5.

1 1 0
                                    

"Uzak dağlardan bir sel boşandığını,azgın suların yaklaştığını duyabiliyordum. Yalnız,ne ayağa kalkacak iradem vardı,ne de kaçacak kadar gücüm."
-C.B.

-ana bina-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-ana bina-

    En son buradan kurtulmam gerekiyor diye düşünmemin üstünden 1 hafta geçmişti. Ortama alışmaya nasıl çıkış bulabileceğimi anlamaya çalışıyordum. Buraya gelenler ve oraya gidenler olduğuna göre bir geçit falan olmalıydı. İşin garip tarafı bunu sadece ben çözmeye çalışmıyordum.  O saf güç olarak tanımlanan insanlarda dahil diyardaki herkes bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Onlar için bu tehlikeli olabilirdi eğer bir geçit varsa ve diyarlar arası yolculuk yapılabiliyorsa bu onların güvenliğini tehdit ediyordu. Bu gelenlerin neden geldiği hakkında sarayda dedikodular dönüyordu. Anladığım kadarıyla gelen herkes sıradan değildi. Diyarda kaldıkça gruplara katılanlar olmuştu yoğun olmasa da bir büyüye sahip olduklarına kanaat getirilmişti.
Herkesin bu durumu araştırması benim işimi daha da zorlaştırıyordu. Çünkü onlar geçidi bulurlarsa kapatacaklardı. Bense geçidi kullanacaktım. Aslında onların araması bir yandan da iyiydi benim fark edemediğim şeyleri fark edebilirlerdi ya da çevreleri geniş olduğundan ve birçok insan bir işi araştırdığından daha hızlı bulabilirlerdi. Herkesin bu durumu araştırmasının bir kötü yanı daha vardı tabi daha önce böyle bir durum hiç yaşanmamıştı diyarlar arası geçiş diyarlar kurulduğundan beri imkanlı olmamıştı. Neden şu an böyle bir olayın yaşandığı merak konusuydu haliyle. Eğer daha önce yaşanmış olsaydı en azından yaşayanlardan ya da duyulanlardan bilgi edinebilirdim ama maalesef herkes benim gibiydi..

Halenin beni soktuğu o odadan hala çıkmamıştım. Bir süreliğine misafir odalarına yerleştirilmiştik diğer gelenlerin birbiriyle kaynaştığını ortama ayak uydurduğunu da ara sıra yanıma uğrayan haleden öğreniyordum.

İçinde bulunduğum oda oldukça genişti kırmızının hakim olduğu oda eski bir tasarıma sahipti aslında bunu da hala idrak edemiyordum evet benim için eskiydi ama onlar için değildi. Mobilyaları kıyafetleri yüzlerce yıl öncesine aitti. Bizden üstün olduklarını düşünen bu insanların bizden her anlamda bu kadar geri olması da ironikti. Ne telefondan ne metrodan ne internetten  haberleri vardı. Bu da beni korkutuyordu burada kalırsam kafayı yerdim.. Geniş odada ilerleyip günlerdir yaptığım gibi büyük pencereden dışarıyı izlemeye koyuldum. Hala her dışarı bakmamda şaşırıyordum gördüğüm görüntü beni büyülüyor beynimin bunun gerçek olamayacağını haykırmasını sağlıyordu.

Geniş bir alanda doğanın içine yapılmış koca bir saray! Belki binlerce kişiyi içine alabilecek boyutta korkutucu bir saray.. Bir tarafı keskin taşlarla uçurumdan denize açılıyor diğer tarafı sık korkunç bir ormana.. Etrafta ne bir yol ne bir ev hiçbir şey yok ıssızlığın içinde ama çok bilinen bir yer gibi..

Aslında buranın bu kadar büyük olmasının sebebi buranın diyarın  ana binası olmasıymış. Diyara 4 kardeş indiğinde yaptıkları ilk bina, 4 elementi de çevreleyen ana yapı. O yüzden bu kadar büyükmüş asırlar önce 4 kardeş ve halkı bu binada yaşadıkları için.. Artık o kadar kullanılmıyormuş tabi , şimdi herkesin kendi krallıkları var ama yapılan önemli görüşmeler adil olması açısından burada yapılıyormuş.

Şimdiyse koca sarayda sadece çalışanlar ve yeni gelen onlarca insan vardı. Sanki saray bize tahsis edilmiş gibi.. Tabi çalışanlar da her krallıktan farklı insanlardı eşit bir şekilde dağıtılmışlardı. Yeni gelenler olarak burada kalmamızın asıl sebebi de bizi nereye alacaklarını bilmemeleriydi. Tabi içimizce grupları belli olanlar vardı ama grubu belli olmayan ya da en azından şimdilik belli olmayan bizler yüzünden buradaydık. Sanırım herkesin kendi tarafını belli etmesi bekleniyordu.. Ya da geçidi bulup bizi göndermeyi.. Bakışlarım etrafa dalıp giderken tık tıklanarak çalışıyla kapı aralandı . Arkam dönüktü ama kimin geldiğini biliyordum zaten burada  tanıdığım başka kimse de yoktu. "selam, sana yiyecek bir şeyler getirdim." halenin sesi odayı doldurduğunda arkamı dönmeden yanıtladım. "teşekkürler masaya bırakabilirsin." aslında hale şifacıydı. Ama burada kendimize bir mentor seçmiştik. Yol göstermesi için bir yandaş da denilebilirdi. Diyara gözlerimi açtığımda yanımda olduğu ve bana yardım ettiği için ben haleyi seçmeyi mantıklı bulmuştum. Sanki başka seçeceğim biri vardı da..

Halenin adımları odada ilerleyip masaya ulaştı. Her zamanki gibi tabağı masaya bırakıp döner sanıyordum ama öyle olmadı sessizlik odayı sardı hale de benimle odada durmaya devam etti. Arkamı dönüp gözlerimi ona sabitlerken " bir sorun mu var?" hale bakışlarını kaçırıp bir süre oyalandıktan sonra "akşam yenileri salonda toplayacaklarmış nedenini bende bilmiyorum ama sanırım krallıklar sizi arasında paylaşacaklar. Güçlü olanlar halklara katılırken hala gücü belli olmayanlar eğitimden geçip belli olmamaları durumunda cariye olarak ayrılacaklarmış.." halenin sesindeki tizlik ikimizin arasında dolaştı. O da biliyordu hala en ufak bir belirtim dahi olmadığını. Bakışlarında bana üzülüyor gibi bir hali vardı gözlerim şaşkınlıkla aralanırken " cariye mi ? Kaçıncı devirdesiniz siz! İstemeyerek geldiğim bir diyarda köle gibi iş mi yapacağım ya da bir adamın dakikalık zevkine mi alet olacağım?" diyebilmiştim. Sinir bedenime yayılıyordu. Şaka gibiydi gerçekten . Kimse burada durmak isteyip istemediğimi bile sormamıştı. Ve şimdi de kendilerine göre paylaştırılıp onlara göre bir hayat yaşamamı mı istiyorlardı? Hale bakışlarındaki üzüntüyle bana bakarken "biraz sessiz ol lütfen duyacaklar şimdi bizi."
" ya duysunlar! Kim duyuyorsa duysun,  artık yeter ne olacaksa da olsun ben çok sıkıldım buradan. Neden kimse ne istediğimi sormuyor? Neden kimse sorularıma cevap vermiyor. Geldiğimden beri bir bilinmezlik, kimseyi tanımıyorum hiçbir şey bilmiyorum. Ben buraya ait değilim tamam mı? Kimsenin beni öylesine kullanmasına da izin vermeyeceğim!" günlerdir içimde biriken düşünceler sinire dönüşüp dudaklarımdan dökülürken hale de yanıma yaklaşıp beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
.
.
.
Sinir patlamamın üstünden birkaç saat geçmişti. Hale beni sakinleştirip odaya gelen birkaç kişiyle beni hazırlamıştı. Bordo arkası ipli korseli bir elbiseyi zorla üzerime geçirmişlerdi. Elbise çok güzeldi ama sıkıyordu. İçinde patlayacaktım çok rahatsızdı. Ve işte makyajım saçım ve muazzam elbisemle tam bir sunaktım. Göz alıcı bir sunak! O cümlelerin peşine salona inmem gerçekten tükürdüğümü yalamak sayılır mıydı? Sanırım evet.. Ama yapacak bir şeyim yoktu. Gitmekten başka bir çarem yoktu.. Buradan kurtulmak istiyorsam kendimi öldürtmemem gerekiyordu.

Adımlarım uğultu gibi yükselen sese yaklaştı. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu. Salona girdiğimde beklediğimden çok daha büyük bir alanla karşılaştım salon dediğimiz salon değildi binlerce kişiyi içine alabilecek bir alandı. Geniş oda loş gaz lambalarıyla aydınlatılmıştı. Geniş alanda aralara konulan yüksek masalar ve etraflarında birbiriyle sohbet eden insanlar elit bir partiyi canlandırıyordu. Sanki bir yardım kuruluşunun partisine gelmiştim. Herkes muazzam kıyafetler giymiş ellerinde nazikçe tutukları şarap bardaklarıyla eğleniyordu. İçim bir kez daha huzursuzlukla doldu. Herkes kaynaşmıştı onu geçin herkes burada olmaktan mutluydu benim dışımda.. Belki de sorun bendeydi..

Adımlarım boş masalardan birine ilerledi. Masaya yaklaştığımda da önümde birden bir kokteyl belirdi. Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak içinde limon dilimlerinin yüzdüğü kokteyli dudaklarıma götürdüm. Alkollüydü ama hafif muazzam bir tadı vardı sanki damak zevkimi biliyormuş gibi önüme bunu sunmaları beni korkutmuyor değildi. Nereden geldiği belli olmayan bir melodiyle bir süre öylece durdum insanları, yüzlerindeki gülümsemeleri ,sohbetleri tek başıma gözlemledim. Bu süreçte masaya gelen birkaç insanla da tanıştım ama konuşmayı ilerletmek gibi bir girişimim olmadı.

Sonra bir anda insanlar pür dikkat bir yere bakmaya başladı uğultular kesildi. Bakışlarımı bardağın içinde çevirip durduğum pipetten ayırıp herkesin baktığı yere kaydırdığımda 4 erkekle karşılaştım. Görkemli kıyafetleriyle etraftakileri korkutacak bir hava yayan 4 erkekle.. Kim olduklarını tahmin etmek çok zor değildi. Zümrüt takımıyla toprağın temsilcisi eran, gri takımıyla havanın temsilcisi  lucas , lacivert takımıyla suyun temsilcisi akın ,ve o tanıdık yüzü simsiyah takımıyla ateşin temsilcisi barın..  İçlerinden sadece barını yakın mesafeden görmüştüm onun dışında hale diğerlerinin yüzlerini tarif etmişti. Zaten anlamak zor değildi temaya uygun giyinmiş gibilerdi. Takımlarının kol düğmeleri bile elementleri çağrıştırıyordu.
Her biri takımlarının içinden muazzam bir görüntü yayıyordu. Hepsi yakışıklıydı ve yakışıklılıklarının farkındaydılar. Onların bu kendini beğenmiş şovlarını garip bir bakışla izledim. Ortamda onları görünce kitlenip kalan kadınlar tiksindiriciydi onu geçin ıslık çalan bile olmuştu. Gözlerimi devirip bu merasimin bir an önce bitmesini umarak etrafa baktığımda gözlerim bir çift ela gözle buluştu. Mumların titreştirdiği alevleri gözlerine hapsetmiş gibi alevlenen gözleriyle bana bakıyordu. Güç gözlerinden bile süzülebilecek gibiydi. Yerimde rahatsızlıkla kıvransam kendimi onun yanında minicik hissetsem de geri adım atmadan aynı bakışlarla karşılık verdim. Bir süre gözlerimiz ayrılmadan öylece birbirimize baktık. Sanki o bana baktığında masamdaki küçük mum alevleri daha da harlanıyor gibiydi. Nihayet yanlarında dönen konuşmaya katılan barının gözleri üzerimden ayrıldığında rahat bir nefes alabilmiştim.

Sonrasında her krallığın yaptığı kısa tanıtma konuşmalarıyla geçen yarım saat çok sıkıcıydı. Nihayet bitişe geldiğimizde ortam akının sesiyle sarsıldı. Otoritesi insanı bir adım geri attırabilecek kadar korkunçtu yahu!
"evet arkadaşlar, sizi buraya toplamamızdaki asıl mevzuya geliyoruz artık. Biliyorsunuz ki bir süredir buradasınız, sizler gibi biz de neden buraya geldiğinizi hala çözebilmiş değiliz ama diyar büyüye sahip olmayan kimseyi içinde barındırmaz içinizdeki gücü açığa çıkartmak ve ortama daha iyi ayak uydurmanızı sağlamak adına ayrılacaksınız. Şimdi lütfen grubu belli olanlar taraflarına geçsin hala belli olmayanlar da seçimle aramıza katılacaklar." akının sesi barınınki kadar korkunç değildi o daha ılımlı daha anlayışlı bir tavra sahipti. Ama yine de toprak ve havanın yanında özellikle göze çarpan iki kişiden biriydi. Belki de auralarıyla falan ilgiliydi bu durum. Akının sesiyle aramızdan bir çok insan ayrılırken yaklaşık 40 kişilik grubun içinde uzakta bir köşede kalmıştım. Akın duyamadığım bir sesle barına eğildiğinde barının gözleri ortamda gezindi sanırım ilk seçimi onun yapmasını istemişti.
O an ne tarafta olmak isteyeceğimi düşündüm hangisinin yanında daha mutlu olacağımı hangi elementin bana daha yakın olduğunu. Barının sesi odada yankılanıp bana ulaşırken şaşkınlığım bir afallamaya dönüştü. "sare!" adım dudaklarında dökülürken ne yapacağımı bilemedim. Önce başka sareyi mi kastediyor diye etrafıma baktım sonra kafamı çevirmemle gözlerimiz buluştu.

ORENDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin