Kendisini bildi bileli cadılığa yakınlık göstermişti, henüz cadılık kelimesini bilmezken bile... 25 yaşına gelene dek kim olduğuyla gücünden bihaberdi. En başa dönülürse daha iyi olacak;
3334 yılında Marmara'da doğdu, hayatının çoğu orada geçti. Annesiyle her tatilde farklı şehirlere keşif yaparlardı. On üçüncü doğum gününde yaz tatili için Mezopotamya'ya gitmişlerdi. Dicle Nehri'nin kenarında piknik yapıyorlardı. Pikniğin ortasında Asena siyah bir kedi görüp onun peşinden gitti. Kedinin durup kendisini Asena'ya sevdirdiği yerde koca bir yığın kitap vardı, oturup onları okumaya başladı. Zamanın nasıl geçtiğini annesinin endişeli sesini duyunca fark etmişti. Kafasını kitaptan kaldırdığında güneşin batmasına ramak kaldığını gördü.
"Kızım, seni çok merak ettim! Nerelerdeydin?"
Elindeki kitabı bırakıp özür diledi, yanında birkaç kitap götürüp götüremeyeceğini sordu.
"Maalesef götüremeyiz Asenacığım, bu kitaplar yasaklı. Yapay zekâlar büyük ihtimalle bunları yakmak için buraya getirdiler. Eğer evimizde bu tarz kitaplar bulurlarsa biz de zarar görebiliriz. O yüzden kitapları burada bırakmak en iyisi."
Umutsuz bir ses tonu vardı. Asena başını yere eğdi, canı sıkılmıştı. Artık her şey internet ortamında yapılıyordu, oysa eski ataları gibi kitaplara bayılıyordu. Zaten yasaklar yüzünden hiçbir yerde istediği her bilgiyi bulamıyordu, bu onun gibi bilgi kurtları için gerçekten sıkıcı bir durumdu.
İşte cadılık öğretisini böyle keşfetmişti. Daha sonrasındaysa cadılık öğretisi, okültizm, simya, ezoterik bilgiler ve benzeri tarzda bilgilerin olduğu kitaplar için anarşistlerin arasına katıldı. Edindiği bilgilerle cadılık öğretisinde emin adımlarla ilerliyordu. Hatta cadılık öğretisini, simyayı, çeşitli bilim dallarını birleştirerek derinin altına yerleştirilen çiple başka gerece gerek kalmadan ışınlanmayı buldu, sadece gideceğiniz yeri düşünmeniz yetiyordu. Bu sayede on dört yaşında en iyi okullardan teklif alarak M.I.T'de Mekatronik Mühendisliği üzerine okudu.
-3359/Ekim-
Her zaman yeni şeyler keşfetmeyi seven biri olmuştu. Şu sıralar Mısır'ı gezip görmek, orayı keşfedip öğrenmek istiyordu. Kamp çantasını hazırlamaya başladı. Bir de birkaç parça giysisini alarak annesinin yanına gidip Mısır'a gideceğini söyledi. Yıkık dökük harabelerden ibaret olan piramitleri düşündü. Gözlerini açtığında Gize'de Keops Piramidi'ne bakıyordu. En azından öyle olduğunu düşünüyordu. Çünkü son 1340 yıldaki savaşlardan, rant sevgisinden tüm tarihsel alanlarla doğal alanlar yok olmuştu ya da yok olmaya yüz tutmuştu. Hasankeyf, Göbekli Tepe gibi tarihi yerleri ancak çok eski fotoğraflardan görebilmişti. Bu onun için gerçekten çok acı bir durumdu.
Karşısında kocaman bir piramit olması gerekirken yıkık dökük, yarım bir yapı vardı. Piramitler antik tarihin yok olmaya yüz tutan kanıtlarındandı. Birçok arkeolog, sanat tarihçi, tarih sevdalısı tarihi eserlerle sit alanlarının korunması için yürüyüş yapmıştı. Fakat tarihi korumak dışında her şey yapılmıştı. Eylemcilere darp, işkence, gözaltı... Sadece Orta Doğu'yla Balkanlar'da değil gezegenin tamamında durum böyleydi. Dünya koskoca bir korku imparatorluğu olmuştu.
Derin bir nefes alıp merakla ve korkuyla Keops Piramidi'ne doğru yürümeye başladı. Daha önce hiçbir harabeye girmemişti. Okuduklarına göre insanların çoğu buraların 2300'lü yıllara kadar dayanmayacağını söylemişti. 3359'un bitmesine sadece iki buçuk ay kalmıştı ve piramitlerin yapılma zamanlarını düşünürse Mısırlılar gerçekten sağlam iş çıkarmışlardı.
Önce piramidin etrafında dolaştı, riskli olmayan bir giriş aradı, bulduğunda usulca adımını attı. Bir süre durup bekledi. İçeri girdikten sonra ya bir daha çıkamazsam diye düşündü. Sonuçta sağlam bir yapıya girmiyordu. Derin bir nefes alıp yavaşça yürümeye başladı. Uzun süre yürüdükten sonra önüne yol ayrımı çıktı. Hangi tarafa gideceğini öğrenmek için lensindeki haritayı açtı. Piramitteki labirenti, nerede olduğunu kuş bakışı görebiliyordu. Hangi yollar birbiriyle bağlantılı, hangi oda nerede; hepsi gözünün önündeydi. Kendisine bir rota çizip yavaşça o doğrultuda ilerlemeye başladı. Binlerce yıl önce inşa edilmiş bir yapının içinde tarihin tozlu sayfalarını geziyordu. Evrenin en heyecan verici şeylerinden biri sanırım bu diye düşündü.
Oldukça dar bir tünelden geçtikten sonra karşısına haritada olmayan bir kapı çıktı. Bir yanı orada ne olduğunu çok merak ediyordu bir yanıysa tehlikeli olma olasılığının yüzde altmıştan fazla olduğunu söylüyordu. Dikilmiş kapıya bakarak karar vermeye çalışırken birden güçlü bir sarsıntı oldu. Harabe yavaşça çökmeye başlamıştı. Gözlerini kapatıp evini düşündü, gözlerini açtığındaysa en büyük sorunuyla göz göze geldi; ışınlanamıyordu. Birkaç defa ışınlanmayı denedikten sonra eliyle ensesini yokladı. Çipin olması gereken yerde minik bir yara vardı. Çipi dar bir geçitte girerken ya da oradan çıkarken düşmüş olmalıydı. Artık herhangi bir yöne doğru kaçma gibi bir şansı yoktu çünkü arkasındaki tünel göçmüştü. Bulunduğu koridorda taşlarla kapanmayan tek yer olduğu daracık alandı. Tek seçeneği nereye açıldığını bilmediği kapının nasıl açıldığını bulup içeri girmekti. Fakat kapı piramidin duvarlarına iki taraftan da sabitlenmiş oldukça kalın bir ahşaptan oluşuyordu. Kapıya iyice yaklaştığında bir pentegramın etrafında dört adet üçgen ve bir adet sekize bölünmüş daire gördü. Sembollerin anlamını biliyordu fakat ne yapacağımı bilmiyordu. Telaş içerisinde sağ elini pentegramın ortasına koydu ve sözleri söyledi;
"Ruh, Su, Ateş, Toprak, Hava; sizi yardıma çağıyor ve ruhlarınızı kutsuyorum."
Gözlerini kapatıp kapının ortadan ikiye ayrılarak açıldığını hayal etti. Bununla birlikte yer daha çok sarsılmaya başladı. En son hatırladığı şeylerden biri düşüp başını yere vurmasının ardından başından akan kanı hissetmesiydi. Sıcak ve akışkandı, paslı demir gibi kokuyordu. Elli derecenin altındaki paslı demir gibiydi aynı. Diğer hatırladığı şey ise bilincini tamamen kaybetmeden önce bulanık bir şekilde gördüğü birisiydi. Algılayabildiği kadarıyla kızıl saçlı ve uzun sakallı biriydi. Üzerinde bol, elbise tarzı bir giysi vardı. Sonrasındaysa bilinci tamamen kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Cadı
Fantasi3000'li yıllar, robot disyopyasında yaşayan cadılar, mutantlar, gece yaratıkları... Barış sağlanacak mı yoksa büyük bir savaş mı bekliyor bizleri?