2

326 31 34
                                    

Konağın önünde herkes birbirine silah doğrultmuş, Berken'in abilerinin gözünde sadece öfke vardı. Bu kavga ve savaş bu iki büyük aşiret arasında yıllardır süregelen bir şeydi. Yıllar önce Miranoğlular Karagüllerin kızını kaçırmış, bunun üzerine Karagüller Miranoğlu konağını basmış, Devran'ın büyük dedesini öldürüp kızlarını geri almıştı. Karagüllerin kızı Miranoğluların oğluna aşıktı. Kavuşamamanın verdiği acıyla Karagüllerin kızı kendini Halfeti barajına atarak canına kıymıştı.

Bu kavga o zamanlardan beri devam ediyor, her çıkan kavgada Halfeti kana bürünüyordu. Devran havaya ateş açtı. "Karagüller!" Bağırdı, gülmeye başladı. "Topunuz gelse beni deviremezsiniz." Hazar büyük öfkeyle öne atıldı. "Bize sıksana lan yiyorsa!" Devran bir anda silahını ona doğrulttu. Bir gözüyle de Berken'e bakıyordu. Yeşil gözlü oğlanın gözlerindeki öfke belli oluyordu.

O sırada arka arkaya beş tane siyah araba dizilerek, dar sokağı doldurdu. Çevredeki evlerden insanlar pencerelerinden izliyordu. Arabalardan Devran'ın dedesi Abdullah Ağa indi. Abileri ve babası da inmişti. "Hacı Ağa." Diye öfkeyle konuştu Abdullah Ağa. "Siverek'te yaptıkların yetmiyor? Şimdi gelmişsin torunuma kıyıyorsun!?" Hacı Ağa kaşlarını çattı. Anlamayan bakışlarla ona baktı.

"Ne yapmışım Siverek'te?" Abdullah Ağa, herkesi geçip karşısındaki yaşlı adamın karşısına geçti. "Diyarbakır'dan geçen tırlarımızı ateşe vermişsiniz. Bir de ne yapmışım diye soruyorsun!" Hacı Ağa kaşlarını çattı, sinirle kükredi. "Lafını bil de konuş lo! İftiradır." O sırada siren sesleri duyuldu, polis gelmişti. Polisler arabalardan indi, ortaya geçtiler. "Eğer biraz daha devam ederseniz, olaylarınızı karakolda çözmek zorunda kalırsınız." Abdullah Ağa, karşısındaki yaşlı adama baktı. Sinirle arkasını döndü. "Bu burada bitmedi!" Devran, orada durup yeşil gözlü çocuğa bakmaya devam etti. Berken, bir anda silahını çıkardı. Taşımaktan nefret ederdi ama mecburdu.

Devran'a gösterdi. Ela gözlü adam kaşlarını kaldırıp sırıttı. Sonra arkasını dönüp arabasına bindi. Polislerde bir süre daha orada durduktan sonra ayrıldı. Hacı Ağa, içeri girdi. Konuklar yavaş yavaş kalkıyordu. Fırat Şanlı, herkese selam verdi. Berken onun gözlerine nefretle bakmadan kendini alıkoyamadı. Urfa karışacak gibi duruyordu. Hacı Ağa, torunlarını ve oğullarını yanına topladı.

"Kim yapmış bunu hemen öğrenin!" Hasan öfkeyle konuştu. "Ne malum kendilerinin yakmadığı?" Berken, bu konulardan hoşlanmıyordu ama zorunlu olarak dinlemek zorundaydı. "Kendi mallarını yakacak kadar ileri gitmemiştirler." Hazar konuştu, kardeşlerine göz gezdirdi. Hepsi onu doğruladı. "O halde aşiretler arasındaki gerilimin yeniden yükselmesini isteyen birileri var." Berken hiç yorum yapmazdı ama bu bir ilkti.

"Küçük aşiretler bunu göze alamazlar, Halfeti dışında." Diye ekledi. Haklıydı, Hacı Ağa ayağa kalktı. "Araştırın." Herkes odalarına çekilmeye başladı.

*** *** ***

Ertesi gün Hacı Ağa ve Berken haricinde hepsi Siverek'e yola çıkmıştı. Berken'se üniversiteye gitmişti. Siyah arabalar yolda konvoy halinde ilerliyordu. Büyük Urfa ovası içinden geçiyorlardı. Tarlalarda ilk buğday hasatları yapılıyor, bereketli Urfa toprakları halkına en büyük cömertliğini yapıyordu. Kavurucu güneş, toprağı taşı amansızca yakıyordu. Bu bereketli topraklar, nice insana ekmek kapısı oluyordu.

Olay yerine geldiler, Siverek'in tatlı bir köyüydü. Hacı Ağa arabadan adımını atar atmaz bir silah patladı. Hacı Ağa'nın tam kalbine isabet etti. Nefesi bir anda kesilen adam yere yığıldı. Köyden yükselen çığlık seslerine, Hazar ve Hasan'ın çığlık sesleri de eklendi. Onu hemen arabaya aldılar fakat Hacı Ağa çoktan can vermişti. Karagüllerin adamları her yere dağılıp kimin vurduğunu anlamaya çalıştı. O sırada birkaç silah sesi daha duyuldu.

Nemrut'un Oğlu | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin