~Tom Riddle~

57 2 0
                                    

Not: Hemen bir önceki Tom Riddle bölümünün part 2 si. (Şaka değil bu sefer cidden part 2 yaptım)






Başımdaki ağrı beni uyanmam için iteklesede gözlerim sanki bana ders vermek istermiş gibi onları açmama engel oluyordu. Damağımın kuruluğundan boğazımda bir acı hissediyordum. Seslerden burada olduğunu bildiğim biri sürekli odanın içinde volta atıyor arada bir ise iç çekiyordu. Ayak sesleri hızlı ama sakindi. Sanki bir şey olmasını bekliyordu.

Gözlerimi odanın içinde kim olduğuna bakmak için tekrar açmaya çalıştım ama bedenimde ki ağırlık onları kapalı tutmaya zorluyordu. Konuşmaya tenezzül bile edemiyordum. Boğazım çöl gibi kurumuştu adeta. Bu seferde ellerimi hareket ettirmeye çalışmıştım ki bu sefer başarılı olmuştum. Vücudumun ağrısından kaynaklı tamamen hareket ettirmesem bile sol elimin işaret ve orta parmağını hafifçe oynatabilmiştim. Sonunda başarabildiğim bu hareketi en başta odanın içinde volta atıp, iç çeken kişi fark etmemiş rutin gibi tekrarladığı bu döngüye devam etmişti. Bu sefer belki fark eder umudu ile parmaklarımı tekrar oynatmıştım. Bunun üzerine odanın içerisinde ki saatin tik tok sesi dışında hiçbir şey duyulamaz olmuştu. Odanın içerisşnde ki her kimse durmuştu. Belki de beni gördüğü için durmuştu? Ama o zaman şimdiye kadar yanıma gelmez miydi? Dıaşrıdan ne kadar sakin bir şekilde uyuyornuş gibi gözüksem de içimden beni farketmiş olması için Merlin'e dua ediyordum.

O sırada odada tekrar adım sesleri duyuldu. Hayal kırıklığı ile pes etmiştim ki adım seslerinin bana doğru geldiğini fark etmem beni mutlu etse bile aklıma yeni gelen ihtimal ile korku da eklenmişti. Ya odada olan kişi tehlikeli biri ise? Ya bana zarar verecek olursa?

Adım sesleri hemen yanımda durdu. Başımda bekleyen kişi hala bir şey yapmamıştı. Merlin bunun derdi neydi. Ama erkek olduğunu tahmin ettiğim şahıs bana doğru bir adım daha yaklaştı. İşte asıl korkum o zaman başlamıştı. Şimdi burnuma gelen kokusu oldukça şaşırtıcı birindendi. *Ağır erkek parfümü, eskimiş kitap ve perşomen gibi kokuyordu.* Eskimiş kitap ve perşomen kokusu her daim bana köyde yaşayan tatlı bir kadının evini veya yemyeşil bir ormana bakan ve tek sesin akan su veya kuş cıvıltılarının olduğu bir kütüphaneyi hatırlatırdı. Ama o kokuların yanında her daim kendini hissettiren ağır erkek parfümü, sıcacık gelen bu ortamı çürütüyor, onun yerine koca bir siyahlığa bırakıyordu kendini. Kalbini yansıtmıştı eve. Ruhsuz gibiydi. Hiçbir renk tonu yoktu. Sadece siyah vardı. Işığın dahi girmesinden rahatsızdı. Bu oydu. Bunca zamandır sürekli ensemde hissettiğim, oturduğum zaman içime çekmekten derse odaklanamadığım, Amortentia iksirimde buram buram kokan bu koku ona aitti... Aniden yanımdan tekrar uzaklaştı. Sonra ise ayak sesleri tamamen kesildi. Biraz bekledim belki tekrar gelir diye ama, hayır. Gitmişti. On anki yaşadığım adrenlinden dolayı kalbim hızlandığı için vücuduma giden kanla zorda olsa gözlerimi açtım. Revirde ki yataklardan birinde yatıyordum. Ama etrafım tamamen perdemsi kumaş ile kapatılmıştı. Gözlerim ile vücudumu süzmüştüm. Üstümde başka kıyafetler vardı. Bir dakika elbisem neredeydi?

Yeniden ayak sesleri duymam ile oturduğum yerde biraz daha dikleştim. Bir süre sonra perde aralandı. İçeri Madam Pomfrey girdi. Beni görünce gözleri şaşkınlık ile irileşti. Ama sonra profesyonel davranmaya karar vermiş olacak ki yüzünde ki o tatlı gülümsemesi ile yanıma yaklaşmış, bana ne zaman uyandığımı, kendimi nasıl hissettiğime dair sorular sormuştu. Hepsine cevap vermemim ardından gidip McGonagall'a haber vereceğini söyleyerek yanımdan ayrılmıştı.

Çok geçmeden seri adımlar ile içeri McGonagall ve Madam Pomfrey girmişti. McGonagall hızla yanıma gelmiş elimi tutup sıkmıştı. Madam Pomfrey'in sorduklarının aynısı sormuş ama son olarak kendimi tamemen iyi hissedince ofisine gelmem gerektiğini konuşacakları olduğunu söylemişti. Bir süre sonra ise McGonagall dersi olduğunu, Madam Pomfrey ise yeni gelen biri ise ilgilenmesi gerketiğini söyleyerek beni gene yanlız bırakmışlardı. Yüzüme bir gülümseme yerleşti. McGonagall beni gerçekten kızı gibi görüyor seviyordu. Tabiki de ailemin başına gelenlerden haberi vardı. Bütün profesör ve öğrencilerinde bildiği gibi.

Okulun ilk yıllarında Slytherin seçildiğim için Dumbledore bana karşı hep bir mesafe kurmuşken McGonagall düşündüğümün tam aksine benimle yakından ilgilenmişti. Çevremdeki insanların aksine ailemin ölüm sebebinin ben olmadığına içtenlikle inanıyor ve beni savunuyordu. Bana karşı kötü lafta bulunanlardan puan kırardı. Tabi bu çoğu zaman Slytherin den puan gidecek olmasıydı ki bu benim için kötü bile olsa içten içe ona minnettardım. Ben onun asla sahip olamadığı kızı, o ise benim yüzünü bile hatırlamadığım annemdi.

Akşama doğru Madam Pomfrey'den izin alıp Slytherin ortak salonuna gitmek için zindanlara inmeye başladım. Ama koridorlar her zamankinden daha doluydu sanki. En son ki olaydan sonra üzerimde gezen bakışlar beşten on'a yükselmişti. Beni gören herkes ya garip bir şekilde bakıp sırtıyor ya da yanında ki arkadaşının kulağına bana bakarak bir şeyler fısıldıyor sonra ise gülüşüyorlardı. Onları takmamam gerektiğini biliyordum. Yıllar boyunca öğrendiğim en iyi şey buydu. Ama arkamdan bağırarak benle ucube diye bahseden o arkadaş grubu beni elbette üzüyordu. O arkadaş gurubu kim miydi peki?  Tabikide elsanın oğlu, platin saçlı Draco ve onun yandaşlarıydı. En çok onlar uğraşırdı benimle. Anlayamadığım ya da bilemediğim bir zevk yaşıyorlardı bunu yaparken.

Öyle ya da böyle en sonunda ortak salona varmış, şifreyi söyleyip içeri girmiş oradakileri de en iyi yaptığım gibi görmezden gelerek en sonunda yatakhaneye varmış odama girmiştim. İçeri temiz hava girmesi için hızla yatağımın yanında ki pencereye yönelmiş camı açmıştım. Akşam yemeği saatleriydi. Oda arkadaşlarım henüz odada değillerdi. Ki bu da iyi haber demekti. Onlar gelmeden uyur, onlarla uğramamış olurdum. Hızla önce üstüme rahat kıyafetler geçirmiş oradan ise yatmak için yatağa ilerlemiştim. Odanın ışığı açık değildi. İçeriye sadece ay ışığı vuruyordu. İçine girmek için yorganı kaldırdığım sırada gürültü ile yere bir şey düşmüştü. Korku ile sıçradım. Cebimde ki asayı çıkararak lumos büyüsü yapıp etrafı aydınlattım. Yere düşen şey siyah renkte bir kutuydu. Kaşlarım çatılmıştı. Bunu kim benim yatağımın üstüne koymuştu? Acaba kızların mıydı? Eğildim ve kutuyu inceledim. Siyah renkte ortalama büyüklükte bir kutuydu. Elime alıp kutuyu hafifçe salladım. İçinden fazla bir ses çıkmıyordu ama kutunun içindeki ağırlık içinin dolu olduğunu belli ediyordu.

Kutuyu elime alıp yatağa oturdum. Açıp açmamak konusunda çok kararsızdım. Kızlar eşyalarını benim yatağımın üstüne koymazdı ki. Benden iğrenircesine bana temas etmekten kaçınırlardı. Derin bir nefes aldım ve ne olucaksa olsun diyerek kutuyu açtım. Beynim bana hayal mi kuruyordu? Şaşkınlık vücudumu ele geçirmişti. Ağzım hafifçe aralanmış, kaşlarım ise gözlerim ile arasında olan mesafeyi açarak havalanmıştı. Bu benim yırtılan elbisemdi... Kutunun içinde özenle katlanmış halde duruyordu. Ellerim heyecan ve meraktan titrer olmuştu. Elbiseyi yavaşça kutudan çıkardım ve katlanmış halini bozup baktım. Yırtığın olduğu yer eskisi gibi olmuştu. Sanki hiç yırtılmamış o olaylar yaşanmamış gibiydi. O sırada gözüm kutuya ilişti tekrar. İçinden hafif bir parlaklık yükseliyordu. Hızla elimi kutuya attım ve içindekini çıkardım. Bu bir kolyeydi. Yıldız şeklindeydi fakat içinde bir yılan deseni bulunuyordu. Bu yılan şekli bana bir şeyleri hatırlatıyordu. Burnuma gene kokusu geldi. Bu ondandı. Bu desenin aynısı onunda yüzüğünde vardı.

İksir dersi sırasında Profesör tarafından eleştirilmiştik. Çok istesem bile beynim her defasında beni bölüyor saçmalamam gerektiğini söylüyordu. Yan yana durmuş iksir yapıyorduk. Ben istenilen malzemeleri ince ince keserken o ise kazanı karşıtırıyordu. Yüzüğünü de o sırada farketmiştim. Simsiyah bir yüzüktü. Ortasında ise elimde tuttuğum kolyede olan yılanın aynısı vardı. Yılan koyu yeşil renkteydi. Bu yüzük tamamen onu yansıtıyordu. Normalde böyle yüzükler sevmiyor olamam rağmen bu yüzük gözüme o kadar çekici gelmişti ki o yalandan bir öksürük yapıp kendisine bakmam yerine işime dönmem gerektiğini söyleyince kendime gelmiştim. Bu kutuyu buraya o bırakmıştı. Kolyeyi alıp göğsüme bastırdım. Elimi tekrar içine attım. Bu sefer ise küçük bir kağıt parçası çıkmıştı. İçinde bir yazı vardı. "Karanlıkta aydınlığı bulmana yardımcı olması için." Yazı o kadar güzel bir el yazısı ile yazılmıştı ki. Bu yazıyı sadece bir kere görsem genede unutmazdım ki, profesörler sayesinde çokça görmüştüm. Bu yazı ona aitti.
Bunu buraya Tom bırakmıştı.

Heloooooo
Tekrar dönüş yaptık sonunundaaa
Bu bölüm çok istenen bir bölümdü. Ayrıca yazdığım ilk part2. Bildiğiniz gibi hikayeyi ucunda bırakmak benim hobim.

Umarım beğenirsiniiiizzz
Sizi çokça seviyoruuum
Öptüüümmm💋

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 09 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Slytherin Boys Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin