class of 2013
from playlist.
Şoförü onu eve bıraktığında kapıdan girmeden önce bir köşede sigarasını yaktı. Soğuk havada ne kadar kalacağını umursamayıp dev evin bahçesini karanlıkta izledi. Sigarası bittiğinde Aslı kenara bıraktığı uzun botlarını eline aldı ve kapıdan yavaşça içeriye girdi. Sessiz olmaya çalışırken şöminenin orada oturan babasına daha merdivenden çıkamadan yakalanmıştı.
"Okul birincimize bak, karakollardan topluyoruz kendisini..." Babası elindeki kitabı sertçe kapatıp kızına bakmadan konuşmuştu. Aslı sanki bunu bekliyormuş gibi hemen mazeretli cevabını haykırdı. "Elimizde olan bir şey değildi, durduk yere kavga arayan tipler olduğundan kaçsam bile bir şey olabilirdi yani-" Cevabını kesen şey arkası dönük babasının elini havaya dur anlamında kaldırmasıydı.
"Sonra atarsın yalanını... İstersen yatağa gitmeden önce Anıl'ın odasına gir." İlk cümlesinde Aslı derin bir oh çekse de ikinci dediği şeyi anlamayarak merdivenlerin basamaklarını yavaş yavaş çıkmaya başladı. "Neden? Daha uyumadı mı?"
"Bilmiyorum. Bir bak." Aslı kaşları çatılı bir halde kardeşinin odasına çıkmaya başladı. Ağzından ise babasının duyabileceği bir sesle "Ne kadar ilgili bir baba." lafı çıkmıştı.
"Anıl?" Aslı çocuğa seslendikten sonra cevap alamayınca kapıyı tıkladı, yine ses gelmediğinde "Bak giriyorum ha." dedi ve kapıyı açtı. Çocuğu yatakta yatarken gördüğünde içi biraz da yumuşamış, nedense rahatlamıştı. Ama babasının neden acilen Anıl'ın odasına gönderdiğini anlayamamıştı.
Çocuğun yanına usulca gelip komodinin üstündeki gece lambasını yakmak için elini uzattı. Söndürmeden önce odaya şöyle bir baktığı anda, çalışma odasının oradaki kalabalığı gördü ve oraya ilerledi. Masanın üzerinde bir çizim vardı, eline aldığında bir aile tablosu gibi bir şey çizdiği anlaşılıyordu.
Aslı kendini görünce ufak bir gülümsedi, Anıl ile el ele çizilmişti. Babası siyahlar içinde asık bir suratla yanda duruyor, annesi ise beyaz elbisesi ve çiçeklerle Anıl'ın yanında gülümsüyordu. Resmi görünce Aslı'nın göğsünde anlamlandıramadığı bir sıkışma hissetti. Sanki organları iç içe geçmiş, bir ağırlık çökmüştü oraya. Elleri titremeye başladığında kağıdı bir kenara koydu ve dolduğu gözlerinin akmaması için onları kırpıştırdı. Kağıdın kenarında gördüğü canım annem yazısı da gözünden kaçmamıştı. Annesine yapmış olmalıydı, o zaman neden vermemişti?
Karışık duygular yaşayan Aslı, kendine gelmek için olduğu yerde dikleşti ve bir elini yaslandığı masadan sandalyeye getirdi. Sandalyenin üzerinde Anıl'ın çıkarttığı kıyafet 'topluluğu' vardı. Elini yasladığı yerde tuhaf bir şey hissettiğinde, elini çekti ve sonra tekrar daldırdı. Işığın biraz körleştiği yerde gördükleri çok net olamasa da eline de almasıyla ne olduğunu anlayabilmişti. Anıl'ın bugün giydiği kıyafetlerin hepsi paramparçaydı.
Aslı ellerine kumaş parçalarını alıp hayretler içerisinde karıştırıyordu. Çocuğun hevesle giydiği gömleği, pantolonu hatta çorapları bile parça parçaydı. Aslı'nın ilk aklına gelen şey, babasıydı.
"Allah belanı versin senin." dediği gibi elindeki o kıyafet bile denemeyecek parçalarla kapıya öfkeyle yürüdü. Sertçe açtığı kapıdan tam dışarıya adım atacaktı ki, Anıl yatağından kalktı ve "Abla dur!" diye bağırdı.
"Anıl?" Kapıyı dışarıya ses gitmemesini istediği için kapattı, yüzündeki telaşlı ifadeyle kardeşine kucağı dolu şekilde yaklaştı. "Ablacım? Ne oldu burada? O baban, şerefsiz it yaptı bunu değil mi?" Anıl'ın gözlerinin ve burnunun kırmızılığı, çocuğun uzun zamandır ağladığını belli ediyordu. Aslı geldiğinde de uyumuyor, aslında ağlıyor olmalıydı ki kafasını battaniyeyle kapattığı için görememişti onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırık çatılar
Teen Fiction"Beni yenmenin imkanı yok. Bunu düşündüğün anda, zaten yenildiğini kabullenmelisin." "Kimseyi yendiğin falan yok Aslı. Kendini kandırdığın bu küçük oyunda sana sadece eşlik ediyorum." "Peki, bu oyunda bile ikinci kalabilmeyi nasıl beceriyorsun?" Ker...