Bölüm şarkıları:
Mavi Gri- Ölümle yaşam arasında
Dedublüman- Sen bilmezsin
⏳
İnsan bazen ölümlü olduğunu unutarak yaşamına devam eder. Ne zaman ki ölümü hatırlar, işte o zaman huzuru kaçar. Ölümün getirisindeki bilinmezlik mi ürkütür bizleri yoksa bu dünyadaki varlığımızın son bulması mı?
Hiç görmediği, sesini hiç duymadığı annesinin mezarının başında duruyordu Jungkook. Mezarında bir sürü çiçek vardı, muhtemelen bu çiçeklerin hepsini babası ayarlamıştı.
Jungkook'un annesine verdiği ilk çiçek, mezarlıkta annesinin toprağına bıraktığı beyaz kır çiçeğiydi.
Öğrendiğine göre annesi beyaz kır çiçeklerini çok severmiş. Özgürlüğü temsil eden kır çiçeklerini neden sevdiğini iliklerine kadar hissetti Jungkook.
Mezar taşının yanına oturdu ve bir eli ile toprağını sevdi. Sanki annesi yaşıyordu ve yanındaydı. Ağlamayacaktı, annesi onu ilk defa göreceği için kendine ağlamamak için tembihte bulunmuştu.
"Biliyor musun, sensizken ben kimsesizdim ama bir evim olmuştu. Biri benim kimsesizliğimi soldurmuştu. Ama ben yine kimsesiz kaldım anne."
Gözleri doldu Jungkook'un. Ama ağlamamakta ısrarcıydı. Annesine kurduğu ilk cümlede de Taehyung vardı.
Taehyung, Jungkook'un herbir zerresinde olduğu gibi cümlelerinde de vardı. Jungkook kendisinde Taehyung'u yaşatmıştı ama Taehyung ona hiç kimsenin yaşatmadığı acıyı yaşatmıştı.
Yalan söylemişti. Jungkook'un onu uyarmasına rağmen gözünün içine baka baka yalan söylemişti.
Arkadaşını öldürmüştü. Uğruna birçok şeyi feda ettiği arkadaşını öldürmüştü.
Sessiz kalmış, hiçbir şey yapmamış gibi onunla sevgili olmuş ve Jungkook'u bir aptal yerine koymuştu.
Ama Taehyung'du işte. Jungkook'un Taehyung'uydu.
Aşkı göğüs kafesine sığmayan Jungkook'un Taehyung'u.
Orada onu bırakıp gitmesinin sebebi daha da kötü bir ayrılık yaşamamalarıydı. Her ne olursa olsun Jungkook ona kıyamamıştı ve sadece çekip gitmişti. Taehyung ise o kadar kıymıştı ki Jungkook'a, her gün devam ettirmişti yalanını ve gram kartlar açık oynamamıştı.
Jungkook annesinin mezarında daha fazla onu düşünmek istemiyordu ama kendine engel de olamıyordu. Hâlâ aklı almıyordu. En ufak bir şeyde bile çocuk ruhlu davranan Taehyung, nasıl birinin canına kıymıştı?
Jungkook onu gerçekten tanıyamamış mıydı?
"Yeni kavuştuk ama ben gitmek zorundayım anne. Bana gönül koyma, lütfen. Aksi taktirde dayanamam ve kavuşmamızın boyutu değişir."
Ölüm... Jungkook'un ölümü. Taehyung böylelikle bir cinayet daha işlememiş miydi? Sadece bedenleri öldürmek mi cinayetti bu dünyada?
Mezar taşını okşadı. Annesinin isminin olduğu kısma kaydı gözleri ve gülümsedi. Keşke o da hayatta olsaydı ve Jungkook'a gülümseseydi. Belki şu an annesi yanında olsaydı bu kadar canı acımazdı. Annesinin dizlerinde ağlardı ama bu kadar yanmazdı içi, kavurmazdı kalbi gövdesini.
"Mektubunda demişsin ya, yalandan da olsa bir kerecik seni seviyorum der misin diye. Yalan değil anne, seni seviyorum. Tüm içtenliğimle hem de."
Ayağa kalktı ve üstünü silkeledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill Lilith
FanfictionTanrı'nın yarattığı güzel Lilith artık kendi adaleti için isyankâr değil, içine doğru bağıran olmuştu. Lilith'i öldürdüler Tanrı'm, Lilith'i biz öldürdük!