2

9 2 0
                                    

"Bir tutsağım ben. Dokunmayın zincirlerime."
-franz kafka

Rüzgarın yapraklarla seviştiği kuru yaprakların rüzgarla dans ederek hışırdadığı bir akşam üstüydü. Güneş yerini artık karanlığın asiliğine teslim ediyor, kızıl ışıklarıyla görkemli gidişini süslüyordu.
Orman sessiz bir serzenişle uğulduyor sık ağaçlar birbirlerini selamlıyordu . Nemli toprak çıplak ayaklarıma değerken ürpererek ilerlemeye devam ettim. Neden buradaydım bilmiyordum tek bildiğim aylardır uykularımı süsleyen rüyaların rahatsız edici merakıydı. Aslında bu kadar da değildi.
Aylar önce garip bir rüya görmüştüm ormanın içinde uçsuz bucaksız karanlığa doğru ilerliyordum, aslında daha önce bu ormana hiç gelmemiştim ama sanki adımlarım nereye gideceğini biliyor gibi hareket ederek beni karanlığın içine sürüklemişti. Uzun bir yürüyüşün ardından karşımda beliren manzarayla rüyamda büyülenmiştim. Karanlığın içinde sanki güneş ışığıyla aydınlatılmış muazzam bir göl vardı. Etrafı farklı birçok çiçekle çevrelenmiş ateş böcekleriyle donatılmıştı. Rüyanın ilerleyen kısmıysa bu gölün ihtişamını tamamen silmişti. Göle yaklaştığımda gölde beliren yansıma , gölde gördüğüm o bana benzeyen kız , sözleri rüyada bile beni ürpertmişti. Bu rüyalar konum değişerek aylar boyu gecelerimi zehir etmeye devam etmişti. Kızın beni çağıran sözleri beni yakalamaya çalışmaları bir anda esen o haşin rüzgar ve oluşan hengameyle uykularımdan kan ter içinde uyanışlarım.

Aslında başta pek önemsememiştim bu rüyaları kabustu sonuçta muhtemelen kitaplardan ya da izlediğim filmlerden etkilenmişimdir diyerek göz ardı etmiştim. Ama işin garip kısmı son zamanlarda bu rüyaların tuhaf boyutlara ulaşmasıydı. Kendi odamda kendi yatağımda uyuyordum. Uyandığımda da kendi yatağımdaydım ama tuhaf olan şey rüyaları da kendimle beraber hayatıma geçiriyor oluşumdu. Aslında anlamlandıramadığım şey de buydu. Mesela uyuyordum ve rüyamda kızın beni suya çektiğini görerek uyanıyordum ve uyandığımda sanki havuza düşmüş gibi sırılsıklam kalkıyordum ya da kızın bileğimden tutarak beni sürüklemeye çalıştığını görüyordum ve uyandığımda gerçekten de kızın bedenimdeki sert tutuşunun morluğuyla kalkıyordum ve o morluk günlerce sanki gerçekten biri kolumu sıkmışçasına geçmiyordu.

Birkaç psikiyatri randevusuyla geçen bu haftaların sonunda hala değişen bir şey yoktu ilaçlar hiçbir işe yaramıyordu.  Hatta daha da beter bir düzeye ulaşmıştı artık sadece uykumda değil okulda dersteyken ya da arkadaşlarıma kahve içmeye gittiğimde de garip şeyler görmeye başlamıştım. Uzun gösterişli elbisesi korsesi ve topuklu ayakkabılarıyla 1800lerden çıkma gibi giyinmiş o tanıdık yüz benimle beraber her yerdeydi, kafede karşı masam da okulda yan sıramda markette karşı reyonda.. Ve sorun onu gören tek benmişim gibiydi. Çünkü o dikkat çeken garip elbiseleriyle kimse ona bakmıyordu.

Beni korkutan asıl şeyse annem gibi olmaktı. Annem ben daha küçük bir kız çocuğuyken garip insanlar gördüğünden söz eder bana onların muhteşem giysilerinden onlarla yaptığı sohbetlerden bahsederdi. Bazen onlarla tartışır sinirini benden çıkartırdı. Zamanla ben büyümeye başlarken babam da artık annemin bu dayanılmaz garipliğinden bıkıp onu bir psikiyatriye götürmüştü. Orada hayatımın bir daha asla yoluna girmediği o günü yaşamıştık. Anneme şizofreni tanısı konulmuştu zaten ondan sonra da çok görmemiştim annemi , bana ve kendine verdiği zararlarla hastaneye yatışı yapılmıştı.
Annem evden ayrıldıktan sonra da hayatımız bir daha hiç eskisi gibi olamamıştı babam her gün alkol içip sokaklarda uyumaya koluna taktığı ondan yaşça genç kızlarla eve gelmelere başlamıştı.  Bense derslerime asılıp üniversiteye giderek evden kurtulmanın hayaliyle yaşamıma devam etmiştim. Tabi işler düşündüğüm gibi ilerlememişti babamın kumarda yediği parayla bir bir bütün mal varlığımızı kaybetmesi benim şehir dışında okuma hayalimi de yakmıştı. Bir yandan çalışarak ve bir yandan da babamın zar zor tuttuğu kutu kadar evde okumaya çalışarak onunla geçirdiğim günler de peşi sıra gelmişti.  Evde bir hayalet gibiydim babamla sürekli yan yanaydık ama ben orada yokmuşum gibiydi. Ne tek kelime laf ediyorduk ne de düzgün bir birimizle zaman geçiriyorduk. Yani kısacası annemin yatışıyla hem annemi hem babamı kaybetmiştim. İki ebeveynimde nefes alıyorlardı ama hayatımda yoklardı.  Bir süre sonra da annemi tamamen kaybetmiştim onu uzun süredir göremiyordum son gidişlerimde garip bir şey olmuştu. Annem beni ne zaman görse bağırmaya başlıyor yerinde debeleniyor kendine zarar vermeye başlıyordu.  Sürekli benim neden orada olduğumu sorguluyor gitme vaktimin geldiğini fısıldıyordu. Beni asıl yıkan şeyse annemin bakışlarındaki o duyguydu sanki beni tanımıyor gibiydi benim ona zarar vereceğimi düşünmesiydi. Bir çocuk için belki de en ağırı buydu annenizin sizi hayata getiren 9 ay karnında taşıyan saçlarınızı tarayan sizinle dedikodu yapan o doğuştan verilmiş yakın arkadaşınızın ve sizi koşulsuz seven tek insanın sizi artık tanımıyor gibi bakışı, sizi gördüğünde bağırmaya, tepinmeye başlamasıydı. E hal böyle olunca annemin doktorları benim onu ziyaret etmemi onaylamamıştı. Zaten bende annemin bu hallerini görmek istemediğim için gitmemeye başlamıştım.
Ve işte şimdi işin garip kısmı benimde tam olarak annemin anlattığı profili görüyor oluşumdu. Tabi onun gibi farklı farklı görüntüler değildi sadece o kızı görüyordum aynı annemin anlattıklarında olduğu gibi ihtişamlı uzun elbiseleriyle o kızı. Şizofreni genle aktarılabilen bir hastalık olduğu için bu durum beni korkutuyordu. Doktorumla da o yüzden bu kadar detaylı paylaşamıyordum çünkü annem gibi beni de yatırmalarından korkuyordum. O bembeyaz eşyasız bomboş odada olmaktan yalnız ölmekten korkuyordum kimsesizlikten korkuyordum...

Bunu durdurmak ve tabi ki beynimin içini yiyen merakımı gidermek için buradaydım işte. Sanki bunu öğrenmeye karar verdiğimde nereye gideceğimi biliyormuş gibi kendimi burada bulmuştum. Aslında bakarsanız buraya nasıl geldiğimi dahi hatırlamıyordum zaten bilinçli gelmiş olsam bu şehirden uzak ormana çıplak ayakla ve üzerimdeki ip aslı geceliğimle gelmezdim. Bir an için bunu öğrenmek ve o kızı bulmak istemiştim ve işte buradaydım. Rüzgarın sertçe bedenimi sarstığı ağaçların bir birine sürterek ıssız ormanda korkutucu bir hışırtı yarattığı o ormanda.. İlerledim öylece içimdeki hissin beni sürüklediği yere doğru ilerledim. Karanlığa ve derin ormana doğru..

Bölüm sonuuuu fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim! İyi okumalar canlar

ORENDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin