Multimedya Mert.
Sesler tekrar geri geldiğinde bir hastanedeydim. Annem başımdaydı.
"Senin için çok endişelendik canım kızım." Dedi eliyle yüzümü okşayıp. Doğrulmaya çalıştım. Kasılmaktan her yerim ağrıyordu.
"İyiyim ben merak etme."
"Seni merak eden biri daha var." Dedi ve ben cevap vermeden kapıdan dışarı çıktı. Mert içeri elinde büyük bir çiçekle girdi.
"Canım,iyi misin?" Yatağın kenarına oturdu. Ona iyi davranmak içimden gelmiyordu. Yaptığı şeyden sonra hele.
"Sana rağmen evet." Tek kaşını ukala bir havada kaldırdı.
"Bana rağmen?" Diye sordu. Bir de hala soruyordu.
"Evet. Yaptığın kaba hareket sonrası." Güldü.
"Ben bir şey yapmadım."
"Beni duvara itip canımı yakan başka bir Mert miydi yani?"
"Abartıyorsun." Yine güldü ki bu çok sinir bozucuydu. Kendinden daha da çok nefret ettiriyordu ve gözümde batıyordu.
"O zaman beni gördün,iyiyim. Şimdi gidebilirsin." Ellerini bir suçlunun teslim oluşu gibi havaya kaldırdı.
"Peki. Gidiyorum." Çabuk pes etmişti. Bunu beklemiyordum. Deniz'le tartışsak ya ben ya o gitmeye izin vermezdik. Bir kere annemler şehir dışında olduğunda kapımda bir saate yakın beklemişti.
"Deniz,hava soğuk. Kar yağmaya başladı ve hala dışarıdasın. Sana git dedim. Artık evine git." Kollarını kavuşturdu ve küçük bir çocuk gibi somurttu.
"Beni affedene kadar hayır."
"Seni affedersem eve gelip çay içer misin?" Gözleri muzur bir şekilde baktı ve parladı.
"Çay mı?" Güldüm. Çaya olan düşkünlüğü her fırsatta belli olurdu.
"Affettim seni. Hadi gel biraz ısın öyle gidersin." Ellerini tutup onu yerden kaldırdım.
"Çayla ilgili konuşunca sana bayılıyorum." Demişti. Ben de gülüp ona sarılmıştım.
"Bu kadar çabuk vazgeçiyorsun yani?" Dedim anılarımdan sıyrılıp Mert'e seslendim.
"Özür dilerim. Ama beni hiç önemsemiyormuşsun gibi gelmişti ve arkadaşlarımın önünde de ondan bahsedince... Onlar beni değil onu sevdiğini biliyor." Sen de biliyorsun bunu diyesim geldi. En azından ben deniyordum ve onu kırmıyordum. Onu duvara itmiyordum.
"Ama bu beni kenara ittirip canımı yakmana geçerli bir sebep değildi. Şiddetin zerresini bile kullanan birine nasıl güvenebilirim?" Ellerimi tuttu ve dizlerinin üstünde durdu.
"Özür dilerim. Özür dilerim. Yapmamam gerektiğini biliyorum sadece alkol de alınca kendime hakim olamadım. Özür dilerim bir daha olmayacak lütfen." Başka çarem yoktu. Onu affetmek zorundaydım. Elimde değildi ki. Böyle olmak zorundaydı. Ona alışmak zorundaydım.
"Peki. Bir daha bunu affedemem ama." Başını hızlı hızlı salladı. Güldüm.
"Bir daha olmayacak söz. Söz veriyorum." Ellerimi tek tek öptü. Sonra ayağa kalkıp yatağın ucuna oturdu.
"İyisin di mi?" Beni inceledi.
"Evet,iyiyim. Ne oldu anlamadım zaten."
"Neyse. Önemli olan şimdi iyi olman." Evet anlamında başımı salladım. Eve dönüp kendi yatağımda yatmak istiyordum. Hastaneler çoğu insana olduğu gibi bana da rahatsız geliyordu. Kendimi hep diken üstünde gibi hissediyordum. Her an bir şey olabilirmiş gibi,mesela birini kaybetmek gibi... O zaman bu hastanede değildim ama yine de kötüydü. Kötü olmadığı bir zamanı hatırlamıyordum.
"Doktor gidebileceğimizi söyledi." Annem odaya girdi. Mert yataktan kalktı. Benim de kalkmama yardımcı oldu.
"Gel bakalım." Elimden tutup yürümeme yardımcı oluyordu. Şimdi yine eskisi gibi şefkatli ve ilgiliydi. Bu değişken psikolojiyi anlamak için ne yapmalıydım bilmiyorum ama alışsam iyi olacaktı.
Eve gidip üstümü değiştirdim. Bu sırada Mert dışarıda beni bekledi. Ben onu içeri çağırınca içeri girip yatağın üstüne oturduk. Beni kendine çekip uzun uzun öptü. Bir şekilde hissettirmesi gereken şekilde hissettirmyordu. Ama yine de o an başka bir şeye odaklanmadığımdan bir süre de olsa aklım başımdan uçabiliyordu.
"Haftaya Gizem'in doğumgününü kutluyoruz. Geliyorsun di mi?" Başımı kaldırdım. Gizem onun kız kardeşiydi.
"Dışarıda mı?" Bana bakıp güldü.
"Tabi ki dışarıda aşkım. İnsan her zaman 25 yaşına girmiyor ki!" Ben de güldüm. Ama sadece yalandan. Bunda gülünecek bir şey bulamamıştım. Zaten genelde o ve arkadaşlarının neye güldüklerini anlamıyordum. Bütün bunlar bana çok saçma geliyordu. Birbirlerine bakışları,konuşmaları... Niye onlarla takılmak zorundaydık? Başbaşa kalınca gayet iyiydik. Yani iyi sayılırdık.
"Biz evlenecek miyiz?" Dedim birden. Çenemi tutup beni öptü. Gülümsedi.
"Evlenmek mi istiyorsun?" Omuzlarımı silktim.
"Yani ondan değil de annemler falan istiyor galiba." Mert'in yüzü gerildi.
"Sen istemiyorsun yani?" Derin bir nefes aldım.
"Bilmiyorum. Aramızdaki şey daha yeni gibi. Ayrıca açık bir teklif aldığımı da hatırlamıyorum."
"Sana gelecekte kendimi nerede gördüğümü söylediğimde biraz teklif gibiydi ama." Gülerek elimi tuttu. Gözlerimi kapatıp ben de güldüm.
"Hayır değildi." Kafamı iki yana salladım.
"Hiç mi?" Tekrar kafamı salladım.
"Tamam o zaman bir tane ayarlarız." Yataktan inip dizlerinin üstüne çökecekken onu durdurdum.
"Bunu kastetmemiştim." O da tekrar yatağa oturdu.
"Dalga geçiyordum. Suratının aldığı şekli görmek istedim." Elimi yüzüne koydum.
"Ya,demek benle uğraştın." Şımarık bir kızın ses tonunu kullandığımda Mert güldü.
"Evet,biraz." Dedikten sonra yine beni öpmeye başladı. Bir-iki saat daha bizde oturduktan sonra kalktı. Onu kapıdan geçirip odama giderken annemin babamın çalışma odasından sesini duydum.
"Deniz'in ailesine ödemeyi yaptın mı?" Kaşlarımı çattım. Duvara yaslanıp dinledim.
"Evet. Sen konuştun mu onlarla?" Bu sefer babam konuşmuştu.
"Evet. O günden sonra ondan bahsetmemişler bile." Deniz'in adını duyduğuma yemin edebilirim. Bu beynimin bana bir oyunu olabilirse belki cidden duymuştum. Yoksa bu annemle babamın Deniz'in ailesi hakkında konuşmalarını hiç de mantıklı kılmazdı.
Beni görmesinler diye hızlı adımlarla odama gittim. Beş dakika kadar sonra annem kapımı açık görünce içeri girdi.
"Mert gitti mi?" Sakindi. Belki ciddi bir konu değildi ama anlamaya çalışıyordum.
"Evet. Toplantı için hazırlanması gerekiyordu." Saçlarımı tek elimle arkaya ittirdim.
"Anne? Bir şey soracağım." Dedim sonra o konuşmadan.
"Sor tabi." Dedi. Gülümsüyordu.
"Deniz'in ailesi o zamandan sonra beni hiç aradı mı? Yani nasıl olduğumu sormak için falan." İşte şimdi gözümle tanıklık ediyordum. Gülümsemesi yüzünde donduktan bir süre sonra yavaş yavaş silindi ve yüzünde bir gerginlik oluştu.
"Şey bilirsin onlar da oğullarını kaybettikleri için düşünememiş olabilirler. Sonuçta sen ondan kalan bir anısın,belki de elleri telefona varmadı." Sesinde titreme vardı ve telaşlı konuşuyordu.
"Evet ama en azından onları mezarlıkta falan görürüm diyordum. Göremedim de." Ağzından çıkan bir lafı arıyordum. Çünkü orada duyduklarımı gayet iyi ve net duymuştum.
"Denk gelmemiştir belki. Bilmiyorum canım onlarla hiç konuşmadım ki." Konuştuğunu biliyorum demek isterdim ama buna cesaret edemedim.
"Neyse. Yarın ben bir mezarlığa uğramak istiyorum." Annem kolunu omzuma atıp bana sarıldı.
"Seninle gelmemi ister misin?"
"Cidden mi?" Sahi mi? Annem bir kere bile bunu teklif etmemişti. Açıkçası şoktaydım ama mutlu da olmuştum.
"Tabi. Neden olmasın?" Gülümsedi.
"Teşekkürler." Ona sarılıp başımı omzuna koydum.
"Bir şey değil Güneş. Şimdi gidip babana bakmam gerek. Bir şey istemişti de." Başımı salladım. Tekrar çalışma odasına gidiyor olmalıydı. Ama kalkmadım. Ne kadar merak etsem de kalkmadım. Kıyafetlerimi hazırlayıp erkenden yatağıma geçtim. Mert'le biraz mesajlaştık sonra da uyku bastırınca uyudum. Ertesi gün kalkıp hazırlandığımda annem de hazırdı.
"Günaydın anne." Dedim sakin bir ses tonuyla. Ne eskisi gibi enerjik ne de son zamanlardaki gibi ruhsuz...
"Günaydın kızım. Gidelim mi? Hazır mısın?" Başımı evet anlamında sallayınca o önümde yürümeye başladı. Arabayı şoför kullandı,oysa ki bu yolları ondan iyi biliyordum. Ama öte yandan annem zaten kullanmama izin vermezdi. O hep şoförle bir yerlere gidip gelirdi. Mezarlığın önünde durduğumuzda çantamdan şalımı çıkarıp başıma geçirdim. Annem de aynı şeyi yaptı ve benim koluma girip mezarlığa girdi. Ezberlediğim yolları,taşları geçip onun mezarına geldik. 'Deniz Yalın. 1990-2015. Ruhuna El-Fatiha'
Mezar taşına dokundum. Soğukluğundan mıdır yoksa onun mezarında olduğumdan mıdır nedir bir an için ürperdim. Annem beni izliyordu. Kenara çöküp yine düşüncelere daldım.
"Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor. "
Deniz bana en sevdiğim şair Nazım Hikmet'ten bu dizeleri okuduğunda o ölmeden bir ay kadar önceydi. Onun bunları okuması beni çok etkilemişti. O zamana kadar hiç böyle bir şey düşünmemiştim. Birimizin ne zaman öleceğini... Bir süre sessiz kaldıktan sonra Deniz yine elimi tutmuştu.
"Ağır mı oldu?" Tek kaşımı kaldırıp ona yan gözle baktım. Bana gülümsüyordu. O rahatlatıcı gülümsemeyi yavaş yavaş unutuyor gibiydim. Yüzünü de artık daha zor kafamda canlandırıyordum. Bundan korkuyordum.
"İyi bir şeyler okusana." Buna hazırmış gibi hemen başını salladı. Zaten buna hazırdı. Bana böyle şeyler yapmaya bayılırdı. Deniz her şeyi kararında yaşayan bir çocuktu. Kızardı ama öfkesiyle insana zarar vermezdi. Üzülürdü ama sakinliğini korurdu. Kıskanırdı ama bunu belli etmezdi. Benimle her türlü şeyi konuşabilirdi. Bazen saçlarımı bile yapabilen biriydi. Düşünüyorum da tek bir konuda aşırıya kaçıyordu,o da bendim. Beni çok düşünür,çok sever,çok özlerdi... İşte bazen de bana olan sevgisini böyle edebiyata olan tutkusuyla gösterirdi.
"O zaman Güneş'im için güzel bir şey,işte geliyor.
'Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
sen ülkemin yaz geceleri gibisin
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
beni unutma
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin
ve güzel kal' " dudaklarımın kenarları kulaklarıma kadar geliyor gibi hissettiren bu duyguyu seviyordum. Bu duyguyu ona borçluydum. Onun boynuna sarılıp kendime çekerken biraz da onu sıkmış olabilirdim. Ama ne yapalım ki,bazen birbirimizi severken zarar verdiğimiz de oluyordu.
"Onu özlüyor musun?" Annem bana baktı. Birbirimizden ne kadar kopuk olduğumuzu fark ederken acı bir şekilde gülümsedim. Özlemek mi?
"Her dakika. Bu... Anne bunu hiç düşünmemiştim. Hiçbir zaman birimizin gideceğini... O bunu hak etmiyordu. O kadar yaşam dolu birisiydi ki." Sonra ona niye Deniz'den bahsettiğimi düşünmek için duraksadım. Pek umrunda olmadığını biliyordum. Tek derdi Mert'le olmamdı. Ya da onun gibi herhangi biriyle...
"Mert'i onun kadar sevmiyorsun di mi?" Onu ne yapsam mutlu edemezdim.
"İmkansız."
"Baban ve ben evlendiğimizde birbirimize yabancı gibiydik ama sonradan birbirimizi çok sevdik."
"Sen de benim onunla evlenmemi istiyorsun. Bunu biliyorum. Endişelenme. Bunu yapacağım. Başka bir şey yok. O bu mezarda yattığı sürece yok." Ayağa kalktım. Elimle üstümü başımı temizledim. Annem koluma dokundu.
"Bunu yapacağını biliyordum. İnan senin için en iyisi olacaktır." Güldüm. Çünkü sinirlerim bozulmuştu. Sadece sindiremiyordum. Hayatına devam edemeyen tek bendim. Hepsi benim için çoktan başka bir yol çizmişti ve ben kendimi ona haksızlık yapıyormuş gibi hissediyordum.
"En iyisi değil. Ama bununla yaşamak zorundayım. Ya da onun yanına gidebilirim." Başımı kaldırıp gayet sakin bir şekilde ona baktım. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
"Böyle şeylerden bahsetme zamanı geçti sanıyordum Güneş." Elimi boşver anlamında salladım. Nedense bir anda konuşmak istememiştim. Daha fazla annemle burada Deniz'in mezarı başında durup Mert'in benim için en iyisi olup olmadığını tartışmak istemediğimden olabilirdi aslında. Arabaya doğru yürüyüp mezarlıktan çıktık. Ve eve gidene kadar da bir daha başka bir şey söylemedim. Yine odama çekilip onunla ilgili şeyleri karıştırdım. Onu düşünmek bana gerçek sevginin ne olduğunu hatırlatıyordu. Hayatta birinin sana nasıl değer verdiğini hissetmenin gerçekliğini... Çünkü şu an bunlardan oldukça yoksun olduğumu biliyordum. Belki Mert beni cidden seviyordu. Ama ben öyle hissetmiyordum. Gerçekmiş gibi hissetmiyordum. Ağlamaya başlamadan önce Deniz şimdi yaşasa ne durumda olacağımızı düşündüm. Bu şekilde olmayacağımız kesindi tabi ama...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖĞE KADAR SEVMEK
Romance"Hadi buradan kaçalım. Tüm bu gürültülü şehir hayatından,bizi onaylamayan insanlardan... Sadece ikimizin olacağı yerlere gidelim Güneş'im. Hep güneşli bir yere." Yavaşça gülümsedim. Gamzelerimin belirginleştiği yerleri parmaklarıyla okşadı Deniz. "...