4.

4 1 0
                                    

Bu dünya öyle güzel ki! Buradan ayrılıp bilmediğimiz bambaşka bir dünyaya göçmek zorunda kalmak çok acı olsa gerek!
- C. B.

Midemdeki rahatsız edici hisle gözlerimi araladım. Başım dönüyor beynim uğulduyordu. Gittikçe netleşen görüntüyle ormanın sık ağaçlarının sunduğu yeşilin hakimiyetindeki o görüntü yerini beyaz tavana bırakmıştı. Odamın koyu tonlarının aksine uyandığım bu oda rüyada olmadığımı haykırıyor gibiydi. Rüyada değildim! Ani kalkışımla bedenim acıyla sarsılırken midemdeki bulantı da şiddetini daha yoğun hissettirmişti. Ellerimi ağzıma kapatmaya çalışsam da daha fazla dayanamayarak midemin içindekileri yere çıkarttım. Midemden çıkan su beyaz zeminde bir parıltıya sebep oldu. Su..
Hafızam kilitlerini açıp önüme görüntüler koyduğunda sinirle yeri izlemeye devam ettim. O salak kız beni suya itmişti! Hiç beklemediğim bir anda birden bedenim suyla buluşurken ne yapacağımı bilemeyerek çırpınmıştım ve sara öylece hiçbir şey yapmadan suyun beni içine çekmesini izlemişti. Evet 21 yaşındaydım ve yüzmeyi bilmiyordum ama bu benim suçum değildi öğrenecek zamanım olmamıştı. Ben su yutarken ve daha da dibe çekilirken saranın tek yaptığı şey bana aptal öğütler sunmasıydı "dikkatli ol , kimseye güvenme, kimseye kendinden ve kimliğinden bahsetme " onun sözleriyle akciğerlerime dolan su beni karanlığa çekerken ölüyorum sanmıştım. O kız beni gerçekten öldürüyordu!

Bir süre yeri seyrettikten sonra bakışlarım içinde olduğum odada gezindi. Revir gibi bir yerdi bir sedye birkaç dolap dolapların içinde kavanozlarda garip bitkiler.. Ben neredeydim böyle? Bir merak uğruna geldiğim konumla kendime kızarken gerçeklik içimde garip bir hisse sebep oldu. Rüya değildi saranın sözleri ne kadar mantığıma uymasa da sanki o anlattıkça zaten bildiğim ama o ana kadar hatırlamadığım anlar beynimin içinden bana gülümsemişti. Sanki bunları daha öncesinden biliyormuş gibiydim. Bu hikayeyi daha önce okumuş gibiydim.. Yine de bunların gerçekliğine inanamıyordum. Büyü diye bir şey yoktu ki yani büyüden kastımız kağıda isim yazıp toprağa gömmek ya da ritüeller yapmak değilse.
Ayrıca ben sıradandım işte bir hükümdar falan olamazdım koca diyarı yönetecek gücüm olsa bu yaşıma kadar fark etmez miydim? Cevapsız sorular beynimin içindeki uğultuyu arttırırken yanımdaki hareketlilikle kafamı hızla kaldırdım. Bu da kimdi böyle ? Saranın aksine uzun gösterişsiz elbisesiyle elinde bardak tutan genç bir kadın karşımda duruyordu. Kahverengi kıvırcık saçları omuzlarından dökülüyor yüzü samimi bir ifadeyle beni izliyordu. Anlamsız bakışlarıma bir cevap olarak "merhaba! Ben hale ,şifacıyım." elindeki ne olduğunu bilmediğim bardağı bana uzatırken devam etti. "ağrılarına iyi gelecektir." neşeli sesi güven aşılıyordu. Sara kimseye güvenmememi söylemişti ama yine de kızın samimiyetine inanıp bardağı ondan aldım. Sonuçta sara'ya da güvenmiştim ama beni az kalsın öldürüyordu.
Bardakta her ne varsa garip kokuyordu. Aslında kötü sayılmazdı. Bardağı dudaklarıma götürüp tedirgin bir yudum alırken gözlerimi kızdan ayırmıyordum. Dudaklarımdan sızan içecekle yüzüm garip bir hal aldı. Muazzamdı, ne vardı bunun içinde böyle? yuttuğum anda sanki bedenim yenilenmiş gibi tüm ağrılardan arınmıştım. Bir yudum daha almak için bardağı dudağıma götürdüğümde yok olmuştu. Az önce ağzına kadar dolu olduğundan emin olduğum bardak boştu. Hale bardağı elimden alırken oturmaya devam ettim. "ben buraya nasıl geldim?" çatallaşmış sesim birkaç dakikalık sessizliği bozdu.
"bilmem, sende diğerleri gibi gelmişsindir herhalde gerçi gelenler gayet sağlıklıydı." diğerleri gibi mi?
"başka gelenler de mi var?" şaşkınlığım sesime yansımıştı. "e tabi ki var , yani bu konuyla ilgili çok bir bilgim yok ama söylentilere göre iki diyar arası kapı aralanmış bu diyardan oraya giden ve oradan buraya gelen onlarca insan var. Sebebi hala çözülemedi. Bu arada ismin neydi sormayı unuttum." demek tek ben değildim. Demek sara beni kandırmıştı. Hükümdar olduğum falan yoktu onlarca insandan gibi bende kanmıştım. Belki de onları da sara kandırmıştı belki de büyüsüyle beyinlerimizi yıkamıştı. Ah ne salaktım! Halenin söylediklerine kafamı sallayıp sorusunu yanıtladım. "sare." düşünceli sesim ona ulaştığında elini uzattı. "memnun oldum sare. Hadi artık seni de diğerlerinin yanına götürelim. Orda sorularına yanıt bulacağına eminim." elini sıktıktan sonra halenin yön göstermesiyle odadan çıktık. Odadan çıkışımızla gözlerim şaşkınlıkla aralanırken dudaklarımdan bir şaşkınlık nidası havaya karıştı. Yüzlerce insanı içine alabilecek bir binaydı geniş kolidor kapalı kapılarla uzanıyordu. Sağ taraftaki merdivenden alt katlarda da kapalı onlarca oda olduğunu görebiliyordum. Vay canına burası da neresiydi böyle! Bakışlarım şaşkınca etrafta gezinirken sert bir bedene çarpmamla arkaya doğru sendeledim. Gözlerim nihayet önüme döndüğünde uzun yapılı bir bedenle burun buruna gelmiştim. "önüne baksana." ukala ses tonu sinirimi bozarken küstah bir tavırla adama baktım. Yakışıklıydı. Dalgalı koyu kahve saçları alnına dökülüyor elaya çalan gözlerini bir perde gibi kapatıyordu. Yüz hatları keskin sayılırdı. Belirgin çene kemikleri ifadesine ciddiyet katıyordu. Bakışlarım aramızdaki boy farkından yukarıda asılı kalırken aynı onun gibi ukala bir şekilde konuşmaya çalışarak " ben bakmıyorsam sen baksaydın bana çarpmazdın." cümlemle adamın gözlerinden bir şaşkınlık geçti. Halenin alttan koluma vurmasıyla bakışlarımı ona kaydırdığımda başını önüne eğmiş ellerini önünde bağlamış olduğunu gördüm. Sanırım yanlış adama çatmıştım. Anlaşılan burada sözü geçen biriydi. Ama bir sorun bakalım kimin umurundaydı? Buraya kendi isteğimle gelmemiştim salak bir kızın beni zorla itmesi yüzünden buradaydım ve kimsenin altında ezilmeye niyetim yoktu. Ben bu insanlardan biri değildim. Bu adam onlar için önemli olabilirdi ama benim için değildi. "bağışlayın efendim. O yenilerden sizin kim olduğunuzu henüz bilmiyor. Eminim kısa zamanda öğrenecektir." halenin başını kaldırmadan kurduğu cümle ortamdaki gergin sessizliği bozarken bense hiç istifimi bozmadan başım dik gözlerimdeki anlamsız özgüvenle adama bakıyordum. Adam bir süre beni izledikten sonra yanımızdan ayrılırken hale de nihayet kafasını kaldırabilmişti. Kaldırdığı gibi de koluma vurmuştu tabii "sen ne halt ettiğini zannediyorsun. Kiminle konuştuğunun farkında mısın? Melekler korusun bizi öldürtecek misin!" sesi kızgın ve telaşlıydı onun bu hali beni bile şaşırtmıştı. Kim olabilirdi ki bu adam ,neyinden bu kadar korkuyorlardı? Boş bakışlarla haleye bakmaya devam ettiğimde kolumdan tutup beni sürükleyerek götürmeye başladı. Beni bir odaya sokup kapıyı ardımızdan kapattı. Geniş odada koltuğa oturup beni de yanına oturturken konuşmaya başladı. " bak kısaca özet geçeceğim bir daha aynı hatayı yapmaman ve merakın gitmesi için. Senden önce gelenlere diyar anlatıldı zaten, böyle saf salak dolanma etrafta." haleye bakıp "dinliyorum tarihçenizi." diyerek arkama yaslandım bakalım nasıl bir hikaye beni bekliyordu. Hale derin bir nefes alıp anlatmaya başladı. "diyar kurulduğunda 4 elemente ayrılmış. Ateş su hava ve toprak. 4 elemente ayrılma sebebi 4 elementin de yaşam için gerekli olması ancak bu 4 element bir arada olursa bir yaşam sürülebilir ve bir diyar hayatta kalabilir. Biz büyü gücümüzü bu 4 elementten birinden alıyoruz kimimiz sudan kimiz ateşten kimiz topraktan kimimiz havadan. Tabi kafamıza göre almıyoruz bunu da , soylardan aktarılıyor. Bu diyar kurulduğunda 4 insana bahşedilmiş bu güçler 4 kardeşe. Zamanla onlarla çiftleşen diğer insanlarla da soylara güçleri yayılmış anlayacağın. Zamanla bir arada yaşayan bu 4 kardeşin bağları çatırdamaya başlamış önce ateş ve su karşıtlıklarından ortak bir payda bulunamamaya başlamış. Ve krallıklarını ayırmışlar. Gün geçtikçe büyüyen nefretleri de bir savaşı beraberinde getirmiş haliyle. Ateş havayla harlandığı için havayla ateş bir taraf oluştururken toprak da suyla yaşam bulduğu için onlar da diğer tarafa ayrılmış. 4 kardeş iki gruba ayrılıp birbirlerine savaş açmışlar ve halklarının çoğunu o savaşta kaybetmişler aslında sadece halk değil. O savaşta hava ve toprak krallığına sahip kardeşler de ölmüş. Sonrasında zaten onların halkı azınlıkta kaldığından ve başlarında hükümdarları olmadığından yanlarında olduğu krallıklar tarafında ezilmişler. E tabi sonrasında geçen zamanda diğer iki krallığında hükümdarı ölmüş hava ve toprak krallığı da durumdan fırsat bilip kendi krallığını kurmuşlar ama zaten ateş ve su krallığı güçlendikleri için yerine geçen çocuklarıyla otoriteleri devam etmiş. Şimdi hala iki krallığın hükmü geçiyor. Az önce o baş kaldırdığın adam da ateş krallığını yöneten kişiydi. Yani diyarınn iki büyük yöneticisinden biri. Tabi bu anlattıklarım işin sadece özeti görünenin arında bide görünmeyen kısım var ama zamanla zaten öğreneceksindir. Umarım kafanda bir şeyler yerine oturabilmiştir " hale cümlesini bitirip derin bir nefes alırken söylediklerini sindirmeye çalıştım. Hakları yenilen toprak ve hava krallığını, kardeşlerin birbirine olan düşmanlığıyla halklarını feda etmelerini.. Ve bir kere daha anladım ki benim burada işim yoktu. Benim bir gücüm yoktu. Ufacık bir belirtim bile olmamıştı ben bu diyarda ne aradığımı hala sorguluyordum. Ve bu bilinmezlik içimi rahatsız ediyordu. Bu kadar güçlü bir diyarda hiçbir şeye sahip olmamak kendimi daha kötü hissetmemi sağlıyordu. Benim acilen buradan kurtulmam ve geri dönmem gerekiyordu. Bir an önce... bu insanlar benim bir 'sıradan' olduğumu anlamadan önce..

ORENDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin