"Kendine güvenmiyorsan, yaşam yarışında iki kere yenilirsin." - Marcus Garvey -
Bağımlılıkların hepsi kötü müdür? İyi bağımlılıklarda var mıdır?
Bizim iyi ve kötü diye vasıflandırdığımız şey kişiden kişiye değişir mi?
Lisedeki bir felsefe dersinde hocam birkaç şey söylemişti iyi ve kötü ile alakalı.
"Bir şeyin iyi veya kötü olarak vasıflandırılabilmesi için insanların yararına mı yoksa zararına mı olduğuna bağlıdır. Size zarar veren bir şey sizin için kötüdür. Ancak başkasına yarar getiriyorsa o şey o kişi için iyidir."
Duyduğum ilk an hak vermiştim ona ve o günden itibaren de hiç unutmadım. Ne zaman iyi ve kötüyle alakalı bir şey düşünsem veya bir konusu açılsa aklıma ilk gelen hocamın bu sözleri oluyor.
Hastanede 12 saat müşahade altında kaldıktan sonra Berkay'ın çıkışını vermişlerdi. Bol nasihatlı ve konuşmalı geçen 12 saatin ardından taburcu olup eve geçmiştik.
Melih'in aramasından sonra abim beni arayıp detaylı bilgi almak istemişti ama onu eve geldiğimizde konuşuruz diye geçiştirmiştim. Bunu yapmamın iki nedeni vardı; biri ne diyeceğimi bilmemem diğeri ise bu kadar önemli bir mevzunun telefonda değil yüz yüze konuşulması gerektiğinden kaynaklanıyordu.
Aradan geçen 12 saat sonunda sabah olmuştu. Sabah saati yolların boş olmasından da faydalanarak saat 9 civarında eve varmıştık.
Berkay'dan ziyade beni büyük bir sorgunun beklediğini biliyor ve hissediyordum. Abim bütün açıklamayı benim yapmamı isteyecekti.
Biraz tedirgin adımlarla eve girdim. Berkay direk odasına gidip kapısını kapatmıştı. Maddeyi kullanmamasından kaynaklı bir agresiflik vardı üzerinde bu çok belliydi. Bense direk salona geçip abimin karşısındaki koltuğa oturdum.
Melike yoktu. Gitmişti büyük ihtimalle. Melih'in de gittiğini düşünüyordum. Çünkü bizimle eve çıkmamıştı.
Abim bana 'Ne oldu?' diyen gözlerle bakarken ilk olarak konuşamadım. Aramızda bir sessizlik oldu. Rahatsız edici, ortamı bırak neredeyse bütün dünyayı gerecek bir hava oluştu odada...
"Ee hadi Ayşe, anlat. Berkay'a ne olmuş?" diye sordu abim en sonunda dayanamayarak. Sinirlenmeye başladığı ve sorunun onun düşündüğünden daha büyük olduğunu anlamaya başladığını hissedebiliyordum.
Derince bir nefes alıp o yıkıcı cümleyi abime de kurdum. "Berkay, madde kullanıyormuş..." Ortama yine bir sessizlik hakim oldu. Zaten ortamda var olan gerginlik sanki daha da artabilecekmiş gibi daha da arttı. Abimin ellerine baktığımda sıkmaktan zaten belirgin olan damarlarının daha da belirginleştiğini ve elinin yavaş yavaş kırmızıdan mora doğru döndüğünü görebiliyordum. "Abi sakin ol biraz, ameliyatlısı-" derken sözümü kesti.
"Bana sakin ol deme Ceren Ayşe!" diye bağırdı. Sonrasında da "BERKAY! Gel yanıma!" diye içeri Berkay'a seslendi.
İçimden 'Eyvah!' dedim içten içe. 'Bu sefer yandık!'
Berkay da aynı benim gibi olacakları bilerek yavaş adımlarla odaya girdi ve abimin karşısındaki diğer koltuğa oturdu. Kafası öne eğikti. Abim ise ona dik dik bakıyordu.
"Ayşe! Bizi yalnız bırak Berkayla ve çıkarken de kapıyı kapa." dedi Berkay'a bakmaya devam ederken.
Ne kadar istemesemde onları yalnız bıraktım ve kapıyı kapattım. Bir süre kapıdan dinlemeyi düşünüp kulağımı kapıya dayadım ama hiç ses duyamadım. Bu yüzden bu fikirden vazgeçip odama doğru ilerledim.
İçeriye girdiğimde buranın bayağı dağınık olduğunu fark ettim. Sonuç olarak neredeyse bir haftadır girilmiyordu odaya.
Ani bir kararla temizlik yapmaya karar verdim ve kollarımı sıvadım. Öncelikle gardrobumu düzenlemeye karar verdim. Katlanacakları katladım, askıya asılacakları astım, ütülenecekleri ayırıp kenara koydum, son olarak da kullanmadığım ayakkabıları kapının önünden alıp kutularına yerleştirdim ve onları da yerlerine koydum.
Sonrasında makyaj masamı düzenlemeye giriştim. Önce üstündeki makyaj malzemelerini, her türlü bakım ürünlerini oradan kaldırıp yatağımın üzerine yığdım. Sonra orayı bir güzel sildim ve eşyaları geri yerleştirdim.
Oradaki işim bitince yatağımın çarşaflarını bir güzel değiştirip pikesini üstüne serdim ve bir yığın olan yastıklarımı da yerleştirdim üstüne.Yapmadığım bir şey var mı diye düşünürken makyaj masam ve gardrobumdaki aynaların kirlendiğini fark edip bir bez aldım ve onları da bir güzel sildim.
Başlamışken kitaplığımı da halledeyim dedim ve önce kitaplığın alt tarafında ıvır zıvırlarımı koyduğum iki kapaklı küçük dolabı boşalttım, sildim ve düzenledim. Sonrasında kitaplıktaki 100'e yakın kitabı önce yatağın üstüne taşıdım ve rafları detaylıca bir güzel sildim. Son olarak da yatağın üstüne koyduğum kitapları gerisin geri yerleştirdim.
Odaya son noktayı koymadan önce de süpürdüm ve kapıyı kapattım. Tam işim bitti derken serilecek çamaşırlar olduğunu hatırladım. Çamaşırları hızlıca makineden çıkarıp bir seleye doldurdum ve balkondaki tele çamaşırları serdim.
Oturma odasının kapısına baktığımda hala kapalı olduğunu gördüm ve ofladım. Yapacak bir şey düşününce aklıma poligon geldi. Birkaç dakika önce kapattığım odamın kapısını açtım ve makyaj masamın çekmecesinde duran tabancamı alıp evimizin altındaki bize ait olan poligona indim.
Bozkurt Atış Poligonu...
Burası bize babamdan miras kalmıştı. Kapatmaya kıyamayıp işletmeye devam etmiştik. Hastane meselesi olduğu zaman bir çalışana emanet etmiştik. 'Artık mekana dönme vakti geldi.' diyerek mekanın kapısından içeri girdim. Önce emanet ettiğimiz çocuğun yanına gittim.
"Ablam biz geldik sen işine bakabilirsin artık." dedim ve çocuk bana kafasını sallayınca atış kabinlerinden birine girdim.
Küçüklüğümden beri atışlarım çok iyiydi. Beni rahatlatan sayılı şeylerden de biriydi atış yapmak. Ne zaman canım sıkılsa, yapacak bir şey bulamasam soluğumu burada alırdım ve saatlerce atış talimi yapardım.
Bu konuda şanslıydım. Çünkü imkanım vardı. Normalde memlekette 18 yaş altını poligona almak yasaktı. Bizde almıyorduk. Ama ben o zamanlar girebiliyordum...
Ne kadar süre orada kaldım bilmiyorum ama artık yorulduğumu hissettiğim zaman bırakmaya karar verdim. Yanıma baktığımda nereden baksan 30'a yakın boş şarjör olduğunu gördüm ve gözlerim kocaman açıldı. 'Bunu abim görse beni keser!' diye içimden geçirdim ama sonradan çok da takmamaya karar verip kabinden çıktım.
Ve karşımda hiç görmeyi beklemediğim biri duruyordu.
"Sen ne arıyorsun burada?"
—————————————
Ehehe benden yine kaos dolu bir bölüm-
Umarım beğenmişsinizdir. Biliyorum biraz uzun sürdü ancak gerçekten bu ara çok yoğunum o yüzden kusura bakmayın
Sizleri seviyorum.
Poligonlar her daim yolunuzu aydınlatsın (:
Ailenizle kalın (;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozkurt Atış Poligonu
ActionBir hafta arayla anne ve babalarının ölümüyle yüzleşti o üç kardeş. Bütün evin yükü ortanca kıza kalmıştı. Peki kim miydi o kız? Ceren Ayşe Acar. Daha 15 yaşında önce babasının sonra da annesinin ölümüyle yüzleşemeden bir anda kendini evin annesi k...