"Biliyorsun ki ben yalnızca senin yanındayken yaşıyorum."
- Uyanış / Kate Chopin -Yeni bir başlangıç yapmak, tertemiz, sıfırdan bir sayfa açmak ve geçmişi geride bırakmak...
Bunların hepsini yapmak için bir adım atmıştım. 10 yılın ardından bir aileye sahip olmuştum. Etrafa gülücükler saçmam, mutluluktan havalara uçmam ya da ne bileyim mutlu olmam gerekirdi işte.
Ama ben mutlu muydum?
Hayır! Nasıl mutlu olacaktım ki?
Nedeni tabii ki de belliydi. Baran. 10 yıldır onsuz geçirdiğim anlarım sadece uyurken olanlardı. Hatta o adamın olduğu kabuslarımı rüyaya çeviren kişinin yüzü, Baran'ın yüzünden başka bir yüz değildi.
Daha yetimhanenin kapısından çıkmadan önce onu özlemeye başlamıştım. Onunla yaşadığımız bütün anlar zihnimden bir film perdesi gibi geçmişti.
O bu kötülüklerle dolu olan dünyada toz pembe olarak kalmamı sağlayan bir masal, güvenli bir şekilde sığınabileceğim bir liman, beni yargılayacak mı korkusu olmadan rahatça ağlayabildiğim bir omuz, her şeyimi anlatabildiğim bir sırdaş ve her daim yanımda olan bir dosttu.
Yetimhaneye aynı anda gelmiştik. O günü çok net hatırlıyordum.
İhbarın Geldiği Günün Sabahı;
Küçük Safir'i o evden çıkarmışlardı gecenin bir vakti. O gece mavi giyimli bir sürü adam ve kadının olduğu bir binada geçirmişti. Onların polis olduklarını biliyordu. O aslında birçok şeyi biliyordu.
Oradaki insanlar ona çok iyi davranmıştı. Ama o tek kelime etmemişti. Darbeler yüzünden her tarafı ağrıyordu. Hiç kimsenin ona dokunmasına izin vermiyordu. Bunun iki sebebi vardı; biri korkuyordu diğeri ise heryeri acıyordu dokunulduğunda...
Gece sabaha döndüğünde iki tane polis abla gelip ona hastaneye gidip bir şeyi olup olmadığına baktırıcaklarını söyledi. Yine hiç konuşmadı. Sadece başını salladı.
Hastaneye gidene kadarda ağzını bıçak açmadı. Önce bir doktor abi gelmişti ama onun kendine dokunmasına izin vermemişti. Bütün hastaneyi inleterek ağlamıştı. Elinde değildi. Korkuyordu...
Sonrasında bir doktor abla gelmiş ve ona izin vermişti. Doktor abla önce vücudundaki kızarık ve morlukları inceledi. Sonrasında ağzını açmasını istedi. Darbelerken kaynaklı birkaçı kırılmış dişlerine baktı. Sonrasında onu en çok korkutan o şeye geldi sıra. Tecavüze uğramış mı diye kontrol edildi...
Hastaneden sonra yine polis ablalar onu birçok çocuğun olduğu bir yere getirmiş. Onlarının arabasının haricinde bir araba daha vardı o büyük avluda.
O arabaki çocukla aynı anda indiler arabadan. Gözleri birbirlerine kitlenmişti. İkiside o göz temasını bozmak istemiyordu. O gözlerle ikisi de benzer o korku duygusunu, acaba bugün kaç saat dövüleceğim korkusunu görmüştü.
O an birbirlerinin alınlarına yazıldılar. Kaderleri birbirlerine bağlandı. İkisi de birbirlerini bırakamayacak kadar birbirlerine bağlandılar.
İçeri girip kendi yatakhanelerine gidene kadar bozulmadı o göz teması. İkisi de daha o yaşta yaşadıkları yüzünden buz tutmaya başlamış kalplerinin en derinlerinde ufak da olsa bir kıvılcım hissetti.
O kıvılcımın ne kadar büyüyeceği ise tartışma meselesiydi...
Günümüz;
O gün kalbimin derinlerinde ufacıkta olsa bir sıcaklık hissetmiştim. Daha o gün Baran ile çok yakın olmuştuk.
Bir gün yemekhanede ben herkesten uzak bir köşeye oturmuş yemeğimi didiklerken gelmiş ve hiç ses etmeden karşıma oturmuştu. Tuhafıma gitmişti. Kimse benle oturmamıştı aradan geçen bir haftada. Hep tek başıma yerdim. Ve tek kelime etmemiştim kimseye...
Baran'ın durumu benden daha iyiydi. Arkadaşları olmuştu. Genelde onlarla oturup yemeğini yerdi. Ama ben yalnız olurdum.
O an bir şey oldu. Dilimden benden bağımsız birkaç kelime döküldü...
Yemekhanede (10 yıl önce);
"Neden benim yanıma oturdun ki?" diye sordu küçük Safir. Yetimhaneye geldiğinden beri ilk defa konuşmuştu.
"Canım yanına oturmak istedi çünkü!" diye ters bir cevap verdi küçük Baran. Ama içten içe mutlu olmuştu. Çünkü geldiği günden beri konuşmayan, ona dilsiz lakabını taktıkları kız ilk defa ona konuşmuştu.
Kız yine sus pus oldu. Yemeğini didiklemeye geri döndü. Baran pes etmedi. Elindeki çatalı bırakıp "Benim adım Baran." dedi. Küçük Safir kafasını kaldırmadan sadece başını salladı. Baran yine pes etmeyip ısrar etti. "Ee senin adın ne söylemeyecek misin?"
Küçük Safir yine kafasını kaldırmadan kafasını sağa sola salladı. Sadece işaret dilinin kullanıyordu. Baran yine susmadı. "Ee hadi ama! Ben sana söyledim adımı. Sıra sende!"
Küçük Safir kafasını kaldırmadan konuştu. "Safir." dedi sadece olabilecek en kısa sesle.
Baran "Duyamadım yalnız." dedi.
Safir bu sefer kafasını kaldırıp daha yüksek sesle "Safir." dedi safir rengi gözlerini Baran'ın üstüne dikerek.
Baran, geldiği günden beri hiç kimseyle konuşmak için çabalamamıştı. Ama Safir ile konuşmak için çabalıyordu. Çünkü o da hissetmişti Safir'e baktığında içinde oluşan o sıcaklığı...
Günümüz;
Ondan başkası olmamıştı 10 sene boyunca. Biz ikimizin en yakınları olmuştuk. Yaşadığımız şeyler, hissettiğimiz duygular, yaralarımız aynıydı bizim.
İkimiz de hayatlar birbirine bağlıydı...
Baran'sız ne yapacağımı bilmiyordum. Yeni ailemin evine gidene kadarda bunu düşündüm. Bana sordukları sorulara kısa kısa cevaplar verdim, onları dinliyormuş gibi yaptım.
Ama tek düşündüğüm Baran, onunla geçirdiğimiz vakitler ve bundan sonra onu nasıl göreceğimdi.
Onsuz kolay kolay nefes bile alamazken beni onsuz yaşamaya mecbur bırakıyorlardı. Benim ne hale geldiğin, ne düşündüğüm, duygularım hiç mi önemli değildi...
————————————
Selaaaammm
Bölüm nasıldı sizce? Biraz geçmişe gittik bu bölümde.
Biraz sade bir bölüm oldu gibi.
Sizleri seviyorum.
Gözyaşlarınızla kalın ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşı Perisi
Teen FictionFarklı yerlerde ve ailelerde yaşayan iki çocuk ama yaşadıkları şeyler aynı; aile içi şiddet hem fiziksel hem psikolojik... Bu durumu fark eden komşuların yetkililere bildirilmesiyle devlet himayesine giren o iki çocuk bir tesadüf eseri aynı yetimhan...