• Yeni hikayemize biraz erken başlangıç yapıyorum ama olsun sabredemedimm.
• iyi okumalar diliyorumm.
• Bide bol bol oy ve yorumm.
🦥🦥🦥
İnme düğmesine bastım ve otobüsün durmasını bekledim. Otobüs durdu, karşımdaki kapı yavaş bir şekilde iki yana doğru kayarak açıldı. Yavaş adımlarla otobüsten indim ve karşımda duran eve -babamın evine- doğru yürümeye başladım. Hava kararmıştı, geceleri sokaklar çok tehlikeli olurdu, ben kendimi güvenceye alıp otobüsle gelmeyi tercih ediyordum.
Evin kapısına geldiğimde çantamdaki anahtarı çıkarttım ve kapının kilit yerine taktım. Yavaşça çevirdim. Fazla ses çıkmasını istemiyordum. Kapı açıldı ve ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Kolumda asılı duran kabanımı sağ tarafımdaki askılığa astım. Salondan geçerken göz ucuyla içeriye baktım.
Aden büyük ihtimalle odasında uyuyordu babam ise koltukta oturuyordu. Her zaman ki gibi sızmıştı. Önündeki televizyon açık kalmıştı. Sessiz adımlarla içeriye girdim, sehpahanın üzerindeki kumandayı alarak televizyonu kapattım. Kumandayı eski yerine koyarak salona yöneldim. Tam merdiveni çıkacağım sırada babam arkamdan seslendi.
"Nerede kaldın?" Merdivenin ilk basamağında duruyordum, kımıldamadım ve arkama dönmeden cevap verdim. "Biliyorsun Perşembe günleri dersim saat 10 da bitiyor." Dedim. Üniversiteye gitmem onun umrunda değildi ama ben bu evden kurtulmak istiyorsam gitmem lazımdı.
En azından gün içinde yüzünü görmüyorum. "10 da bitmesi umrumda değil neden geç kaldın?" Tabiki de umrunda değildi. "Dersim biter bitmez geldim baba." Gıcırdama sesi geldi, babam oturduğu koltuktan kalkmıştı büyük ihtimalle. "Sana demedim mi bu eve saat 9 buçuktan sonra gelinmeyecek diye!?" Sesini yükseltmişti sinirlerime hakim olmaya çalışarak üzerimdeki elbisenin ucunu sıktım.
"Birdaha olmaz." Tabiki olacaktı. Dersleri kendim yönetmiyorum nede olsa. Babam boşta kalan bileğimi tuttu, "yoksa erkeklerlemi görüşüyorsun?" Diye sordu sarhoş sesiyle. Evet her zaman ki klasik sorusunu tekrar sormuştu. Kafamı babama döndürdüm ve gözlerinin içine baktım. "Hayır baba. Şimdi izin verirsen odama gideceğim." Dedim ama babam hiç te salacak gibi durmuyordu. Bileğimdeki elini birazdaha sıktı. Acımıştı.
"Bırak." Dedim uyarır tonda ama bu onun umrunda değildi bile. "Başıma orospu olayım demeyin sakın duydunuzmu! Ölümünüz bizzat elimden olur!" Ağzından çıkan tükürükleri koluma gelmişti hep, iğrendim. Bileğimi hızlı bir şekilde ondan kurtardım ve merdivenleri tırmanmaya başladım. Ona cevap verme tenezzülünde bile bulunmak istemiyorum. Her zaman ki hali.
Odamın kapısını açıp içeri girdim kapıyı arkamdan kapatarak kapıya sırtımı yasladım ve ciğerlerime olduğundan daha fazla nefesimi doldurdum. Kapımın kilidini döndürerek kolumdaki çantamı; neredeyse çift kişilik, üzerinde bordo rengi nevresimi olan yatağımın kenarına bıraktım. Esneyerek gözlerimle odamı tekrar inceledim.
Yatağımın tam karşısında rengi siyah olan kıyafet dolabım vardı ve dolabımın tam orta kapağında bir boy aynası vardı. Yatağımın sol tarafında kalan duvara gelirsek; kendime ait küçük bir kitaplığım vardı. Hikaye okumayı çok sevdiğim için kitaplığım da sadece hikaye kitaplarım vardı. Hepsinin ayrı ayrı serileri vardı. Mesela Beyza Alkoçun ve Büşra Toramanın bütün kitapları bende vardı. Ve evet hepsini okudum. Kitaplığımın yanında ise ormana bakan bir pencere vardı.
Penceremin altında ise tek kişilik koltuk vardı. Kıyafet dolabıma gelirsek onun yanında ise biraz küçük -birazcık- beyaz renginde makyaj masam vardı. Kendime ait bir duş yerim olsun çok isterdim ama maalesef böyle bir babam varken bu imkansızdı. Makyaj masamı stajdan kazandığım para ile almıştım ve onu odama sokana kadar bir ton kavga etmiştik. Sonucunda ben kazandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐘𝐄𝐍İ 𝐏𝐀𝐓𝐑𝐎𝐍 / +𝟏𝟖
RandomDİKKAT! YAŞ FARKI VARDIR!!! Üniversite sona giden ve Şirkette staj gören Ayça, koku duyusu olmamasına rağmen tesadüfen bir cafede tanımadığı bir adamın kokusunu almıştır ve adamı tekrar görmek için her gün o cafeye gider. Birgün şirkete yeni bir pa...