o da benim gözlerime bakıyordu.
"Sana hadi gel evlenelim diyemem. Sana senin için deli oluyorum da diyemem. Gerçekleri sen biliyorsun. Senin benim şu altı ayda geçirdiğim şeyler konusunda yerin çok büyük ve ben seni umursuyorum. Mutlu olmanı istiyorum. Seni nasıl mutlu edeceğimi bilmiyorum ama bana söyleyebilirsin."
"Yanımda olman beni mutlu eder. Yani biraz daha yakın olmamız." Başımı salladım. Biliyorum. Onu biraz mutlu etmem gerekiyor.
"Tamam. Deneyeceğim." Tuttuğum ellerini öptüm. O da uzanıp beni yanağımdan öptü.

GÖĞE KADAR SEVMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin