2. Bölüm: Endişeli Bekleyiş

677 80 79
                                    

"Sevdiğiniz insana sevdiğinizi söyleyin. Çünkü hayat, sevgisini söyleyemeden sevdiğini kaybeden insanlarla dolu..."

Hatırlatma;

"Abim dayan tamam mı?" dedim ve etrafa doğru bağırdım. "Ambulansı arayın!"

Kasırga Timi bizim başımıza toplanmıştı. Ama şu an onları takabilecek durumda değildim. Bütün odaklarım abime çevriliydi.

Askeri hastanenin ambulansının kısa sürede gelmesiyle abimin başından kalktım ve sağlık çalışanlarına işlerini yapmaları için imkan tanıdım. Ama sedyenin arkasından koşmaya devam ediyordum.

Ta ki gözlerim karanlıkla buluşana kadar...

Yeni bölüm;

Karanlık. Uçsuz bucaksız, sonu olmayan ve bir hiçlikten oluşan koskocaman bir karanlık.

Endişe. Bir anda gelen, kurtulması neredeyse imkansız olan ve insanı içten içe yiyip bitiren endişe.

Ve beklemek. Tarifi olmayan, bazen uzun bazen kısa süren ama ne kadar süreceğini bilmediğimiz, her yiğidin harcı olmayan o eylemdir beklemek. Şöyle bir söz vardır: 'Herkes sevebilir ama herkes bekleyemez!' diye. Gerçekten de öyle. Yaşam bir sürü aşık ve sevenle dolu ancak sevdiğini bekleyebilen kişi sayısı ne kadar da az değil mi?

Bir sürü efsaneler var. Leyla'nın aşkından çöllere düşüyor Mecnun; Ferhat, Şirin'e olan sevgisinden dağları deliyor; Galata ile Kız Kulesi de aşklarına Hazerfen Ahmet Çelebi'yi dahil ediyorlar.

Ama bunlar sadece efsaneden ibaret. Kim çıkıp da diyebilir 'Ben sevdiğim için Mecnun gibi çöllere düştüm.' ya da 'Ferhat gibi dağları deldim.' kim diyebilir bunları şu gün şu anda.

Siz yormayın kafanızı ben söyleyeyim:

Hiçkimse!

Tabii ki Sagopa Kajmer'in şarkısında dediği gibi 'İstisnalar kaideyi bozmaz.' ancak kaideler de kaidedir ve kolay kolay değişmezler.

Gözlerimi açtığımda bembeyaz bir tavan karşıladı beni. Nerede olduğuma anlam veremedim. Yatıyordum. Bundan emindim. Nerde olduğuma bakmak istedim ve kalkmaya çalıştım yattığım yerden. Ama başım döndü ve bu girişimimde başarısız oldum.

Büyük ihtimalle benim hareketlendiğimi gören biri hızlı hareketlerle yanıma geldi. "İyi misin abla?" diyen Berkay'ın sesini duyduğum tarafa çevirdim bakışlarımı. O da zaten başımda dikilmiş endişeli bakışlarını üzerimde gezdiriyordu.

Olduğum yerde oturmak için bir girişimde daha bulundum. Lakin bu sefer Berkay'ın da yardımıyla başarabildim ve ağzımdan çıkan ilk kelime "Su!" oldu sadece.

Berkay beni ikiletmeden yanımdaki komodinde duran sürahiden su doldurup içmeme yardım etti. Sudan sonra biraz olsun kendine gelebilmiştim. Kendime gelmem ise aklıma abimi getirdi. Endişe ile açılan gözlerimi Berkay'ın üstüne diktim. "Abim!" dedim telaşla. "Abim nasıl?"

Berkay, başını önüne eğip elleri ile oynamaya başladı. "Ameliyatta ama," diye devam edecekti ki sözünü kestim.

Az önce endişe ile açılan gözlerim bu sefer korkuyla harmanlandı ve parladı. "Abim ameliyatta ve biz burada oturuyor muyuz?" diye sordum dehşet içinde.

Yerimden kalktım ve yerde olan hastane terliklerini ayağıma geçirdim. Hızlı hareket etmek başımın dönmesine ve yerimde sendelememe neden oldu. O sırada da arkamda biri belirdi ve beni tutup dengemi sağlamama yardım etti. "Ceren Hanım, Doğukan komutan şu an ameliyatta. O yüzden onun yanına isteseniz de giremezsiniz. Şu an Doğukan komutanın isteyeceği gibi burada durmalı ve onun ameliyatı bitene kadar toparlanmaya çalışmalısınız." diye uzun bir açıklama yaptı arkamdaki yabancı ses.

Bozkurt Atış PoligonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin