İnsan, ayaklarını götüne vura vura kaçtığı yere geri dönermiş.
İster şehir değiştir, ister adını değiştir; bir şey fayda etmiyor. Geri dönüyorsun, zorla da olsa geri dönüyor insan. Ben İklima Ela Sezer, 16 yaşımdayım. Arkadaş kazıkları -şerefsizler, ikiyüzlüler...- küçük hoşlanmalar içime sıçış şekli falan filan derken gittiğim şehire geri dönüyorum. Ne kadar güzel dimi!
Üç yıl sonra canım annem ve babam beni geri Isparta'ya götürmek için gelmişlerdi. İnsan bir kızını özler gelir! Yok anam bunlar hayatımı çıkmaza götürmek için geliyorlar.
Son kez şansımı denemek için annem ve babama döndüm.
"Anne, Baba; benim burda düzenim var! Ben Isparta'ya geri dönmek istemiyorum. 3 yıl önce oradan ayrıldım, geri de dönmek istemiyorum."
Babam, ters ters bakıyordu. Korktum ya! Şimdi bu beni döver! Yavru kedi gibi durayım da beni masum sansınlar eğer döverse.
Annem, bana döndü. Yüzündeki ifade çok sinirli olduğunu belli ediyordu. Derin bir nefes aldı. "İklima, benim sözümü ikiletme! Ne dediysem o olacak! Gözümün önünde dur. İnsan bir anne, babasını merak eder gelir. Yok bizim kızda öyle bir düşünce bile yok." diyip bana sinirli sinirli bakmaya başladı.
"Zeynep Yenge, İklima senin lafına ikinci kez söyletmedi ki. Sadece yirmi üç kere söyletti." diyen kuzenim Tuana'ya hayretler içinde baktım. Üşenmeden saymış mıydı? Tuana ve üşenmemek? Aynı cümle bu ikiliyi kullanınca insan bir garip oluyor.
Son kez anneme baktım. Şuan gözlerim anneme yalvarıyordu ama annem her zamanki gibi yine fikrinden dönmedi. İnatçı Zeynep Sezer.
Artık pes ettim, kararlarından asla vazgeçmiyeceklerdi. "Sizi ailelikten red ediyorum ya!" diyerek odama koştum yoksa anne terliği yiyecektim. Annem arkamdan bağırıyordu ama aldırış etmedim.
Yatağın altına koyduğum mavi ve fıstık yeşili rengindeki valizlerimi zor da olsa çıkartmıştım. Hayır onu hangi akılla koyduysam! Hiç mi düşünmedim olacakları? Japon yapıştırıcısı ile mi kovdular bizim sülaleyi acaba? Bir kurtulamadık gittik bu şehirden.
Gardırobumu açtım, kıyafetlerime baktım. Kim bunları valize koyacaktı? Üşendim ya. Ben hâlâ kıyafetlere bakarken, Tuana içeriye dingonun ahırına giriyormuş gibi girdi ve konuştu. "İklima, kıyafetlere salak görmüş gibi bakmasan mı artık? Onların hepsini sen koyacaksın!''
Onu takmıyarak dolaptan siyah kot pantolon, beyaz crop, açık mavi gömlek ve koyu mavi penye bir şal alıp yatağın üzerine koydum. Üstümdeki batmanlı pijamamla gitmeyi düşünmüyordum.
Kıyafetleri yavaş yavaş yerleştirmeye başladım. Birinci valiz bitmişti. Valizi kapatıp, ikinci valizi açtım. Bir anda annem odama bodoslama daldı. Annelerin bir geleneyi: kapıyı çalmadan girmek.
Annem yanıma geldi, elinin tersi ile alnıma koydu. Ben daha ne olduğunu anlamadan annem kapıya doğru yöneldi.
"Sana İzmir'e gitme işi baya yaramış, söylemeden iş yapıyorsun aferin kızıma. Hadi, sen devam et!" Ben annemin dediklerine anlam vermeye çalışırken, odadan çıktı.
Kapıya mal görmüş gibi bakmayı bırakıp, ayakkabılarımı yerleştirmeye başladım. Fazla ayakkabım yoktu. Bir sandalet, bir topuklu ayakkabım, bir terliğim, üç ayakkabım vardı. Valizim orta boylu olduğu için hemen bir bölmesi dolmuştu. Diğer bölmeye; pijamalarımı, takılarımı, saç ve yüz bakım eşyalarımı, şallarımı ve iç çamaşırlarımı koydum. Bu kadar çeşit eşyam mı vardı lan benim? Acaba başka odaya mı girdim? Odaya bir göz gezdirdim , benim odammış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatyanın Düşü
ChickLitİklima, hayatının en zor dönemlerinin birindeydi. Bu dönemden kurtulmak için yer arıyordu. Son çare doğduğu, büyüdüğü şehirden gitmekti. Zorlada olsa ailesinden izin alıp gitmişti. Onun için artık yeni şehir, yeni hayattı. Yıllar sonra kendisini d...