Başlama tarihlerinizi alalım (11.06.2024)
Bölüm şarkısı: Model - Sarı Kurdeleler
"Sigara içenler genç yaşta ölmez. Genç yaşta ölenler sigara içer..."
Hayat. Hayat kelimesi bile zor gelir insanlara. Yaşaması zordur. Bu hayata tutunmak, burada özellikle mutlu olmaya çalışmak çok zordur.
Bu hayat çocuklar için hep toz pembe gibi gelir yetişkinlere. Peki ya öyle midir?
Çocuklar hayata çoğu yönden masumca yaklaşır. Çocuklar masumluğun vücut bulmuş halidir. Ama her çocuk böyle masum mudur ki?
Okullarda yapılan akran zorbalıkları, ufacık yaşta tacize uğrayanlar, kendini bilmezlerin tecavüzleri...vb bir sürü şey yaşayabilirler bizim masumluğun vücut bulmuş hali dediğimiz çocuklar. Sonuçta ne kadar istemesek de böyle pis, sapık ve kendini bilmez insanlar çok bu hayatta.
Bazı çocuklar ise bu kötülükleri direk olarak ailesinden görür. Aile içi istismar, taciz, şiddet... Böyle haberler neredeyse her gün haber kanallarına, gazetelere konu oluyor.
Bugün ise ben size böyle durumlara maruz kalan iki çocuğun hikayesini anlatacağım. Safir Kızılova ve Baran Ateş'in o ufacık yaşlarında gördükleri aile içi şiddeti, istismarı...
İkisi de farklı yerlerde, farklı ailelerde yaşıyorlardı ama kaderleri aynı gibiydi. Yaşadıkları şeyleri aynıydı.
Bir keresinde güzel bir rüya görüyordu daha 6 yaşındaki Safir. O kötü hayatındaki en iyi şeyler sadece geceleri gördükleri rüyalardı. Yine o rüyalarından birini yaşıyordu ki arka plandan gelen bir bağırış o güzel rüyasını alt üst etti.
"Aptal kız! Bir işe yaradığın yok! Neden senin bir kızım var ki benim!" diye bağırıyordu babası.
"Gerizekalı! Sana böyle mi gösterdim ben! Doğru düzgün yıka şu bulaşıkları!" diye bağırıyordu annesi.
Küçük Safir yattığı yatakta büzüştü de büzüştü, bir topak oldu. Elleriyle uykusu arasında kulaklarını kapadı ve hala uykusu devam ederken ağlamaya başladı.
Onun ağlamasını duyan babası, bam diye odasına girdi ve "Sen niye ağlıyorsun salak kız?!" diye bağırdı.
Babasının bağırışıyla sıçrayarak uykusundan uyandı. Hemen yerinde toparlanıp "Be-ben ağlamıyom baba." dedi ve burnunu çekti.
Babası "Sus! Cevap verme! Bu saatte sesli sesli ağlayıp beni uyandırdığın için bir cezayı hak ettin!" dediği an içini büyük bir ürperti kapladı. Cezalardan korkuyordu. Babasının cezaları çok canını yakıyordu.
Babası üstüne doğru yürümeye başladığı zaman yatakta gidebildiği kadar geriye kaçtı. Ama babası durmadı. Daha çok üstüne yürüdü ve uzanıp küçük Safir'in kolunu tuttu. "Sen benden nasıl kaçarsın ha?!" diyerek o ufacık yanağına kocaman bir tokat attı.
Küçük Safir'den ise büyük bir çığlık koptu. Babası durmadı. Safir çığlık attıkça babası daha çok vurdu. Babası daha çok vurdukça Safir daha çok çığlık attı.
En son attılan tokat ise ağzının içinin metal tadıyla dolmasına neden olmuştu. Küçük kız artık bağırmayı bırakıp sessiz sessiz ağlamaya başladı. Canı çok yanıyordu.
Safir'in bağırmayı bıraktığını fark eden babası onu orada öylece yerde bıraktı ve odasından çıkmadan önce "Yarın sabah sana yemek yok!" dedi. Safir ise bütün gece orada o soğuk yerde içli içli, sessiz sessiz ağlayarak uyudu.
O gece ne yazık ki 7 yaşındaki küçük Baran içinde iyi geçmemişti. Sokakta top oynarken mahallenin en sinirli amcasının evinin camını kırmıştı. Bu amca ise sinirli bir şekilde Baran'ın evine gelip onu babasına şikayet etmişti.
Bunu öğrenen küçük Baran'ın babası, küçük Baran eve geldiğinde onu kapıda elinde kemer ile karşılaşmıştı. Kapının önünde elinde kemer ile babasını gören küçük Baran korkuyla yutkundu. Ama o kemerden kaçamayacağını artık öğrenmişti.
Bu yüzden o kemere boyun eğip kapıdan içeri girdi ve kapıyı kapattı. Sonrasında ise o korkunç gece başlamış oldu.
Babası, küçük Baran'ı dinlene dinlene bütün gece dövdü. Her yeri mosmor oldu. Bazı yerleri kanadı. Ama babası durmadı.
Baranın çığlıkları; önce daha kısık bağırışlara, daha sonra inlemelere, en sonunda da sadece kısık sesli iç çekişlere donuştu.
O gece o iki küçük çocuk içinde berbattı.
Ama uzun zaman sonra o iki çocuğun yardımına birileri koşmuştu. Evlerinin etrafındaki komşular o büyük, içli ve yardım dolu olan çığlıkları duydular bu sefer ve polisi aradılar hemen.
155'e düşen o ihbardan sonra hemen iş başına düşen polisler verilen o iki adrese doğru yola çıktılar. Kısa süre içinde adreslere gelen polisler, çocukların vücudunun her yerindeki kızarık ve morlukları, ağlamaktan kıpkırmızı kesilen gözlerini ve az yemek yemekten kaynaklanan o çelimsizliklerini gördüler ve onları hemen ailelerinden alıp yetkili kişilere teslim ettiler.
Asıl hikaye bugünden sonra başlıyordu. Yetkililere teslim edilen küçük Safir Kızılova ve küçük Baran Ateş ertesi gün sabah bundan sonra yaşayacakları yetimhaneye doğru yola çıkmışlardı o yetkililerle beraber.
Hayatları bugünden sonra değişecekti. Gittikleri o yetimhanede hep pasif olarak kalacaklardı. Ama birbirlerinin en iyi arkadaşı olacakları hakkında en ufak bir fikirleri yoktu.
Yaşayacakları diğer şeylerden de tabii ki de...
———————————
Seeelaamm millett karşınızda yinee beenn Hayal YazarınızzYeni bir kurguyla daha karşınızdayımmm. Safir Kızılova ve Baran Ateş'in o üzücü hayatını anlatıyor olacağım.
Umarım beğenmişsinizdir. Sizleri seviyorum.
Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın (;
Bu seferde;
Gözyaşlarınızla kalın diyek mi? (;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşı Perisi
Roman pour AdolescentsFarklı yerlerde ve ailelerde yaşayan iki çocuk ama yaşadıkları şeyler aynı; aile içi şiddet hem fiziksel hem psikolojik... Bu durumu fark eden komşuların yetkililere bildirilmesiyle devlet himayesine giren o iki çocuk bir tesadüf eseri aynı yetimhan...