Gözlerimi açtığımda direkt olarak gözlerim masada oturan kadına kaymıştı. Gözlerimi ondan çektim ve etrafa baktım. Yerde, ilk geldiğimde gördüğüm matta uzanıyordum. Daha sonra tekrar ona baktım. Üstündeki, rütbesini belli eden yıldızlarla dolu ceketini çıkarmış sandalyeye asmıştı. Üstünde haki renkte kısa kollu bir gömlek vardı ama oldukça sıkıydı. Diğer askerler gibi değildi, daha resmi ve asla savaşmayacakmış gibi giyinmişti. Saçlarını yüzünü tamamen kapamıştı. Günümüze göre çok farklı bir saç kesimi vardı. Defterine bir şeyler karalıyordu ve yine o defterde gördüğüm haritaya bakıyordu. Onu incelerken, ayağımın acısını hissetmemle hafifçe inlemiştim.Sesimle bana döndü,
''Uyandın mı?''
Kafamı salladım acıyla. Ayaklarıma bakıyordum ve bu daha da acısını hissetmeme neden oluyordu. Çok geçmeden, görüş açıma elinde ilaç olduğunu düşündüğüm bir kaç şişe ve sargı beziyle girdi. İlk defa eğildi karşımda ve matı sadece ayağımın altından çekti. Ayaklarım yarı toprak yarı tahta zemindeyken, su olduğunu düşündüğüm sıvı ile ayaklarımı yıkadı. Su olduğundan emindim çünkü canımı acıtmamıştı.
''Şimdi yapacağım acıtacak.'' Uyarısı bitmeden diğer şişede muhtemelen alkolle karışık bir sıvıyı ayaklarımdan aşağı döktü ve elindeki bir sargı ile iyice yara olmuş yerlere yedirdi.
''Bunlar açık yaraya dönüşecekler, o zaman pek bir şey yapamayız ve geçmesini bekleriz. Askerlerim gelince soracağım olmadı bir doktor getirmeye çalışırım.''
Canım acırken konuşmaya çalıştım, ''Sor-un değil, dayanırım.''
Masasına geri oturduğunda kafamı ona çevirdim. ''Teşekkür ederim.''
Elindeki mürekkepli kalemi sertçe ya da her zamanki haliyle defterin kenarına bırakıp bana baktı. ''Seninle ne yapacağımı bilmiyorum. Erlerimi bir kaç gün buraya sokmamaya çalışacağım, zaten giremezler benim emrim dışı. O sorun değil ama burada genellikle bir günden fazla durmam, geri gitmem gerekecek. Senle gidersem sorun olur. Burada kalırsan ayrı sorun. Seni salsam ayrı sorun.''
''Burada tek başıma kalırım, en azından savaş bitene kadar idare edemez misin? Madem senin emrin dışı kimse giremez ise?''
Güldü. Şaşırmıştım, gülüşüne asla şahit olmam diye düşünmüştüm.
''Şansın yaver gitti ve hayatta kaldın diye, savaşın biteceğini de mi düşünüyorsun?''
''Yaşamak istiyorum.'' dediğimden sonra hiçbir şey dememiş susmuştu.
Bir süre bırakıldığım matta dinlendim. Cennet gibi hissettirmişti kısada olsa.
''Kalk biraz yemek ye.'' konserve kapağının açılış sesine irkilip gözümü açtığımda bu cümleyi duymuştum.
Ayağa doğrulmaya çalıştım ama becerememiştim, emekleyerek çokta uzak olmayan sandalyeye uzanacaktım ki, kalkıp kolumdan tuttu ve ondan destek almamı sağlayarak sandalyeye oturtturdu. Kavanozu hiçbir araç gereç yardımı olmadan direkt ağzına götürerek yemeye çalışıyordu. Benim önümdeki kavanozda soya fasulyesi vardı, onun gibi yemeye dikkat ederken ona bakıp konuştum.
''Hepiniz böyle misiniz?''
''Nasıl?''
''Bir iyi davranır bir kötü mü davranırsınız?''
Kaşını kaldırıp bana baktığında devam ettim, ''Bir dövmediğin kalıyor sonra da gelip yardım ediyorsun.''
''İhtiyacın olduğunu düşünürsem yardım ederim, geri kalanında nasıl davranıyorsam öyledir. İyi veya kötü değil. Ayrıca bizi ayıran ben değilim, hepimiz Koreliyiz sonuçta. Öyle yönetilmeyi seçtiler diye kuzeyli, böyle yönetilmeyi seçtik diye güneyli olduysak bu yine de bizim suçumuz değil.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
war| winrina
FanfictionGüneyli Yarbay Yoo Jimin'in hayatına büyük bir dert girecekti, kuzeyli Kim Minjeong. "Başka bir evrende en güzel halinle." - Tarihi bir fan kurgusudur. Dönem olarak Kore Savaşı dönemi 1950'leri konu alıyor.