Anastasia

39 10 35
                                    

Acı.

İnsanlar genellikle acı içinde olduklarını, acı çektiklerini söylerler, ama acı nedir? Çok sevdiğiniz biri tarafından ihanete uğramak mı? Ya da sevdiğiniz birini kaybetmek mi? Belki de güvendiğiniz biri tarafından söylenen bir yalanın ortaya çıkmasıdır...

Her insanın kendi parmak izleri vardır, tıpkı kendi acıları olduğu gibi. Sadece onlar bu acıları hep içlerinde saklarlar. Sessiz çığlıklara boğulurlar, gözlerinden akan yaşlar geceleri uyumak için başlarını koydukları yastığı ıslatır. Kimse duymaz çığlıklarını, kimse duyamaz, kimse bilmez yaralarını, acılarını. Onlar da göstermiyorlar. Çünkü korkuyorlar, yenisini almaktan korkuyorlar, yeniden toprakla bütünleşmekten korkuyorlar.
Kader.

Her insanın kaderi önceden belirlenmiştir, o halde insanlar neden kaderlerini değiştirme zahmetine girerler? Neden böyle? Neden, neden, neden, neden... Neden milyonlarca "neden" sorusu var?


Anastasia Angelina Armstrong

Derin derin nefes alan kadın adımlarını hızlandırdı, soğuk rüzgâr ve yağan kar işini kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyordu. Gittikçe daha da üşüyordu. Sağ elinde tuttuğu karton bardağındaki kahve, içeli beş dakika bile olmamasına rağmen soğumaya başlamıştı. Ama bu önemli değildi. Anastasia kahveyi sıcak da olsa soğuk da olsa severdi.

Cep telefonunun çalmasıyla sol elini cebine attı ve nefesinin altında küfretti, şimdi zamanı mıydı? Kim olabilirdi ki? Paris'e her şeyden uzaklaşmak, kafasını dinlemek ve sorunlarına çözüm bulmak için gelmişti. Homurdanarak ısrarla çalan telefonunu eline aldı, sağ elinde ılık kahvesini, sol elinde çalan telefonunu tutarak kimin aradığını görmek için ekrandaki numaraya baktı. Neyse ki arayan erkek kardeşinden başkası değildi. İçini çekti. Aramayı reddederek telefonunu tamamen kapattı ve cebine koydu. Şimdi biriyle konuşmanın zamanı değildi, hem de hiç.

Anastasia elinde tuttuğu ılık kahveyi dudaklarına götürdü, soğuktan titreyerek dudaklarının arasına yerleştirdi ve karton bardaktaki kahveden birkaç yudum içerek içindeki tüm kahveyi bitirdi. Karton bardağı buruşturup önündeki ilk çöp kutusuna attı. Geç kalıyordu ve acele etmesi gerekiyordu. Geç kalmaktan, beklemekten ya da bekletilmekten nefret ederdi. Bu nedenle adımlarını daha da hızlandırdı.

Sonunda gelmişti. Önündeki beyaz kapıya bir kaç saniye bakıp iç çekti. Ne yapması gerektiğini biliyordu ama bunun için çok az bir cesarete ve desteğe ihtiyacı vardı. Onun için kolay değildi. Derin nefes alıp verirken kendi kendine aynı şeyi tekrarlıyordu. Mırıldanarak aynı şeyleri tekrarlıyor ve kendini rahatlamaya çalışıyordu. Rahatlaması gerekiyordu,buna ihtiyacı vardı.

"Her şey yolunda. Her şey yolunda..."

Bu üç kelime, Anastasia sadece bu üç kelimeyi tekrar ve tekrar fısıldıyordu kendi kendine.

Topladığı cesaretle sol elini kaldırdı, sonra kapıyı birkaç kez hafifçe vurdu ve bekledi.

Kapı açıldığında Anastasia derin bir nefes daha alarak kapıyı açan kadına baktı ve ona içtenlikle gülümsedi. Yüzünde sahte bir gülümsemeyle içeri girdi. Son zamanlarda "sahte bir gülümsemeyle" dolaşmak çok moda olmuştu. Anastasya sahtelikten ve yalandan nefret etse de bunu yapmıştı, nezaketen yapmak zorunda kaldığını söylemek daha doğru olacaktı.

"Hoş geldiniz Bayan Armstrong, size içecek ne ikram edebilirim?"

Anastasia paltosunu çıkarıp bir kenara astıktan sonra yumuşak deri koltuğa oturdu, dışı ne kadar soğuksa içi de o kadar sıcaktı, insanın içini ısıtıyor ve umut veriyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gökyüzü Kafesi: Güçlü Kadınlar Serisi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin