Giriş

11 0 1
                                    

Günümüzden birkaç yıl sonrası...

Gözlerimi açtığımda, serin duvarlardan yayılan nemli havayı hissettim. Odanın karanlığında, sadece yüksek pencereden süzülen zayıf bir ışık huzmesi vardı. Dar metal yatağın soğuk kenarları, vücudumu sarıp sarmalıyordu, adeta bir zindanın içindeydim. Gri battaniye ayak ucuma doğru sıkıca büzülmüştü, sanki benden kaçmak istiyordu.

Başım hafifçe dönerken, odanın atmosferi içimi bir kâbusla dolduruyordu. Belirsiz bir ağrı, kafamı doldurmuştu; sanki her bir hücrem işkence görmüş gibiydi. Ve zaten görmüştü. Yavaşça doğrulmaya çalıştım, bedenimdeki her bir kasın direnişini hissediyordum. Aniden, odanın kapısı sert bir şekilde açıldı ve içeri iki iri yarı adam girdi. Adımları, duvarlarda yankılanıyordu, gözleri soğuk ve duygusuzdu. Zorla ayağa kalkmamı sağladılar ve adeta bir kukla gibi odanın ortasına sürüklediler.

Yere düştüğümde, bedenim acıyla titredi. Adamların gözlerindeki soğuk bakışlar, içimde bir yangın gibi yayılıyordu. Ama ben pes etmeyecektim. İçimdeki direniş hiçbir zaman kırılmayacaktı. İstedikleri şeyi onlara vermeyecektim.

Başımı yukarı kaldırarak duvara doğru yönlendirdiklerinde, gözüme eski bir projeksiyon cihazı çarptı. Cihaz çalışmaya başlayınca, duvara yansıtılan görüntüler odanın soğuk ve kasvetli atmosferini daha da ağırlaştırdı. İlk görüntüde, babamı gördüm. Gözlerinde bir korku vardı, beni tanımayan bir yabancı gibi bakıyordu. Elimde ağır bir çekiç vardı. Onunla yüzüne vurmaya başladım. Her darbe, yüzünü biraz daha tanınmaz hale getiriyor, kemiklerin çatırdama sesleri beynimde yankılanıyordu. Babamın gözleri önce şaşkınlıkla, sonra da tamamen boş bakmaya başladı. Yere yığıldığında, kafası tanınmaz haldeydi. Onu öldürdüğüm anı her gün yeniden yaşamak, ruhumu parçalara ayırıyordu, ama doğru olanı yaptığıma inanıyordum. Gözlerimi bir saniye olsa bile kırpmadım. Belimdeki yaralara rağmen dik durdum. Acıtıyordu.

Bir sonraki görüntüde sarışın bir kızı gördüm. Güzel yüzü, korkudan bembeyaz kesilmişti. Onu bir sandalyeye bağlamıştım ve gözlerinin içine bakarak ağır ağır zehir içiriyordum. Zehrin etkisiyle kıvranmaya, ağzından köpükler çıkmaya başladı. Nefes almak için çırpınıyordu, gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Vücudu kasıldıkça sandalyeyi devirecek gibi oluyordu ama bağları çok sıkıydı. Parmaklarımı daha da sıktım, ta ki hareketleri tamamen durana kadar. Soluk almak için yaptığı son çaresiz hareketleri izlemek, zihnime kazınmıştı. Onun ölümünü izlemek her ne kadar içimi sızlatsa da, bunu yapmanın doğru olduğuna kendimi inandırıyordum.

Sonraki sahnede, bir adam vardı. Adamı bir metal masaya kelepçeledim. Elime bir matkap aldım ve yavaşça göğsüne doğru indirdim. Matkabın ucunun ete ve kemiğe saplanmasının sesi kulaklarımı doldurdu. Adamın çığlıkları, acısının büyüklüğünü gözler önüne seriyordu. Matkabı derinlemesine sapladıkça, kanlar fışkırıyordu. Onun sessizce yere yığılmasını izlemek, içimde tarif edilemez bir boşluk yaratıyordu. Yaptığımın doğru olduğuna inanıyordum ama bu boşluk hiç dolmuyordu.

Son görüntüde ise, yine bir adamı gördüm. O hain, sinsi gülümsemesiyle bana bakıyordu. Onu yere yatırıp, ellerini ve ayaklarını bağladım. Elimde ağır bir demir çubuk vardı. Onunla kemiklerini tek tek kırmaya başladım. İlk darbede kolunun kırılma sesini duydum, ardından diğer kemiklerin. Her darbe, onun acısını artırıyor, çığlıkları daha da dehşet verici hale geliyordu. Ama gülümsemesi bir an olsun kaybolmadı. O anın tekrar tekrar gözlerimin önüne gelmesi, ruhuma işkence ediyordu. Her seferinde aynı acıyı, aynı çaresizliği hissettiriyordu, ama onun ölümü, adaletin yerini bulmasıydı.

SAYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin