-7-

49 4 0
                                    

Her ne kadar üzülsem de değişmeyen gerçeği herkesten daha iyi ben biliyordum: Ölenle ölünmüyordu ve giden geri gelmiyordu. Bu yüzden yapmam gereken şeyler vardı. Bazı şeyleri sineye çekmeliydim. Mesela Mert'in beni olduğum gibi kabul etmemesini,beni değiştirmeye çalışmasını ve asla onun gibi olmayacağını. Alışıyordum. Artık bir şeyler yapmak daha kolay geliyordu ve Deniz'i çok az düşünüyordum. Uykumdan çalan telefonla uyandım. Telefon ekranına bakınca Mert'in aradığını gördüm.
"Alo?" Sesim oldukça uykuluydu,buna ikimiz de emin olabilirdik.
"Sen hala uyuyor muydun uykucu? Kalk hadi. Hazırlan!" Başımı yastıktan kaldırıp saate baktım.
"Bir şey mi vardı? Unuttum mu yoksa?" Elimi alnıma koydum.
"Şey bu tarz şeylere önem vermediğini unutmuşum ama." Bu sefer kalkıp masamın üstündeki takvime baktım. Onunla ciddi bir ilişkiye başlayalı altı ay olmuştu. Bugün de o altıncı ayın dolduğu gündü. Gülümsedim.
"Mert,tatlım sen de beni iyice odun biri yaptın. Daha nice altı aylara." Dedim. Telefonun ucunda gülüyordu. Onu mahcup etmiştim.
"Doğrusunu söylemek gerekirse beni şaşırttın. Çok fazla değiştin ve beni etkiliyorsun. Senin daima arkandayım bunu biliyorsun." Elimle saçlarımla oynarken dudağımı da kemiriyordum.
"Teşekkür ederim canım. Beni umursadığını iyi biliyorum." Gülümseyerek uzaklara baktım. Dalmıştım. Ama o sırada hala telefonda olduğumuzu da unutmuştum. Yani onun bana seslenmesini üç veya dördüncü seferde duyup kendime geldim.
"Güneş?"
"Efendim?" Kendime o sırada gelmiştim. Tekrar odanın diğer ucuna yürüdüm. İnsanlık olarak şu konuşurken yürüme işini çözemedik gitti zaten.
"Hazırlanmanı söyledim de araya laf kaynadı."
"Ha,evet. Nereye gidiyoruz?"
"Sürpriz."
"Peki. En azından nasıl bir şey giyebilirim?"
"Yani bu gece olabildiğince güzel olmanı istiyorum. Biraz makyaj yapsan da olur yani. Biliyorsun.." Ne diyeceğini biliyordum. Aramızda çok yaş farkı varmış gibi duruyormuş. Biraz makyaj yapsam yaşıtları gibi olurmuşum. Zaten biraz çocuksuymuşum. Bu konuda bana karışması en nefret ettiğim şeydi.
"Biliyorum. Bu konu en nefret ettiğim konu biliyorsun değil mi?" Telefonda bile hırslanmıştım.
"Güneş,inan bana senin doğal güzelliğini her şeyden çok beğeniyorum. Ama sen de biliyorsun ki arkandan dedikodu yaptıklarında çok sinirleniyorsun. Ben sadece sana öneride bulunuyorum."
"Evet biliyorum ama onlara ne? Değil mi ama?" Küçük bir kahkaha attı. Konuşmadan önce öksürdü.
"Evet ama onların işi bu. Güzel çiftleri konuşup çekiştirirler." Gülümsemem yüzümde yayıldı.
"Sence biz güzel bir çift miyiz?"
"Son zamanlarda en çok konuşulan olduğumuz kesin." Dedi gülerek. Ben de güldüm. Sonra tekrar saate baktım.
"Beni kaçta alacaksın?" O sırada kafamda saati hesaplıyordum. Sekizden önce gelmezdi nasıl olsa. Saat de birdi. Rahat rahat hazırlanırım diye düşündüm. Ta ki bu cevabı alana kadar...
"Altıda oradayım. Trafik ve randevu yüzünden. Şimdi işim var,öptüm bay!" Ona kızacağımı bildiği için ya da cidden hemen kapatması gerektiği için telefonu hemen kapatmakla akıllılık etmişti. Telaşla telefonumu koltuğa atıp banyoma koştum. Ama sonra aklıma kuaförümü aramak gelince tekrar içeri döndüm ve telefonu almak için koşarken serçe parmağımı koltuğa çarptım. Yüksek sesle lanetler okuyup küfrederken tekrar banyoya koştum. Sonra hemen banyomu yapıp çıktım ve elbise seçeneklerimi değerlendirdim. Güzel bir olayda giyerim diye geçen gün aldığım şeyler gözüme çarptı. Sıradan bir bluz ve onunla birlikte bir elbise gibi gözükmesini sağlayacak mükemmel bir uzun etek... İkisini dolaptan çıkarıp kıyafetleri fermuarlı taşıma kılıfının içindeki askıya astım ve fermuarı çektim. Saçlarımı tarayıp üstüme hemen rahat bir şeyler giyinip telaşla eşyalarımla aşağı koştum. Annem aşağıda Mert'in annesi Tülin teyzeyle kahve içiyordu.
"Ah Güneş gelsene." Dedi annem. Çaresizlik içinde hem kapıya hem onlara baktım. Sonra durdum ve onlara döndüm.
"Acelem var. Mert beni altıda alacağını söyledi ve hazırlanmam gerek." Annem elimdeki kıyafet kılıfına baktı.
"Nereye gidiyorsunuz?" Bir yandan da orayı inceliyordu.
"Bilmiyorum. Sürpriz olduğunu söyledi. Hey güzel bir şey giyiyorum tamam mı? İncelemeyi bırak artık. Çıkmam lazım. Görüşürüz Tülin teyze." Tekrar koşarak dışarı çıktım eşyalarımı arkaya bıraktıktan sonra direksiyona geçip kuaförüme gittim. Saçlarımı doğala yakın bir kıvırcık hale soktular ama çok güzeldi. Makyajım için de özen göstermelerini istedim ve bu sefer artık Mert beğenir diye umuyordum. Kendimi ona zorla beğendirmeye çalışıyor gibi hissettim ama halbuki olan bu değildi. Hazırlandıktan sonra Mert'in aradığını gördüm. Kapının önüne çıktığımda oradaydı. Yeni sakal tıraşı olmuştu ve çok keskin görünüyordu. Utançla karışık bir şekilde yere baktım. Merdivenlerin başına geldiğimde elini bana uzattı ve benim dikkatle inmemi bekledi. Son adımımı atar atmaz çevik bir hareketle beni kendine çevirdi.
"Sizi bir yerden tanır gibiyim hanımefendi,pardon." Güldüm.
"Evet ben de. Neredeyse sevgilim sanacaktım." Bu sefer ikimiz de kahkaha attık. Elimi tuttu ve biraz geri çekilip beni tekrar inceledi.
"Çok güzelsin. O kadar güzelsin ki." Eteğimi tutup küçük bir reverans yaptım. Eteğin yırtmacı belli olunca Mert'in gözü oraya kaydı.
"Tamam,yanında ben olduğum için biraz görmezden gelebilirim." Dedi sonra. Bazen yani çok nadir kıskanç oluyordu ve bunu belli ediyordu. Ben bunu belli etmeyip kızmasından daha çok zevk alırdım aslında.
"Hadi gidelim." Arabaya binmeme yardımcı olduktan sonra yola koyulduk. Meğer boğazda çok şık bir yere götürüyormuş beni. Tabi ki manzara her zamanki gibi nefes kesiciydi. İzlemeye dalmıştım.
"Manzara da olunca yüzümüze bakmıyormuşsun demek ki." Mert'in sesini duyunca kafamı çevirdim. Hafif kızardım. Bu soğukta ne kadar mümkün olabilirse tabi.
"Öyle söyleme." Dedim sadece. Gülerek çenesini sıvazladı.
"Tamam. Bugün seni şaka yoluyla da olsa kızdırmayacağım." İçkimden bir yudum aldım.
"Bu güzel geceyi neye borçluyuz?" Sandalyesinde doğrulup bana baktı. Yani altı ayımızın dışında demek istemiştim.
"Güneş,hayatımda birkaç önemli karar alıyorum. Yani seninle birlikte altı aydır ciddi bir ilişkimiz var,evet." Başımı sallayarak onay verdim.
"Bana altı ay önce ileride kendimi nerede gördüğümü sormuştun. Şimdi açıkçası seninleyken bunu kestirmek imkansız ama tekrar söylüyorum,nerede görmek istediğimi biliyorum." Sandalyeden kalktı. Kalp atışında önemli seviyede bir yükselme... Yanıma geldikten sonra diz çöktü. Bunu yanlış anlamamak için o kutuyu çıkarana kadar emin oldum. Ellerimi ağzıma kapattım. Kutuyu açmış ve içindeki tektaşı bana tutuyordu.
"Benimle evlenir misin Güneş?" Başımı sallayarak cevap verdim. Konuşamamıştım. Yüzüğü elime taktıktan sonra beni sandalyeden kaldırıp sarıldı. Uzun bir süre sarıldık.
"Çok mutluyum Güneş. Erken olduğunu düşüneceğinden korkmuştum." Uzanıp ellerini tuttum.
"Ben de çok mutluyum. O günü sabırsızlıkla bekliyorum." İkimizin de yüzündeki gülümseme yayıldı. Mert'in telefonu çalınca o an bozuldu. Özür dileyerek telefonu açtı.
"Sahi mi? Aynı yerde olmamaları için anlaştınız sanıyordum. Ben.. Evet tabi ki onu bilemeyiz ama.. Tamam evet. Benim hatam üzgünüm. Peki,iyi akşamlar." Suratı gergin bir hal almıştı. Bu anlam veremediğim konuşma sonrası hesabı istedi.
"Kalkıyor muyuz?" Hafifçe kaşlarını çatıp başımı sağa eğip ona baktım.
"Evet. Seni eve bırakmam gerek. Unuttuğum bir iş. Benim hatam. Hadi gel." Elimden tutup beni aceleyle kaldırdı. Topuklu ayakkabılarla ona ayak uydurmakta zorlanarak arabaya yürüdüm. Yol boyunca konuşmadık ama o gülümsüyordu. Yani ben de gülümsüyordum. Hayatımın böyle olacağını kim bilebilirdi ki?
"Gitmem lazım ama bil ki bu en güzel gecelerimdendi. Yanımda sen olduğun sürece,her zaman da öyle olacak." Elimi tutup diğer eliyle de yüzümü okşadı. Ona yaklaşıp yavaş bir şekilde dudaklarına uzandım. Geri çekildikten sonra diğer elimi de tuttu.
"Konuşacak çok şeyimiz var." Dedim. Başını salladı.
"Biliyorum. Güzel günler bizi bekliyor." Gülümsedim. Bana sarıldı.
"Hadi gir içeri üşüme."
"Tamam. Sen de işini hemen bitirip dinlen tamam mı?" Başıyla onayladıktan sonra yürüyüp arabaya bindi. İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra kapıya yaslanıp alt dudağımı ısırarak güldüm. Kapımızın hemen salona baktığını unutmuştum.
"Ne diye sırıtıyorsun?" Dedi babam. Gülümsedim ama aynı anda kaşlarım da yukarı kalkmıştı.
"Şey size bir şey söylemem lazım." Dedim. Annem de o da başlarını merakla bana çevirdi.
"Mert bana evlenme teklifi etti." Gözlerimi yerden ne tepki vereceklerini görmek için kaldırdım.
"Bunu istiyor musun?" Dedi babam. Başımı salladım.
"O zaman gelip seni isteyebilirler." Deyince güldüm. İkisine birden sarıldım. Sonra odama çıkmak istediğimi söyleyip yanlarından ayrıldım. Odaya girince gözüme çarpan ilk şey olduğundan mı yoksa bir an için kendimi suçlu hissettiğimden midir gözüm Deniz'le olan fotoğrafımıza takıldı. Elime alıp uzun süre onu inceledim. Bu duruma çoktan gelmiştik ama önümüzde engeller vardı. Gözümden akan bir damla yaşı sildim. Üstümdekilerden kurtulup banyo yaptıktan sonra ablamı aradım. Tereddüte düşünce onunla konuşmak iyi gelirdi. Ve nitekim yine öyle oldu.
"Nasıl hissettiğini biliyorum. Kendini ona haksızlık yapıyor gibi hissediyorsun." İç geçirdim.
"Evet. Mert hakkında az çok neler hissettiğimi biliyorsun. Ama Deniz hakkında olanları da biliyorsun. Ben mutluyum yani inan bana o kadar zamandan sonra ilk defa mutlu hissediyorum. Ama bir yanım hata yaptığımı düşünüyor. Yapıyor muyum?"
"Tatlım,onun yerine gerekirse dünyanın en yakışıklı ve en mükemmel erkeği de gelse hep bir yanın onda olmayan bir şey arayacak ve onu bulacak. Mert kusursuz biri diyemem,yakışıklı olduğu bir gerçek ve tam emin olmasam da seni mutlu etmek için çabalıyor. Zaman içinde bu noktaya geldin. Şimdi daha da mutlu olabilirsin. Yani en azından bunlar benim düşüncelerim." O her zaman mükemmel düşünürdü. Benim hep idolum olmuştu ve fikirleri benim için dünyalara bedeldi.
"Bunları göz önünde bulunduracağıma emin olabilirsin. Teşekkürler abla." Hafifçe gülümsedim. Onun sesi de gülümser gibi geliyordu.
"Her zaman canım." Dedi. Bir süre lafladıktan sonra kapattık. Bundan kısa bir süre sonra Mert ve ailesi bizim eve beni istemeye geldiler. Bütün gün gülümsedim. Tamamen içten gelen bir şeydi.
Mert'in kahveyi içerkenki surat ifadesini hala unutamayıp yine gülüyorum. Yüzüklerimiz takıldıktan sonra bahçede biraz yürüdük. Ceketini üstüme attı ve bana sarıldı.
"Bu cidden gerçek oluyor. İnanamıyorum." Dedim. O sırada başımı onun omzuna koydum. Kolumu okşadı.
"Şimdi bir düğün tarihi seçmeliyiz. Sonra da gelsin düğünümüz ve balayı. Sonra evli bir çift olacağız." Yüzümü kendine doğru çevirdi ve öptü. Bir an için onun yerinde Deniz'in olduğunu hayal ettim. Ara sıra bunu yapmaya devam ediyordum. Ama o olsaydı bunlar kolay olmayacaktı biliyorum.
"Anne,ben Deniz'le evlenmek istiyorum." Annem bunu söyler söylemez kaşlarını çatmıştı.
"Baban duyarsa..." Lafını kestim.
"Duymasını istiyorum zaten."
"Onunla görüşmeni istemez o zaman. Evlilik için erken. Hem işi var mı ki onun?" Derin bir nefes alıp verdim.
"O dediğin çocuğun bir adı var Deniz. Ve evet muhasebecilik yapıyor." Annem verecek bir cevap bulamamıştı.
"Bilmiyorum Güneş. Babana şimdilik bir şey söyleyemem." Zaten sonra söylese de fayda etmezdi. Konuşmamızdan birkaç gün sonra Deniz kazadan kurtulamamıştı. Tekrar konuşmasına gerek kalmamıştı.
"Hadi içeri girelim canım. Sen de üşüyeceksin." Kolundan tutup onu içeri yönlendirdim. Zaten o sırada ailesi de kalkmak için hazırlanıyormuş. Onları geçirdikten sonra yine ailecek kaldık.
"Mutlu musun?" Annem saçlarımı bir tarafa toplayıp sırtımı okşadı.
"Evet o beni hep mutlu etmeye çalışıyor."
"Onunla evlenmek senin için en iyisi. Birbirinize yakışıyorsunuz,iyisiniz." Dudaklarımın kenarı bu sefer zorla kıvrıldı. O konuştukça ben de başımı hafifçe sallıyordum.
"Evet biliyorum." Annem tek eliyle saçlarımı okşadı.
"Hadi gidip dinlen istersen." Beni bırakınca ben de gülümseyip odama çıktım. Küpelerimi çıkarırken gözüm yine fotoğrafa takıldı. Elime alıp yine incelemeye daldım. Onun olduğu tarafı okşadım.
"Bana kızmıyorsun değil mi?" Kendi kendime fotoğrafa doğru konuştum. Beni hala üzüyordu. Onca zamandan sonra ve daima...
"Bana kızmıyorsun değil mi?" Onun yüzüne üzgünce bakmıştım bir ara. Yaklaşık iki veya üç sene önce. İki elini de elindeki bardağa sarmıştı. Kolları dümdüz masadaki o bardağa uzanmıştı. Sadece bardağa bakıyordu. Tekrar konuşmasını sağlamaya çalıştım.
"Özür dilerim." Kafasını kaldırdı. Ellerini bardaktan çekip yüzümü elleri arasına aldı.
"Güneş'im,sana hiç kızar mıyım?"
"Eh bazen." Güldü ama pek neşeli bir gülüş değildi bu.
"Annen bu ilişkiyi hiçbir zaman onaylamayacak bunu biliyorum. Senin yapacağın pek bir şey yok yani. Bu senin suçun değil." Onu ailemle tanıştırmak istemiştim ama annem sırası olmadığını söylemişti. Bir türlü de sırası gelmemişti.
"Beni kaçırır mısın? İleride. Evleneceğimiz zaman falan."
"Ah ağzına o laf bu kadar yakışamazdı. Tekrar söylesene." Güldüm. Yani öylesine değil. Cidden içimden gelerek mutlulukla sırıttım.
"Kaçırmak mı? Evlilik mi?"
"Evlilik." Dedi elimin tekini bırakıp çayını yudumlamadan hemen önce.
"Bir gün evleneceğiz. Her şey çok çok güzel ve bambaşka olacak." Bu sefer ellerimi öptü.
"Evet öyle olacak. Ama bunu ailenden izin almadan yapmak zorunda kalacağız gibi geliyor." Bu cidden canımı sıkan bir şeydi. Gözümden yaşlar akmaya başladığında kendimi durdurmak istedim ama yapamadım. Deniz hemen yanıma oturdu. Başımın omzuna yaslanmasına izin verip saçlarımı okşadı.
"Hişşt. Ağlama bakalım. Ah ben senin bir damla gözyaşına bile kıyamam Güneş'im benim. İyi misin? Üzme kendini hadi." Başımı kaldırıp peçetelere uzanacakken o çoktan benim yerime halletti. Önce elleriyle sonra peçeteyle gözyaşlarımı sildi.
"Boşver be güzelim. Hayat kısa. Neler olacağı belli olmaz. Üzülmek için çok erken." Şimdi kendime soruyorum, üzülmek için çok mu geç?

GÖĞE KADAR SEVMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin