Y.N: Sözde saçmalamaya geldim, beğenmeyen duvar izlesin, demiştim ama çok mantıklı sorular soruyorsunuz. Bu bölümü seveceksiniz rasyonel ponçiribimbomlarım
***
Draco göle doğru iniyordu. Pansy, Daphne'yle Durmstrang'lı delikanlıların sabah antrenmanlarını izlemek için ekmişti onu. Peşinde Goyle'la kendini araziye attığında tüm kalabalık üzerine üzerine geliyordu sanki ve patikada aheste aheste ilerleyen kalabalığa dahi tahammülü yoktu. O yüzden herkesin gittiği alışılmış yoldan çıktı, ağaçlıklı ve patikasız tarafta attı kendini. Gizlendiğini sanan sevgililerin vıcık vıcık kıkırtılarına maruz kalsa da, en azından en yakın insanla arasında on metre vardı şimdi. Gölün ışıltısı çalılıklar arasından görünmeye başladığında dönüp arkasına baktı, Goyle tökezleye tökezleye ona yetişmeye çalışıyordu, zavallıcık. Crabbe ile üften püften bir sebepten tamamen ilişkisini kesmişti. O fiendfyre hikayesinden sonra nasıl kesmesindi zaten. Pansy duruma sadece kaşlarını kaldırıp "Derdin ne senin?" bakışı atmıştı, öte yandan, Goyle, oldukça kayıtsızdı olan bitene karşı. Belki de Draco'nun gözdesi olduğuna seviniyordu. Bu düşünceyle vücudundan geçen rahatsız edici titremeyi görmezden gelerek hafiften eğimlenen yolu daha hızlı yürümeye başladı.
Kızıl saçlar görüş açısına girdiğinde tüm o bozuk morali daha da körükleniverdi. Sinirden çenesi kasıldı ve tam sataşacaktı ki, Granger'ın arkasını dönerek göl kıyısındaki Harry'ye doğru gittiğini gördü. Adımlarını hızlandırıp Goyle'ın yere kapaklanmasına aldırmadan duyabileceği bir mesafeye ilerledi. Kısık ve kesik duyduğu kelimeler dünyanın en büyük saçmalığını oluşturuyordu sanki.
Dean tehdit etmiş ve Parvati, Weasley'e Hagrid'le ormanda buluştuğunu mu itiraf etmiş?
E, oha? Harry de en az kendisi kadar gergin görünüyordu. Granger dönüp Weasel'ın yanına gitti ve tekrar Harry'nin yanına geldi. Bu esnada Draco daha iyi duyabileceği bir mesafeye gelmiş, eğilip yerden aldığı bir kaç taşı göle fırlatıyormuş havasına bürünmüştü.
Granger yine Thomas ve Patil'le alakalı bir şeyler gevelerken Harry'nin güldüğünü duydu Draco, "Kes şunu Mione, olur mu? Sen aramızdaki en zeki cadı değil miydin? Lütfen ama, kimsenin kimseye Hagrid'in beni sorduğunu söylediği falan yok. Söyle ona, ya da söyleme, kendin bilirsin ama; kıskançlık ve gururu birbirine karıştıran birinin sözde arkadaşlığına da, yarım yamalak sadaka misali yaptığı yardıma da ihtiyacım yok."
Yuuh, diye geçirdi içinden Draco. Altın üçlünün gergin olduğunu biliyordu ama Harry'nin bu kadar acımasız olabileceğini hiç tahmin etmemişti.
"Ne? Ne demek istiyorsun sen Harry?"
"Gerçekten açıklamama ihtiyacın olduğunu sanmıyorum. Açıklamamı istiyor olsan bile, her şeyi gören, bilen ve anlayan ama bir haftadır nasıl olduğumu sormayı bırak, bir günaydını bile esirgeyen sana da, kendimi açıklama lüzumu görmüyorum."
Granger ona kırgın bakışlar atmaktan başka bir şey yapamadan, tutuk hareketlerle Weasel'ın yanına dönerken, Harry sinirle diğer tarafa dönüp ağaçların arasına doğru kayboldu. Draco, Harry'nin kabil bir adam olduğunu iyice anlamıştı artık. On dört yaşının vermesi gereken o çocuksu tutukluk ve saflık yoktu, üstüne üstlük Harry öyle karizmatik, öyle özgüvenliydi ki, konuşulanları dinlerken Draco'nun resmen dizleri jöleleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hereditem (Drarry)
Fanfic(time jump + fluff + comedy + smut + angst) Bir kukladan ancak kukla ustasının iplerinin ucunda sahte bir hayat yaşaması beklenebilir. Kimse kullanın cana gelip o ipleri kesmesini beklemez. Hatta bazı kimseler de bu iplerin ucundaki kuklayı oynatmay...