"Yaşam, zorluklar karşısında yenilgiye uğramak değil, her yenilgiden sonra tekrar ayağa kalkabilmektir."
Bu defter, benim için sadece bir kâğıt yığını değil; içimdeki fırtınaların, sessizce bekleyen umutların ve geçmişle gelecek arasındaki köprülerin yansımasıydı. Yazdıkça, kendi iç dünyamı daha iyi anlıyor, kendimi daha da güçlü hissediyordum.
Notu birkaç kez okudum. Tanımadığım birinin kaleminden çıkan bu basit ama anlamlı sözlerin bana ne kadar güçlü bir destek verdiğini fark ettim. El yazısının sıcaklığı, notun içindeki mesajın derinliğini ve samimiyetini hissettiriyordu.
Gizli kalmış bir şeyin er ya da geç ortaya çıkacağını biliyordum; bu yüzden içim rahattı. Karşılaştığım zorluklara rağmen, bu küçük ama güçlü destek bana umudumu kaybetmemem gerektiğini hatırlatıyordu.
Gece boyunca gözlerim kapalıydı ama uyuyamadım. Uykusuzluk ve yorgunluk giderek arttı. Gözlerim kapalı şekilde rahatlamaya çalıştım. Sessizlikte düşüncelerle boğuşurken, sonunda uyuyakalmışım.
Sabah olmuştu. Depremin üzerinden ne kadar zaman geçtiğini hatırlamakta zorlanıyordum; günler birbirine karışmış, takvim yaprakları hızla dönüyordu. Zaman, bir nehrin akışı gibi hızla geçerken, bizler eski düzenimize geri dönmeye çalışıyorduk ama her şey artık çok farklıydı. Geceyi gündüze, akşamı sabaha karıştıran bir belirsizlik içinde bir günün süresini bile kestiremiyordum. Her an, geçmişin ve geleceğin arasındaki ince çizgide savruluyor, zamanı anlamak yerine onun hızına kapılmak zorunda kalıyordum. Her şeyin değiştiği bu dünyada, değişmeyen tek şey buydu: zamanın akışı ve bizim ona tutunmaya çalışmamız.
Kapı çaldığında irkildim ve karşımda doktor beyi gördüm.
"Bahar Hanım," dedi gülümseyerek. "Nasılsınız bugün?"
"Merhaba doktor bey."
"Sizin için güzel haberlerim var. Ayağınızdaki iyileşme beklediğimizden daha hızlı ilerliyor. Dikişleriniz de gayet güzel kaynamış. Artık yavaş yavaş yürümeye başlayabilirsiniz."
"Gerçekten mi? Bu harika bir haber!" Dikişlerin iyileştiğini ve yürümeye başlayabileceğimi duymak, yalnızca bir tıbbi gelişme değil, aynı zamanda içimde sıkışıp kalmış korkuların da çözülmesi gibiydi. Artık adımlarımı dikkatle atacak, bedenimle birlikte ruhumu da iyileştirecektim.
"Bu noktaya gelmenizde sabrınız ve güçlü iradeniz etkili oldu. Şimdi, küçük adımlarla başlayacağız ve bu süreçte Melis Hanım size rehberlik edecek. Kendinizi fazla zorlamamanızı öneririm; önemli olan sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesidir."
"Başka bir şikâyetiniz var mı?" diye sordu doktor.
"Hayır, şu anda başka bir şikâyetim yok. Yürümeye başlamak için sabırsızlanıyorum. Çok teşekkür ederim."
Doktor odadan çıkarken, hemşire Melis ile baş başa kaldım. Mutluluğumu paylaşarak sordum: "Yürüyebilir miyim?"
Melis Hanım gülümseyerek yanıtladı: "Çok az işim var, hemen geliyorum ve yürümeye başlıyoruz, tamam mı?"
"Olur, sizi bekliyor olacağım," dedim.
Elif'in desteğiyle lavaboya gitmeye alışmıştım. Onun olmadığı zamanlarda hemşire hanım yanımda olmuştu. Ancak Elif odada olmadığı için, kendi başıma hareket etmenin yollarını aramaya karar verdim. Koltuk değneklerini dikkatlice kolumun altına yerleştirerek lavaboya yöneldim. Her adımı titizlikle atıyor, her şeyin yolunda olduğundan emin olmaya çalışıyordum. Hareket ederken kendimi yorgun hissetsem de cesaretimi kaybetmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUDUN RÜZGARI
General FictionKaderin acımasız çarkları altında yok olma eşiğine gelenlerin, tüm zorluklara rağmen ayakta kalma mücadelesini anlatıyor. En derin karanlıkların ortasında yeşeren umut, bu hikayede baş karakter Bahar'ın öyküsünde hayat buluyor.