40. Bölüm

208 28 138
                                    


Nasıl öğrendin unutmayı- Kolpa 🎶

Jungkook otel odasında, yatağının önünde oturmuş bir vaziyette yarım bıraktığı viskiyi içiyordu. Unutana kadar içmek istiyordu. Kendini bile unutmak istiyordu. Ama olmuyordu. O anı sürekli zihninde yaşıyordu.

8 yıl boyunca ona katil kelimesini bir kere bile kullanmamıştı. Çevresindekilerin de söylemesine müsaade etmemişti. Hatta onunla ilgili hiçbir imayı kabul etmiyor, söylenmesine de izin vermiyordu.

Aşkıyla öfkesi arasında büyük bir savaş vermişti. Bu savaşı Taehyung'un yanında verseydi yaşanacak iki senaryo olacaktı.

Birincisi: Aşkı galip gelecekti ve çok sevdiği birinin katili olan kişiyle birlikte olmaya devam edecekti. Yaşayacağı tek duygu aşk olacaktı çünkü diğer tüm duygularını yok edecekti. Ve Yugyeom'un ölü bedenine ihanet etmiş olacaktı.

İkincisi: Öfkesi aşkına galip gelecekti ve işin sonu birine zarar vermeye kadar gidecekti. O biri belki Taehyung olmayabilirdi ama kendisine zarar vereceği kesindi.

Elbette Jungkook intihara meyilli bir adam değildi ama bu gerçekle yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdi.

Çünkü biliyordu, Taehyung'un ellerini her tuttuğunda ruhundaki eller çoktan kana bulanmış olacaktı ve günahkâr olan elleri cehennemin tüm katmanlarını içinde barındıracaktı.

Ayrıca bir gerçeği daha fark etmişti. Taehyung'un saçları kızıl değildi, siyaha boyamıştı. Onda da bitmişti. Bitmese saçlarına kıyabilir miydi?

Oysa Jungkook ona bakmaya bile kıyamayan bir adamdı. Şimdiyse kocaman cüssesini bir taşa sıkıştırmışlar gibi hissediyordu. Masallarda her şey güzel sonuçlanırdı halbuki.

Bir varmış bir yokmuş. Aşkı göğüs kafesine sığmayan adam, dünyaya sığamaz olmuş. Bu kez aşktan değil, acıdanmış. Kaybetmiş çünkü. Her şeyi değil, her şeyim dediğini.

Adam aşkıyla yaşama tutunmuş, oysa o dal hiçbir zaman onu taşıyacak güçlükte değilmiş.

Ve adam ölmüş. Adam aşkıyla ölmüş. Kuşun kafesine sığdıramadığı aşk ise çoktan bedeniyle birlikte toprağa karışmış.

Hiçbir masalda yaşayamamış adam. Hiçbir masal onlara güzel bir son bahşetmemiş. İçinde Lilith'in olduğu hangi masal güzel bitmiş ki?

Şişenin dinine gelen Jungkook öfkeyle şişeyi duvara fırlattı. Cam şişe parçalarına ayrıldı fakat Jungkook gözünü bile kırpmadı.

O sırada kapı açıldı. İçeriye girebilecek tek bir kişi vardı. Adımları kapı girişinde duraksadı. Elia yerdeki cam parçalarını görünce başta korktu ama sonra Jungkook'u yerde duvarı izlerken görünce rahat bir nefes aldı.

Onun bu hâli rahatlatacak bir durum değildi ama en azından kendine bir şey yapmaması içine su serpti. Jungkook'un yanına gitti ve hiçbir şey demeden yanına oturdu.

Sırtını yatağa yasladı ve onunla birlikte duvarı izlemeye başladı. Sessizliği bozacak kişi olmak istemiyordu. Çünkü biliyordu, Jungkook sessizse eğer ona soru yöneltilmesinden nefret ederdi.

"Çocuğu varmış," dedi Jungkook, sessizliği bozup. Elia'ya hiç bakmadı, Elia da ona hiç bakmadı ama bakışlarını tahmin edebiliyordu.

"Ben onu unutmamak için kendime her gün işkence ederken, o çocuğuyla birlikte beni hafızasından silmiş."

Elinin tersiyle gözünden akan yaşı sildi. Boğazını temizledi. Ellerini sıktı. Sinirden değildi, acısını ellerinden çıkarıyordu.

Çünkü eller kirletirdi.

Kill Lilith Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin