-5-

36 4 0
                                    

Multimedya Güneş

Daha sonra havadan sudan konuştuk. Yani ikimiz hakkında şeylerden. Bazı ortak noktalarımız vardı ve bunları yakalamaya çalışıyorduk ama nedense ben hiçbir şekilde bu işe odaklanamıyordum. Bazen o anlatırken dinlermiş gibi yapıyordum. Ne konuştuğu hakkında fikrim bile olmuyordu. Ama bir şekilde bunu ilerlettik. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama bir süre sonra biz sevgili oluvermiştik. Yani tabi ki ben ve Deniz gibi değildi de. Bunu sıklıkla dile getirmeye de başlamıştım. Onun adını anıyordum ama eskisinden daha az. Ve daha az acı çekiyordum. Bunların hepsi unutmanın yan etkileriydi. Kafamda çok sık kıyas yaptığımı söylemiştim. Hala yapıyordum ve bir şey olduğunda ondan bahsediyordum.
Mert ve ben yaklaşık bir ayda daha yakın bir ilişki elde etmiştik. Artık arkadaşlarıyla da birlikte takılıyor ve sık sık görüşüyorduk. İlk ciddi kavgamızı o bir ayın sonunda ettik. Arkadaşı Ata'ların yanında pot kırmıştım.
"Mert senin peşinde çok koşturduğuna göre artık uslanmaya başlıyor." Dedi arkadaşı.
"Evet. Eski hallerini bilmiyorum ama peşimde çok koşturuyor." Dedim saçlarımı savurup.
"Hep böyle bir kız mısın yoksa ona mıydı bu tavrın?" Bazı insanlar burnunu bir şeylere sokmaya bayılıyor ve ben de patavatsız olmaya.
"Hayır Deniz'le de böyleydim." Söylediğimde Mert'in gözlerindeki bakışı gördüm. Sonra utançla bakışlarımı ayaklarıma çevirdim.
"Ata biz kalkalım artık. Hadi iyi geceler." Dedi Mert ve ayağa kalkarken beni de hafif sertçe elimden tutup kaldırdı. Şaşkınca topukların üstünde yürüyerek ona ayak uydurmaya çalıştım.
"Hey yavaşla biraz!" Sitemle ona çıkıştığımda arkasını döndü ve durdu. Bileğimi hızla bıraktı ve savururken canım acıdı.
"Noldu Mert?" Kaşlarımı çatıp ona baktım. Ellerimi belime koyup öylece dikilirken ben anlamadan beni duvara itti. Bu canımı acıtmıştı farkında değil miydi?
"Napıyorsun sen!" Sesim acıyla karışık çıkarken o da eliyle omuzumdan bastırdı.
"Bir daha arkadaşlarımın yanında ondan bahsetme! Senin sevgilin benim. O öldü,anladın mı beni!" Gözlerim doldu.
"Bırak beni! Canımı yakıyorsun." Hala aynı şekilde tutuyordu. Gözlerinin içine sertçe baktım. Sinirle kolunu indirdiğinde ayağına basıp hızlıca taksilerin bulunduğu yere gittim. Kolumu tutmaya çalıştıysa da kurtuldum. Bir daha o numarayı yemek ister miydim acaba?
"Bana yaklaşmaya kalkma bile. Sakın." Dedim taksiye binerken. Eve giderken gözlerimde yaşlar birikip akmıştı. Eve geldiğimde ablamların ve abimlerin bizde olduğunu fark ettim.
"Canım benim,noldu sana?" Ablam yanıma geldi. Başımı iki yana salladım.
"Önemli değil. Şey özür dilerim benim yukarı çıkmam gerek." Ama ablamla abim de peşimden geldi.
"Deniz'le ilgili bir şey mi?" Gözlerime endişeyle baktı ablam. Onunla ilgili bir şey sayılırdı aslında. Her şey onunla ilgili oluyordu. Yedi aydan sonra bile.
"Mert'in arkadaşlarının yanında 'Deniz'le de böyleydi.'gibi bir şey söyledim ve birden bana kızıp kolumdan çekerek kaldırdı. Beni duvara ittirdi. Canımı yaktı. O anlayışlı olan Mert'i artık göremiyorum gibi. Ne olduğunu anlamıyorum." Abim koluma dokundu.
"İyi misin? Eğer sana bir şey olduysa onun.." Elimle onun koluna dokundum.
"Hayır. Bir şey yapma." Omuzlarım üzüntüyle aşağı çöktü. İçimi çektim. Ablam bana sarıldı.
"Onu hala özlüyorsun di mi?"
"Eskisinden daha da çok. Mert bana göre biri değil. İnan bana deniyorum."
"Annemler onunla evleneceğini düşünüyor. Yani öyle istiyolar diyelim." Dedi o da. Güldüm. Sanki bilmediğim bir şeydi.
"Biliyorum. Her fırsatta söylüyor zaten. Deniz'i hiçbir zaman sevmemişlerdi." Dudaklarım üzüntüyle büküldü. İçimde yine o kötü his yükseliyordu. Boşlukta süzülüyormuş gibi hissettiren şey...
"Ben onu severdim. Güzel tavla oynardı." Dedi abim gülümseyerek. Omzumu hafifçe sıktı. Onun sevdiği şeylerden de bir tanesi tavlaydı. Bana öğretmek için çok çabalamıştı. Sonunda öğrenmiştim ama berbat oynuyordum. Deniz genelde bana bilerek oyun veriyor ve cesaretimi kırmamaya çalışıyordu. O böyleydi işte. Bana hiçbir zaman kıyamazdı. Bana çok kızgın olsa da bugün Mert'in bana yaptığını yapmazdı. Şakayla da olsa bana hiç vurmamıştı. Beni itmemişti. Canımın yandığını hiç hatırlamıyordum.
"Ben de bebeğimin eniştesinin Deniz olmasını isterdim. Mert değil." Dedi ablam. Kaşlarımı çattım. Bebek? Ben ağzımı açmadan ablam konuştu.
"Evet teyze oluyorsun tatlım." Ağzım açık kalarak ona sarıldım. Son zamanlarda duyduğum en güzel şeydi bu. Belki de yedi aydır duyduğum en iyi şeydi. Mutlulukla ablama sarıldım. O da benim saçlarımı okşadı. Zaten onda hep bir anne şefkati vardı.
"Saat geç oluyor." Dedi abim. Kalkmaları gerekiyordu. Annemlerle birlikte onları geçirdik. Sonra annem bana sarıldı.
"İyi misin?" O sırada ağlamaya başladım. Bu soruyla sık sık karşılaşmıyordum çünkü.
"Mert canımı yaktı. O sevdiğiniz Mert bana onun hiç yapmadığı şeyi yaptı. Ondan nefret ediyorum!" Annemin kaşlarını çattığını hissedebiliyordum. Sırtımı sıvazladı ve sonra beni bırakıp yüzüme baktı.
"Ondan nefret etmiyorsundur hayatım. O seni seviyor. Eminim bir açıklaması vardır." Sinirle gülerek başımı salladım. Açıklamasını ben de merak ediyordum. Bunun bir açıklaması yoktu aslında. Benim gözümde değeri çoktan düşmüştü. Şimdi ne yaparsa yapsın eskisi gibi olmayacaktı.
"Ne olduğunu bilmiyorum anne. Ama bildiğim bir şey var ki bana bu kadar değer verse bunları yapmazdı." Koltuğa tutunup ayağa kalktım.
"Daha çok gençsin kızım. Bilmediğin o kadar çok şey var ki." Buruk bir şekilde gülümsedim.
"Yanılıyorsun. 25 yaşına geldim ve bildiğim birçok şey var. Sevdiğin adamı kaybetmenin acısını sen bilmiyorsun mesela. Benim de bildiğim şeyler var." O anda salondan yürüyüp odama gittim. Kıyafetlerimden kurtulup pijamalarımı giydim. Özel eşyalarımı tuttuğum kilitli dolabı açtım. Çok fazla şey vardı. Hayal edemeyeceğim kadar. Aradan onun tişörtünü görüp çektim. Bir kere yağmurda çok ıslanmıştık. Beni evine götürüp tişörtünü bana vermişti. Tişörtü giymeden önce koklamıştım. Onun tatlı kokusu üstündeydi. Sonra kapıyı tıklatmıştı. Gelmesini söylediğimde kapıyı usulca aralayarak içeri süzülmüştü.
"Kurutma makinesini getirdim. Saçlarını kurutabilirsin. Hasta olmanı istemem." Daha uzun bir süredir çıkmıyorduk o zamanlar. O da bana karşı biraz utangaçtı. Saçlarımı geriden önüme getirdim. Sonra ona baktım.
"Sen yapar mısın?" Başını gülümseyerek salladı ve ben yatağın önüne oturup sırtımı yatağa yasladım. O da bacaklarını aralayıp oturdu ve saçlarımı geriye alıp makineyi açtı ve saçlarımı kurutmaya başladı. Elleri hafifçe saçlarımda dolanıyordu. O kadar yumuşak davranıyordu ki. Makineyi kapatınca o büyülü anda kendime geldim.
"Bitti." Dedi. Makineyi kaldırıyordu.
"Teşekkür ederim. Çok düşüncelisin." Dedim gülümsüyordum. O da önüme gelip saçlarımı kulaklarımın arkasına itti.
"Tişörtüm sana çok yakışmış."
Tişörtü elime aldım. Kokladım. O günkü gibi kokmuyordu. Hızlıca aşağı indim. Annemler yoktu. Odalarına gittim.
"Anne! Bu tişörtü sen mi yıkattın?" Annemle babam bana garip bir şekilde baktı.
"Ne tişörtü tatlım?" Yanıma yaklaşıp elimdeki tişörte baktı.
"Deniz'in tişörtü!"
"Tatlım o dolaptaki eşyaları hiç ellemedik bunu sen de biliyorsun. Anahtarı sende zaten. Eski olduğu için.."
"Hayır! Bu onun gibi kokuyordu! Onun gibi kokması gerekiyordu!"
"Güneş yapacak hiçbir şeyimiz yok." Tekrar bağırmaya başladım.
"Onun gibi kokması gerek! Onun gibi kokuyordu! Onun gibi!" Sayıklaya sayıklaya dizlerimin üstünde çöktüm. Ağlayışım omuzlarımı titretiyordu. Ellerimi sıkmıştım ve açamıyordum. Kasılmıştım. Etrafımdaki sesleri duyuyordum.
"Hastaneye götürelim! Arabaya hadi!" Ve sonra sesler de kesildi.

GÖĞE KADAR SEVMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin